Christian Fraser
BBC, Atina
Yunanistan ekonomisinin gelecek yıl büyümesi ve işsizliğin bir nebze düşmesi bekleniyor.
Bu beklentiler Atina hükümetinde iyimserliğe neden olsa da, Yunan halkı gelecek günlerin yine de zorlu geçeceğini söylüyor.
Gün batımından hemen önceki o birkaç sihirli dakikada Atina, mor bir parıltıya gömülür.
Daha önce hiçbir yerde görmediğim türden bir ışıktır o. Öğleden sonraları genellikle o ışığı beklerim…
Eski Tanrıların ibadet ettiği Akropol’ün arkasına düşer, ışıltısı yanı başındaki Ege’ye yansır… Işıklar dağlar arasında dans eder…
Ve Atina Kulesi olarak bilinen başkentin tek gökdelenine ulaşır; hiçbir binanın Pantenon’dan daha yüksek olmasına izin verilmediği Atina’nın semalarına dokunur.
Renkler de değişir Atina’da. Birkaç saniyeliğine bina alev almış gibi olur, camdan yansıyan o portakal rengi meydana uzanır.
Yüzyıllar boyu saygı gören bu kent artık, kara günleriyle anılıyor.
Bugün günbatımını izlerken uzaklardan protesto seslerini, megafonlardan kemer sıkma politikasına karşı atılan sloganları duyabiliyorum? Bu sefer kim acaba? Doktorlar mı? Üniversite çalışanları mı? Artık takip bile edemiyorsunuz…
Gösteriler devam etse de ve dört yıllık mali krizin yorgunluğu ağırlaşsa da Yunanistan yoluna devam ediyor.
Bu, dışarıdan birinin anlamakta güçlük çekebileceği bir durum.
Ekonomik erime zirve yapmışken, molotof kokteylleri ve göz yaşartıcı gazlar kent meydanını kuşatmışken, meclis sabah saatlerinde daha çok kesinti için görüşmeler yaparken, Brüksel’de bir ülkenin Euro’dan nasıl çıkacağına ilişkin kriz toplantıları düzenlerken bu ülke toparlanıp yaralarını sarar ve yoluna bakar.
Dükkânlar açık, kafeler kalabalık, ofislerde iş yoğun ve turistler gelmeye devam ediyor. Fakat bilinen, Yunanistan’ın çöküşü… Bir zamanlar kendine güvenli olan bu ülke, ekonomisinin dörtte birini, istihdamın yüzde 27’sini kaybetti. Gençler arasında bu rakam neredeyse iki katı… Emekli maaşları kesildi ve evsizlerin sayısı arttı.
Tüm bunlar doğru, ülkedeki sosyal dokunun bozulması üzüntü verici. Fakat belki de gazetecilerin yeterince bahsetmediği konu, aslında Yunanistan’ın ‘çökmeyen tarafı’.
Hastaneler ve okullar temel ihtiyaçları karşılayamıyor, intihar edenlerin sayısı arttı, yakıt parasını karşılayamadıkları için odun yakanlar dumandan boğularak öldü, Yahudi Soykırımını reddeden bir parti var ve göçmenlere yönelik saldırılar yüzde 10 oranında arttı. Bunlar da ‘çöküşün’ bir parçası değil mi?
Ama diğer taraftan Yunanistan hayatına devam ediyor. Hükümet düşmedi ve bu sene protesto gösterileri, sokaklara çıkanlar azaldı ve şiddet olayları neredeyse hiç yaşanmadı. Peki neden?
Muhalefetin kendi içinde ayrışması bunun sebeplerinden biri. Komünistler, sendikacılar, yorgun orta sınıf ve acemice gösterilere yönelen anarşistler, hepsi neye karşı mücadele ettiklerini biliyorlar, fakat amaçları uğruna kendi aralarında birleşemiyorlar.
Bu sonbaharda, 40 yıldır aynı yorgun sloganları söyleyen öğrencilerin gösterilerine katıldım. Yunanistan’da aileye verilen önem nedeniyle çoğu korundu. Burada halk, temel ihtiyaçlarını karşılayamasa da hayatı seviyor, iklimlerinden, manzaralarından ve kültürlerinden zevk alıyorlar.
Ülkede olan biteni sessizce destekleyenler de var. Geçen hafta kalabalık bir barda öyle bir avukatla görüştüm.
Avukat, Yunanistan’daki krizin ülkeyi ‘iyi yönde değiştirdiğini’ söylüyor. Siyasi destek karşılığında yeterli eğitime, donanıma sahip olmayanlara istihdam sağlayan ‘şişmiş’ kamu sektörü yeniden şekilleniyor.
Yunan halkı gelirlerine uygun bir şekilde yaşamayı öğreniyor. Vergi kaçırma artık kabul görmüyor. Yeni bir dayanışma kültürü gündeme geldi: “Hepimiz bu işin içinde beraberiz” duygusu.
Hatta yeni bir girişimcilik ruhu doğdu. Barda görüştüğüm avukat bunun ‘acılı ama gerekli bir geçiş’ olduğunu söylüyor.
Psikiyatristler kederin beş etabından bahsediyor: ret, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme.
Kederiyle bilinen Yunanistan belki de bu etaplardan sonuncusuna doğru ilerliyor.
‘Yunanistan’ın Olimpiyatları ve Avrupa futbolunun zaferlerini ağırlamanın tadını çıkarıp ülkenin kendini zengin hissettiği 2004 yılına gitmek mi, yoksa şimdiki gibi tüm bunların dışında ülkenin ilerlemek için gayret gösterdiği bu dönemi mi tercih edersiniz’ sorusuna “ikinciyi tercih ederim” diyenlerle artık daha sık karşılaşıyorum.
Kriz öncesi Yunanistan’ın bir “illüzyon” olduğu nihayet anlaşıldı: Sona ermesi gereken bir partiydi…
Bu ülkenin temelden değiştiği kesin. Yine de burayı ziyaret edenler her şeyin “ne kadar normal” göründüğüne dikkat çekiyor. Bu belki de her şeyin ötesinde Yunan direncinin göstergesi. Aslında bu gülüşmelerin arkasında geleceğe dair korkular var.
Hükümet en kötü günlerin sona erdiğini, gelecek yıl resesyonun da sonlanacağını ve işsizlik rakamlarının da düşmeye başlayacağını konuşuyor. Veriler de kâğıtta eskisine göre daha iyi görünüyor.
Çalkantılı bir 12 ayın daha sonuna gelinirken henüz hiç kimse Atina’daki günbatımının ülkeye ‘gerçek bir umut ışığı’ verebileceğini söyleyemiyor.