**Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), 2009 yılı daralma tahminini yüzde 5.9 olarak revize etti.
**
Temmuz ayı Konjonktür Raporu’nda yüzde 5.2’lik bir daralma öngören TÜSİAD, yıl sonu daralma tahminini 0.7 puan artırdı. TÜSİAD, 2010 yılında ise Türkiye’nin yüzde 2.7 oranında büyüyeceğini belirtti. Yılsonunda bütçenin 60.7 milyar TL açık vereceği öngörüsünde bulunan TÜSİAD, merkezi bütçe açığının GSYH’ya oranının ise yüzde 6.4 olacağını kaydetti.
TÜSİAD üç ayda bir yayınladığı Konjonktür Değerlendirme Raporu’nu açıkladı. TÜSİAD Başekonomisti Dr. Ümit İzmen’in koordinasyonunda, Ekonomik Araştırmalar Bölümü tarafından hazırlanan raporda, 2009 yılı tahminleri güncellendi. Buna göre, 2009 yılında ekonomi yüzde 5.9 daralacağı tahmininde bulunuldu. TÜSİAD, Temmuz ayı Konjonktür Raporu’nda, 2009 yılında ekonominin yüzde 5.2 daralacağı tahminine yer vermişti. Yılsonunda enflasyonun yüzde 6.7 olması beklenirken, aynı dönemde merkezi bütçe gelirinin 203.7 milyar TL, merkezi bütçe giderinin 624.4 milyar TL, merkezi bütçenin ise 60.7 milyar TL açık vereceği tahmin ediliyor. Faiz harcamalarının 51.7 milyar TL olması öngörülürken, faiz dışı bütçe dengesinin GSYH’ya oranının yüzde eksi 0.9 olacağı bekleniyor. Merkezi bütçe açığının GSYH’ya oranının ise yüzde 6.4 olması öngörülüyor.
YILSONU DÖVİZ KURU BEKLENTİSİ 1.545 TL
Yılsonunda nominal döviz kurunun 1.545 TL olması tahmin edilirken, nominal faiz oranının yüzde 11.2, reel faiz oranının ise yüzde 4.8 olması bekleniyor. Aynı dönemde ithalatın 136.6 milyar dolar, ihracatın 100.2 milyar dolar, dış ticaret açığının ise 36.5 milyar dolar olacağı öngörüsünde bulunuldu.
2010 YILI TAHMİNLERİ
Raporda, 2010 yılında Türkiye’nin yüzde 2.7 oranında büyüyeceği tahmin edildi. Gelecek yıl sonu enflasyonun yüzde 6.3 olacağı bekleniyor. 2010’da merkezi bütçe gelirinin 210.7 milyar TL, giderinin 280.2 milyar TL, bütçe açığının 69.5 milyar TL, faiz dışı harcamaların 48 milyar TL olacağı öngörülüyor. Aynı dönemde faiz dışı bütçe dengesinin GSYH’ya oranının yüzde eksi 2.1, merkezi bütçe açığının GSYH’ya oranının ise yüzde 6.7 olması bekleniyor. Gelecek yıl döviz kurunun 1.553 TL olacağı tahmin edilirken, nominal faiz oranının yüzde 8.3, reel faiz oranının ise yüzde 2.1 olması öngörülüyor. Gelecek yıl 161.4 milyar dolar ithalat, 115.9 milyar dolar ihracat yapılması beklenirken, dış ticaret açığının ise 45.6 milyar seviyelerinde gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
ARTIRILAN KAMU TALEBİNİN YERİNİ ÖZEL SEKTÖR TALEBİ ALMALI
Raporda, Türkiye dahil birçok ülkede 2’inci çeyrek rakamları açıklanmaya başladıkça, bu krizin 1929’dakine benzer bir başka büyük buhrana dönüşme ihtimalinin ortadan kalktığının görüldüğü kaydedilerek, dünya ticaretindeki kan kaybının da sona erdiği dikkat çektiği belirtildi. Bu gelişmeler üzerine IMF ve OECD gibi kurumların dünya ekonomisi büyüme tahminlerini iyileştirmeye başladığı anımsatılan raporda, krize karşı artırılan kamu talebinin yerini özel sektör talebi alması gerektiği vurgulandı.
“TEŞVİK POLİTİKALARINA GEREĞİNDEN FAZLA DEVAM EDİLMESİ ENFLASYONU ARTIRABİLİR”
Raporda, “Kriz sonrasında büyümenin motorunun da değişmesi gerekecek. Küresel ekonominin, resesyondan çıkmaya başlamasıyla, enflasyon ve iç borçların çevrilmesi risklerine yol açmamak için artırılan kamu harcamalarının yeniden olağan seviyelere çekilmesi gerekecek. Krize karşı uygulanan mali ve parasal önlemlerin hangi vadede ve nasıl bir patika içinde azaltılacağı ekonomi politikasının temel sorununun oluşturmaktadır. Uygulanmakta olan politikaların zamanından önce geri çekilmesi durumunda yeniden canlanmaya başlayan ekonomilerin yeniden durgunluğa sürüklenmesi riski var. Teşvik politikalarına gereğinden fazla devam edilmesi ise enflasyonda yükselme ve kamu borçlarının sürdürülebilirliği sorunları yaratabilecek” denildi.
“KRİZDEN ÇIKIŞ KADEMELİ VE YAVAŞ OLACAK”
Ekonomi politikalarının tasarımında temel sorunun enflasyonda ve faiz oranlarında artış riskinin yönetilmesi olduğu kaydedilen raporda, şöyle denildi:
“Türkiye için genişlemeci politikalara devam etmenin riskleri kadar, bu politikaları erken terk etmenin büyüme hızı ve işsizlik üzerinde yaratacağı olumsuz sonuçlar da endişe yaratmaktadır. Enflasyonun ve faiz oranlarının ancak krizle birlikte bu seviyelere çekebilmiş olan Türkiye için, kamu maliyesi ve borç dinamikleri, enflasyon ve faiz oranlarının seyrini hassaslaştırmaktadır. Küresel resesyondan çıkış işaretlerine rağmen, başlayan çıkışın kademeli ve yavaş olacağı tahmin edilmektedir. Krizden çıkış, dünya ekonomisinde olduğu gibi Türkiye’de de vakit alacaktır. Krizle birlikte çok yüksek seviyelere ulaşmış olan işsizlik muhtemelen bir süre daha yüksek kalacaktır. Bu da tüketim harcamalarını frenleyecektir. Kapasite kullanım oranlarındaki düşüklük yeni yatırım ihtiyacını kısıtlayacaktır.”
“BELİRSİZLİK EKONOMİNİN BÜYÜMESİNİ SINIRLIYOR” Ekonominin büyümesini sınırlayan bir başka faktörün de, geleceğe ilişkin belirsizlikler olduğu ifade edilen raporda, Orta Vadeli Program’ın, ekonomideki belirsizliklerin azalmasına katkıda bulunduğu kaydedildi. Raporda, buna karşılık, bozulan bütçe dengesinin gerektireceği finansman ihtiyacının faizler üzerinde baskı oluşturması riskinin, geleceğin öngörülebilirliğini sınırlamaya devam ettiği belirtildi.
“ÖZEL SEKTÖR CANLANMANIN MOTORU OLMALI”
Raporda, küresel ekonominin toparlanmaya başlamasında gelişmekte olan ülkelerin başı çektiği vurgulanırken, uzun vadeli ekonomik büyümenin ise küresel çapta bir süre potansiyelin altında büyüyeceği tahmin edildi.
2000’li yıllardaki hızlı büyümenin uzun süre yakalanamayacağı kaydedilen raporda, “Son çeyrekte kazanılan olumlu havanın sürmesi özel sektörün kısa sürede yeniden devreye girerek ekonomik canlanmanın motoru olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle yapısal reformların bir an önce yapılarak özel sektöre güven sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde piyasalara enjekte edilen likidite mali sektörde yeni balonların oluşmasına ve yeni bir krize neden olabilir. Ayrıca, kamu harcamalarının azaltılmasının zamanlaması titizlikle belirlenerek kademeli bir şekilde gerçekleştirilmelidir” denildi.(ANKA)