İSTANBUL (AA) - İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Fakültesi İşletme Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, "Türkiye ekonomisi dünyada yüzde 20’si ile globalleşiyor. Türkiye ekonomisinin yüzde 20’si ticareti yapılan mal üretiyor, yüzde 60’ı ticareti yapılmayan mallar üretiyor. Ülkeler globalleşebilmek ve dünyaya entegre olabilmek için ciddi bir rekabet içerisine girmişlerdir. Değer yaratmaya gelince aynı performansı gösterememişlerdir." dedi.
Yeditepe Üniversitesi İnan Kıraç Konferans Salonu’nda “Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Yolları” başlıklı çalıştay gerçekleştirildi.
Çalıştayda, Türkiye’deki finansal piyasalar ve finansal piyasaları etkileyen ekonomik sorunlar, “Kurumsal Yönetişim ve Ekonomik Kalkınma”, “Makro Ekonomik Görünüm”, “İstihdam ve Gelişme”, “Gayrimenkul Sektörü ve Sorunları”, “Para ve Maliye Politikaları”, “Finansal ve Ekonomik Büyüme”, “Tarım Ekonomisi ve Tarım Politikaları” ve “Teknolojik Gelişmeler” gibi başlıklar altında incelendi.
Çalıştayda konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Öner Günçavdı, popülizmin çok tartışılan bir konu olduğunu ve Türkiye’de iktisadi boyutuyla değil de daha çok siyasi boyutuyla tartışıldığını ifade etti.
Günçavdı, globalleşmenin ekonomik boyutlarının özellikle Türkiye gibi ülkelerde çok önemli olduğunu, globalleşmenin iktisadi yapı üzerinde ciddi bir etkisinin olduğunu ve ekonomide üretilen iktisadi faaliyetlerin otomatik olarak ikiye ayrıldığını kaydetti.
Türkiye ekonomisinin dünyada yüzde 20’si ile globalleştiğini dile getiren Günçavdı, “Türkiye ekonomisinin yüzde 20’si ticareti yapılan mal üretiyor, yüzde 60'ı ticareti yapılmayan mallar üretiyor. Ülkeler globalleşebilmek ve dünyaya entegre olabilmek için ciddi bir rekabet içerisine girmişlerdir. Değer yaratmaya gelince aynı performansı gösterememişlerdir. Değer yaratabilmek için globalleşen bu ülkeler büyüyebilmek için giderek içeriye yönelmişlerdir. Bu bir paradoksal bir durumdur. Hem globalleşiyorsunuz, dünyanın bir parçası olacağım diyorsunuz ama değer yaratırken, büyüme yaratırken içerideki iktisadi faaliyetlere kendinizi mahkum ediyorsunuz. İhracat ve ithalata konu olan sektörlerin birtakım kuralları var. Bu kurallar evrensel olabiliyor. Çok fazla bunlardan kendinizi izole edemiyorsunuz. Bir noktaya geldiğinizde uluslararası sistem bu kuralları empoze edebiliyor.” ifadelerini kullandı.
- "Dünya nüfusunun önemli bir kesimi halen açlık sınırının altında yaşıyor"
Eski Merkez Bankası Başkanı İYİ Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz ise dünya nüfusunun çok az bir bölümünün bolluk çağının aşırı tüketim hastalığına yakalandığını ve önemli bir kesiminin halen açlık sınırının altında yaşamakta olduğunu belirtti.
Yılmaz, gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmemiş, hangi kategoride olursa olsunlar, günümüz toplumlarının en önemli sorununun gelir yaratıcı, işsizliği azaltıcı büyüme ve adil paylaşım olduğuna işaret ederek, “Teknoloji bazı meslekleri ortadan kaldırdı bu doğru ama daha fazlasını da yarattı. Verimlilik, diğer bir ifadeyle üretkenlik, ekonomik büyüme, kalkınma, kalıcı refah artışı, rekabet gücü, işsizliğin ve yoksulluğun azaltılması gibi ekonomik ve sosyal alanlarda başarının anahtarıdır.” diye konuştu.
Ülkelerin uzun dönemde sergiledikleri büyüme ve kalkınma deneyimleri dikkate alındığında verimliliğin kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç olmayıp, kamu-özel kesimdeki aktörlerin politika geliştirme, kaynak tahsisi ve uygulama gibi “bilinçli eylemlerin” neticesinde şekillenen bir “süreç” olduğuna dikkati çeken Yılmaz, yüksek büyüme oranlarına ulaşılması kadar, büyümenin sürdürülebilir nitelikte olmasının da büyük önem taşıdığını vurguladı.
Yılmaz, Büyüme Muhasebesi yöntemini kullanarak TCMB bünyesinde yapılan bir çalışmaya göre, Türkiye ekonomisinin 2000’li yıllara kadar zayıf bir büyüme performansı sergilemesinde, toplam faktör verimliliğindeki artışın oldukça düşük olmasının önemli rol oynadığını hatırlatarak, “Sanayileşme ve bilimsel gelişmelerin sonucu olarak, son iki yüzyılda dünya ekonomisi ve dünya nüfusu çok hızlı bir şekilde büyümüştür. Bu büyüme, toplumsal refaha katkıda bulunurken, doğal kaynaklar ve çevre üzerinde önemli bir maliyet oluşturmuştur. Daha yeşil bir ekonomi, sadece Türkiye için değil tüm dünya ülkeleri için de yararlı ve gereklidir.” yorumunda bulundu.
- “Tüketiciler tarafındaki kredileri yönetme konusunda sıkıntılarımız var”
İstanbul Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Doç. Dr. Aysel Gündoğdu, dünyada likiditenin arttığı bir dönemde dövizle borçlanma oranının arttığını, ucuz kaynağı bulunca işletmelerin kredi alma yoluna gittiğini ve döviz şokları ortaya çıktığında hepsinin bir şekilde başarısız olduğunu kaydetti.
Gündoğdu, tüketici kredilerinde hızlı bir büyüme olduğunu anımsatarak, “Tüketiciler tarafındaki kredileri yönetme konusunda sıkıntılarımız var bankacılık sektörü tarafında. Mesele ticari kredilerin artması. Dipten dönüş bekliyorsak bunun artması gerekiyor. Çünkü o zaman şirketler yeniden faaliyetlere başlayabilecek ve istihdam oluşabilecek.” değerlendirmesinde bulundu.
- “Türkiye’de ulusal inovasyon modeli oluşturulmaya çalışılıyor”
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Feride Gönel de ulusal inovasyon sisteminin bir süredir hem Türkiye’de hem de Avrupa Birliği ülkelerinde oldukça popülerleşmeye başladığını belirterek, ulusal inovasyonun iktisat ve işletmecilik alanında tekrarlanan bir kavram olduğunu ve tekrardan politika sahnesine giriş yaptığını kaydetti.
Gönel, ulusal inovasyonun birçok tanımının olduğunu ve Türkiye’de ulusal inovasyon modelinin oluşturulmaya çalışıldığını aktararak, “3’üncü nesil inovasyon olarak adlandırılan tanımlama içerisinde aslında çok çeşitli faktörlerin alınmış olması söz konusu. Ekonomi, ticaret, eğitim gibi bütün paydaşları bir arada ve eş anlı şekilde, karşılıklı etkileşim içerisinde ele alma modeli geçerli.” diye konuştu.
Tabit Akıllı Tarım Teknolojileri AŞ Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Yıldırım da gıda üretiminin ve tarımın diğer sektörlerden ayrı tutularak politikalar geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
Yıldırım, tarımın sürdürülebilir olması için çiftçinin “kadim bilgisine”, “geleneksel bilgiye” ihtiyaç olduğunu ifade ederek, “Çiftçi üretmiyor, kadim bilgisi olan bir insan ve kadim bilgi ise kayboluyor. Eğer biz sahip çıkmazsak çiftçi tarımı bırakacak. Dünyada 570 milyon çiftçi bulunuyor ve bunların yüzde 90’ının aile çiftçisi, yüzde 10’unun ise endüstriyel çiftçi, bunların dünyanın gıdasının yüzde 80’ini karşılıyor.” ifadelerini kullandı.