Ekonomi ve çeşitli sektörler üzerine hazırladığı raporlarıyla piyasalar ve iş dünyasına analizler ve bilgiler sunan Deloitte Türkiye, son çalışmasında Türk ekonomisinin durumunu değerlendirdi. "Ekonomik Görünüm 2007" başlıklı raporda 2007'nin son çeyreği ve 2008 yılı için ekonomik değerlendirme ve öngörülere yer verildi.
Deloitte Ekonomi Danışmanı Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Murat Üçer'in hazırladığı raporda, Türkiye'de krizden sonra girdiği IMF destekli program çerçevesinde sürdürülmekte olan ekonomik dönüşüm sürecinin enflasyon, büyüme, cari açık, istihdam, vergi ve sosyal reform gibi ana başlıklar altındaki sonuçlar açıklandı.
Raporda, Türkiye'nin 2002 yılından bu yana çok önemli ve etkileyici bir dönüşüm sürecine girdiği kaydedildi. Son 5 yılın en önemli gelişmeleri arasında, enflasyon oranının yüzde10'un altına inmesi ve büyümenin yüzde 7.5 seviyesine yükselmesi sıralandı. Aynı zamanda doğrudan yabancı sermaye girişinin 20 milyar dolara çıkması, özelleştirmeler ve verimlilik artışlarının genel olumlu performansın en önemli göstergeleri oldukları vurgulandı. Bununla birlikte, son bir iki yılda dönüşümün göreceli olarak yavaşladığı hatırlatıldı. Çalışmada, ulusal ve küresel istikrarın korunduğu ve yapısal reformlar hızlandığı takdirde büyümenin 2008 yılında da süreceği tahmini yapıldı.
Raporu değerlendiren Deloitte Türkiye Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer şunları söyledi:
"Uzun vadede ekonominin performansını yapısal reformlar belirleyecek. Bu bakımdan ekonomimizde yaşanan yapısal değişim süreci ve bu sürecin en sancılı bölümü olan işgücü ve istihdam yaratma çabalarıyla, bütçenin gelir-gider dengesinin korunması önümüzdeki dönemde daha da büyük önem kazanacak. Deloitte Türkiye olarak ekonominin makro değişim süreçlerine ilişkin değerlendirme çalışmalarını sürdürerek, ekonominin ana oyuncularına ve ilgili bütün kesimlere katkıda bulunacağız."
Raporda ayrıca, dışarıda 2006 yılında piyasalardaki türbülans ve 2007 yılı Ağustos ayında ABD'deki düşük kaliteli ipotek faizleri ile içeride ise seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile yaşanan yavaşlamaya dikkat çekildi. Bu "uyum yılındaki" yavaşlamanın ardından, 2008 yılında büyümede yüzde 6-7, enflasyonda ise ilan edilen yüzde 4 hedeflerine ulaşılması ve aynı zamanda işsizliğin de yüzde 9-10 düzeylerinde tutulabilmesi ekonomi yönetimini zorlayacak hedefler olarak gözüktüğü kaydedildi.
BÜYÜME
Raporda, büyümenin finanse edilmesi ve borç servisinin yapılması sürecinde meydana çıkan cari açığın hızla artması, 2001 krizinden beri çıktığı seviyeden bir türlü aşağıya indirilemeyen işsizlik oranı ve bütçenin nispeten dolaylı ve bir defaya mahsus gelirlerden finanse edilmesi, Türk ekonomisinin gelişen ülkeler arasında hala kırılgan bir yapı taşımasına neden olduğu kaydedildi. 2003 yılından bu yana inovasyonlar, verimliliğin artması ve merkez bankalarının artan kredibilitesi ile global ortamda
yakalanan düşük enflasyon/yüksek büyüme genel eğilimi, Türkiye'yi de son derece iyi etkilediği fakat Türkiye ekonomisinin dış piyasaların etkisine son derece açık olan kırılgan yapısı, 2006 Mayıs-Haziran döneminde yaşanan piyasa dalgalanmalarıyla meydana çıktığı belirtildi.
Raporda, Türkiye'nin halen büyüme konusunda en önemli motoru iç talep olarak gösteriliyor. 2007 için yüzde 4.5 civarında, gelecek yıl için ise yüzde 5.5-6 düzeyinde büyüme öngörüldüğü kaydedildi.
İSTİHDAM
Deloitte raporuna göre, krizin yaşandığı 2001 yılına kadar yüzde 5.5-6 dolaylarında seyreden işsizlik, kriz sırasında çıktığı yüzde 12'nin çok altına indirilememiş durumda devam ediyor. İşletmelerin kriz sonrası temkinli davranmaları, yeni işe alımlar yerine verimliliği artırma yoluna gitmeleri ve büyümenin istihdam elastikiyetine sahip olmaması bu durumun başlıca yapısal nedenleri olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde, kısa vadede işsizlikte ciddi düşüşler yaşanması beklenmiyor.
ENFLASYON
Deloitte raporu, kriz sonrası programın en başarılı ayaklarından biri olan enflasyonun 2002'deki yüzde 70'ler seviyesinden tek haneli rakamlara kadar indiğini hatırlatıyor. Merkez Bankası'nın açık enflasyon hedeflemesine geçmesi, TÜFE hedefini ilk yıl yüzde 5, 2007 ve 2008 için yüzde 4 olarak belirlemesi de enflasyonla mücadeleye daha kurumsal ve sistemli bir zemin getirdi. Rapora göre, yine 2006 yılının Mayıs-Haziran aylarında yaşanan global dalgalanma dışında özellikle 2007 yılı ilk çeyreğinden itibaren tutturulan rakamlar yüzde 10.9 ve yüzde 8.6 ile "üst bandın" içinde kaldı. Buna rağmen yüzde 4'lük hedef tutturulamadı ve önümüzdeki dönemde de enflasyon konusunda riskler devam ediyor.
Raporda petrol fiyatlarının yukarı tırmanması veya yeniden oluşacak bir uluslararası dalgalanmanın enflasyon rakamlarını yeniden yukarı çekmesi olasılığı da göz önünde bulundurulmaktadır. Nitekim Merkez Bankası'nın düşük enflasyon yönündeki öngörülerinin "faizlerin indirileceği" gibi algılanmaması gerektiği mesajı bu yönde bir uyarı olarak değerlendiriliyor. Yakın dönemde yüzde 4'lük hedefe ulaşılması ve faiz indirimi mümkün gözükmüyor. 2007 yılı sonu için yüzde 7, 2008 yılı için ise yüzde 6-6.5 bandında bir enflasyon bekleniyor.
BÜTÇE
Raporda, krizin ardından yaraları sarmak için sağlanan mali disiplinle Türkiye'nin ekonomik kırılganlıklarının giderilmesi amacıyla yüzde 6.5'luk bir faiz dışı fazla'nın (FDF) hedeflendiği belirtilirken, ancak bu disiplin ile geçen senenin ilk 6 ayında 2.4 milyar fazla veren merkezi yönetim bütçesi bu yıl cari harcamalar ve iç talepteki yavaşlama ile 5.9 milyar açık verdiği kaydedildi.
Son dönemdeki bozulma, bütçeyi oluşturan genel yapıdan kaynaklanmadığı belirtilirken genelde gelirler tarafında elde edilen başarı, harcamalar tarafının kontrol edilememesinden dolayı sürdürülemediği, ekonomi yavaşlamaya başlayınca düşen vergi gelirlerine karşılık seçim etkisi ile artan harcamalar oluşturulan dengeyi bozmaya yettiğine işaret edildi.
Raporun sonuç kısmında Türkiye'nin 2008 yılı büyüme ve enflasyon rakamlarının optimum düzeyleri tutturabilmesi için, Nisan-Mayıs aylarında bitmesi söz konusu olan IMF ile işbirliğini sürdürmek ve para politikalarında mali disiplini devam ettirmek doğru önlemler olacağı kaydedildi. Aynı zamanda iki önemli alanda yapısal reformlara devam edilmesi gerekeceği, bunların, vergi reformuyla emek ve ürün piyasalarının daha esnek hale getirilmesi için yapılacak değişiklikler olduğu ifade edildi.
Türkiye'de bu yapısal reformların başarılması, kayıt dışılığın azalmasına, vergi gelirlerinin ve büyümenin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasına yardımcı olacağına işaret edilirken bu reformların hayata geçirilmesi için şu an önümüzde duran en ivedi ihtiyaç, doğru bir program ve yol haritasının oluşturulmasına dikkat çekildi.