Bugünlerde en çok karşılaştığım soruların başında, “Bu fiyata bu şirket olur mu?” geliyor. Gerçekten kar rakamlarına bakıldığında ve fiyat kazanç oranlarına bakıldığında ciddi anlamda düşük değerlerle karşılaşıyoruz. IMKB’nın ortalama fiyat kazanç oranı 6.83x seviyesinde bulunuyor. Bu değer son yılların en düşük rakamlarından birisi. Bununla beraber örnek olarak veriyorum Garanti Bankası’nın fiyat kazanç oranı 5x düzeyinde bulunuyor. Bunun anlamı şirketler her yıl elde ettikleri karlarla kendi piyasa değerlerini ortalama 6.83 yılda amorti edebiliyor. Bu rakam Garanti Bankası için 5 yıl. Başka açıdan bakalım. Bir ev aldınız ve kiraya verdiniz. Genelde kaç yılda amorti etmesini beklersiniz? Cevap 10 yıldır. Buna göre Borsada şu anda çok daha kısa sürede amorti edebilecek fırsatlar bulunuyor.
Peki bu manzara bu kadar netken, neden alım yapmıyorlar yada neden alım dalgası gelmiyor? Hatta aksine neden satış dalgası devam ediyor? Benim yazımın başındaki soruya verdiğim cevap şu şekilde “Eğer fiyatlamayı sağlayan ortam ve algılamalarda bozulmalar varsa bu fiyatın daha altına da bu şirket olur”.
Fiyatlamaların rasyonel olmadığı bir dönem yaşıyoruz. Bu nedenle makul değerlerle piyasadaki cari fiyatlar arasında ciddi ve anlamsız farklar bulunuyor. Mevcut fiyatların şirketlerle ilgisi bulunmuyor. Şirketlerde ciddi sorunlar olduğu yada büyük problemler olduğu için bu fiyatlarda değiliz. İç ve Dış piyasalara yönelik algılamalarda ciddi bozulmalar olduğu ve risk algılamalarının çok yükseldiği için bu fiyatlardayız. Bu nedenle sağlıklı fiyatlama yapılamıyor ve bu nedenle riskin ölçüsü bulunamıyor.
Peki riskin ölçüsü nedir? Nasıl hesaplayacağız. Bu sorunun cevabını bilmek görüşüme göre çok zor. %17 seviyelerinde olan bileşik faizlerin %22.50 seviyesine kadar yükselmesi riskin en somut ölçüsüdür. Ama yükselişin sürdüğünü ve riskin sürekli fiyatlandığını görüyoruz. Belkide bir hafta sonra bileşik faizlerde %23 seviyelerine ulaşılacak. Peki bu nokta son noktamı olacak? Bunu da şu an için bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz nokta Hazine’nin Temmuz ve Ağustos ayında toplam 43.3 milyar YTL iç borç ödemesi yapacak olması. Bu rakam toplam borç stokunun %12-13 seviyesine karşılık geliyor veya başka deyişle Hazine’nin bu ana kadar geçen 6 aylık zamanda yaptığı iç borç ödemesi kadar olan tutarı sadece 2 ayda yapacağı anlamına geliyor. Hazine’nin yüklü itfalarında faiz oranlarının yükselmesi bilinen bir gerçek ve bu açıdan basit bir faiz oyunun ortasında olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu yüklü itfalar öncesinde Hazine’nin açacağı ihalelerde faiz oranının ne kadar yüksek çıkacağını bilemiyoruz. Faizlerin ne kadar daha yükseleceğini de bilemiyoruz. Piyasada %24 seviyesi olarak bir konsensus bulunduğunu belirtmek isterim. Ama işin dönüp dolaşıp faizlerde düğümlendiğini görebiliyoruz.
Faizlerin yükseldiği bir ortamda Borsaların düştüğü bir gerçektir. Yüksek faiz olan bir ortamda kimse kendini riske atarak hisse senedi yatırımı yapmak istemez. Bu nedenle hisse senedi piyasaları her zaman yüksek faize yenilmiştir. Borsadaki düşüşü bu şekilde açıklıyoruz. Faiz yükselmeye devam ederse, endeksteki düşüşte devam eder. Hangi desteğinizin çalışacağını bilemezsiniz. Çok güçlü sandığınız destek noktalarınız kağıt gibi yıkılır gider. Faizlerin durduğu nokta büyük ihtimalle borsanında dibini nokta olacaktır. Bu bu kadar basit ve açık.