Yabancılar, 2011'in ilk ayında da hissedilir bir şekilde satışlarını sürdürüyor. Yabancıların işlemlerde banka hisselerini tercih ettikleri gözleniyor. Yabancıları satışa yönelten gerekçelere baktığımızda ise piyasa algılamalarıyla ters orantılı bir yaklaşım olduğu açıkça görülüyor. En somut örnek, hafta içinde açıklanan bazı yabancı raporlarında Türkiye'de 2011'in ikinci yarısına yönelik aşırı iyimserlik içeren bazı tahminler yer alması. Bu raporlarla öyle bir iyimser atmosfer oluşacak ki, dolar ve Euro, TL karşısında eridikçe eriyecek; ABD Doları 1,2 TL'ye Euro ise 1,60 lira seviyelerine gerileyecek.
Son yıllarda yabancı raporları yatırımcıları sürekli ters köşeye yatırıyor. Kulağa hoş gelen ancak gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını düşündüğüm bu tarz beklentilerin Türkiye'nin hayrına olmadığını düşünüyorum.
Bu yılki genel seçimlerden mevcut iktidar partisinin yine Meclis'te büyük çoğunluğu elde edecek yapıyı sağlayacağı ve Türkiye'nin kredi notunun yükseltileceği beklentisi, mayıs ayı başlarından itibaren olumlu süreç başlatacak ve piyasaları coşturacaktır. Ancak bu süreç aşırı bir para ve sermaye akışından ziyade zamana yayılan ve geleceğin yeniden dizayn edilmesine katkıda bulunacak bir süreç şeklinde olacaktır. 2011 yılının dünya ve Türkiye açısından farklı bir özelliği, para politikalarında özellikle ülkelerin faiz politikalarında önemli değişikliklerin yaşanabileceği bir yıl olmasında yatıyor. Ertelenen faiz artış operasyonları, ekonominin hızlı büyümesi halinde nisan ayından itibaren ABD'de faiz artırım süreci başlayabilir. Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan dev ülkelerde enflasyon tırmanışa geçti ve o ülkelerde de faiz artışları gündemde. Türkiye'de ise 20 Ocak'ta toplanacak olan Merkez Bankası uzun bir aradan sonra ilk kez faiz indirmeyecek. Artan kredi risklerine karşılık bazı yeni önlemler alacak.
Bu sebeple muhtemel kredi not artışının ilk anlarda tahmin edilen yabancı akınından ziyade, yerli yatırımcıların ağırlıklarını artıracağı bir süreç yaşatması da söz konusu olabilir. Ama sonuç olarak 2011 yılının ilk yarısı beklentiler itibarıyla olumlu ve yine hareketli geçmeye aday gibi görünüyor. Bu dönemde muhtemel riskleri şöyle sıralayabiliriz: Borsa'da son 8 yıldır lokomotif görevini üstlenen bankacılık sektörü, bu yıl kâr marjının zayıflaması endeksi olumsuz etkileyebilir. Özelleştirme gelirleriyle ilgili sorunlar ve başta bankacılık olmak üzere kamu kuruluşlarının halka arz yöntemiyle özelleştirilmesi (piyasada tedavül artırıcı etkileri). Enflasyon ve faiz artış riskleri. Sıcak çatışma riskleri.
Fırsatlar ise şöyle: Bu genel seçimlerin öncekilere oranla sonucu daha tahmin edilebilir düzeyde olması. Kredi not artışı beklentisiyle, özellikle seçimler öncesi yoğun bir para girişi beklentisi. ABD borsalarının ekonomideki canlanma beklentisiyle 2007 zirvesine ulaşma ihtimalinin giderek kuvvetlenmesi. Seçimler öncesi 2-B arazilerine ilişkin düzenlemelerin Meclis'e sunulmasının hem gelir açısından hem de siyasi sonuçları açısından etkisinin önemli olması.
Önümüzdeki haftaya değinecek olursak, yatırımcılar perşembe günü içeride ve dışarıda iki önemli konuya odaklanacak. Bir yandan Çin enflasyon verileri, diğer yandan da Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun faiz kararını bekleyecekler. Ayrıca Hazine'nin gerçekleştireceği uzun vadeli tahvil ihaleleri de haftanın öne çıkan veri akışında ön sırayı alacaktır. Endeks güç kaybına uğradığı bir haftanın ardından toparlanabilir mi? Görüntü, ABD borsalarının yükselmesi durumunda bu noktadan destekle moral bulacak İMKB'nin en azından bulunduğu seviyelere yakın hareket edeceğini gösteriyor.
Brent petrolü 100 doları aşabilir
Yaklaşık iki ay önce brent petrolü için -80-85 dolar civarındayken- yaptığımız analizde, 90 doların aşılması durumunda iki ay içinde fiyatların 100 dolar seviyelerine yaklaşmasının kaçınılmaz olduğunu yazmıştık. Gerçekten de iki ay dolmadan brent tipi petrol 99 doları test etti. Hiç kuşkusuz FED'in gevşek para politikalarının bir süre daha süreceği beklentileri, dünya genelinde iyimser bir hava oluşturdu. Tüketim harcamaları artarken iyimserlik etkisi enerjiye olan talebi yeniden körüklemeye başladı. Çin ve Hindistan gibi kalkınma hızı yüksek büyük ölçekli ekonomilerin talebi de buna eklenince petrol 2008 yılı sonrası ilk kez bu kadar yüksek seviyeleri gördü. Üstelik o tarihlerde Euro/dolar paritesi 1,60 iken şimdilerde 1,33'ler seviyesinde. Bu çarpanı ilave edersek petrol fiyatlarındaki yükseliş Avrupa'yı ve petrole bağımlı ülkeleri oldukça zorluyor. OPEC ülkeleri bu seviyede hareket eden petrol fiyatından oldukça memnun görünüyor ve üretim artışına yanaşmıyor. Teknik olarak yeni bir yükseliş dalgasının oluşması 100 doların geçilmesine bağlı gözüküyor. Doların güçlü bir seyir izlediği sırada petrol fiyatları yükselişini sürdürürse yeni ve sürpriz gelişmelere hazırlıklı olalım (para politikalarında genişleme sürecinin sonu).