Kira fiyatları Türkiye'nin son dönemde en çok konuştuğu gündem maddelerinden bir tanesi. Artış dikkat çeken boyutlara varırken uzmanlar bu durumla ilgili olarak farklı nedenlere dikkat çekiyor. Peki, hangi şartlarda kiralar düşer? İşte detaylar...
TV100'de yer alan habere göre; kiralar uçtu, 100 metrekarelik dairelerde fiyatlar 70 bin liranın üzerine çıktı. Türkiye'de son yıllarda katlanarak artan kira fiyatlarının en çok etkilendiği illerin başında İstanbul geliyor. Fiyatlar yeni yılda yüzde 45 oranında arttı. Ortalama kiranın 24 bin 900 lira olarak hesaplandığı İstanbul'da kiraların en pahalı olduğu mahalleler belli oldu.
Listede ilk sıraya 75 bin 500 lirayla Bebek yerleşti. Nispetiye 69 bin lirayla 2.ci sıraya, Ömerli ise 67 bin 900 lirayla 3. sıraya yerleşti. Beyoğlu'nda ise kira fiyatları 65 bin liraya dayandı. Etiler, Levent, Ayazağa gibi semtlerde ise fiyatlar 60 - 65 bin lira arasında değişiyor.
Doç. Dr. Filiz Eryılmaz yayında yaptığı değerlendirmelerde şu ifadeleri kullandı:
"Fiyat koyma gücü olanın aslında çok yüksek fiyatlar koyduğunda fiyat dengesinin nasıl bozulduğunun çok net göstergesi. Ocak ayı enflasyonu yüzde 5 gelmiş mevsim etkilerinden arındırıldığında yani be demek bu geçici etkileri çıkardım geriye kaldı 3.38. Şimdi bakın kiralarda mevsim etkilerinden arındırdığınızda sadece aylık yüzde 8.6'lık bir artış var yani TÜFE'nin neredeyse 3 katı kadarlık bir artış var, yıllık da yüzde 100'lük bir artış olduğunu görüyoruz. Peki niye kiralarda bu kadar güçlü artış var?
Bunun sebebi aslında birkaç tane. İlki şu; bir konu arzı yeterli değil. İnşaat maliyetleri çok yüksek olduğu için Türkiye'de yaklaşık 4-5 yıllık sürede özellikle konut arzında ciddi bir azalış var. Bir taraftan konut arzı çok az, bir taraftan da konut talebi çok güçlü. Burada birçok faktör var. Yani Türkiye'de işte dünyanın diğer ülkelerine göre ev sahipliği oranı oldukça düşük. Dolayısıyla işte sosyolojik faktörler, işte boşanmalardan tutun işte insanların daha genç yaşlarda Türkiye'de eskisine göre tek yaşamak istemesi, yalnız yaşamak istemesi yani demografik faktörlerden tutun iktisadi faktörler yani konut arzının daha az olması, anlattığım bu nedenlerle konut talebinin daha güçlü olması, bir de tabii göç meselesi var, göçün getirdiği etkiler de var konut talebini artıran, tüm bu etmenlerle birlikte konut arzı az konut talebi güçlü. Tabii bu neyi gündeme getiriyor, ev sahiplerinin özellikle fiyat koyma gücünün daha yüksek olmasını getiriyor.
Sadece bu değil konut talebi niye güçlü? Depreme ilişkin talep var, dolayısıyla deprem nedeniyle insanlar evlerini kaybettiler, farklı şehirlere gittiler, farklı şehirlerde konut talebinin arttığını görüyoruz mecburen. Bir diğeri şu; kentsel dönüşüm çalışmaları var özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde. Dolayısıyla işte binalar yıkılıyor, ev sahipleri başka yerlere taşınmak zorunda kalıyorlar, yeni evleri yapılana kadar, bu da yine konut talebini artıran bir unsur. Yani bakın bu anlattığım tüm nedenler yapısal problemler yani Merkez Bankası'nın faiz artışının etkileyebileceği alanlar değil. Dolayısıyla Sayın Şimşek de söyledi; Türkiye'de konut arzını artırmadığımız sürece, sosyal konut projeleri yapmadığımız sürece, konut talebine yetişemediğimiz sürece bu fiyatların aşağı gelmesi mümkün değil.
Türkiye'de artık tüketici kesimini ikiye ayırmak lazım. Yani üst düzey gelir grubu, artık bu gelir grubu yatırım amaçlı olarak çok güçlü konut talep ediyor, buradan gelen bir etki de var. Ama bir de dar ve yoksul gelirli kesim var, hiç evi olmayan bir kesim var. Onun için son dönemde ekonomi yönetiminde buna bir dair bir neşter geldi aslında. Dolayısıyla kredi alırken yani konut kredisi alırken ilk evinizse daha yüksek oranda kredi ve daha rahat kredi alabiliyorsunuz ama eğer birden fazla eviniz varsa size işte evin belirli bir meblağ kadar sadece kredi verilebiliyor. Bu bence önemli bir alan. Tabii yetmez.
Burada özellikle sosyal konut projesi derken bir kere bir; ne kadarlık bir yıllık bazda bir artış yapılacak bu önemli, yani kabaca yapılan çalışmalar Türkiye'de 250 binin üzerinde eğer bir artış olmazsa belirli noktalarda ya da belli bir kritik değerin üzerine çıkamazsak ve bunu sürdürülebilir yapamazsak yine bu sosyal konut projelerinin de yetersiz kalabileceği meselesi var. Onun için ciddi oranda biraz daha böyle birkaç yıl sürdürülebilir belli oranların üstüne çıkan sosyal konut arzını yapıyor olmamız lazım.
İki, ilk defa hiç evi olmayan Sayın Bakan da söyledi yüzde 56, yani Avrupa ülkelerine muadil ülkelere göre bu oran çok düşük, daha fazla ev sahibi oranının artırılması lazım. Bunun için hiç evi olmayanlara işte devletin destek verdiği, daha uygun kredinin verildiği, daha uygun ödeme şartlarının olduğu bir süreci de gündeme getirmemiz lazım. Çünkü bunu yapamazsak mesela şunu görüyoruz; tamam sosyal konut projesi açıklanıyor ama işte asgari ücretli, dar gelirlinin sağlayamayacağı şartlar olabiliyor maddi olarak. Dolayısıyla bu yeniden aslında bir kolaylık sağlanmamış oluyor, bu kısımlar da bence çok önemli.
Muhtemelen böyle yapacak ekonomi yönetimi son dönemdeki tavrı bu. Hiç ev sahibi olmayanların ön plana çıkarıldığı bir süreç olur. Dediğim gibi sürdürülebilir ve belirli bir kritik değerin üstüne çıkan noktada konut arzı üretilmeli ki gerçek anlamda bu soruna çare olabilsin. Aksi takdirde bizim istediğimiz kadar faizleri indirmeyelim, istediğimiz kadar faizleri artıralım enflasyon sorununu çözebilmemiz mümkün değil, tüm dünyada böyle, barınma enflasyonu çok yüksek.
Bir de şöyle bir durum da var; uygulanan sıkı politikaların barınma tarafında, kira tarafında, konut enflasyonu üzerine etkisi çok güçlü olmuyor, çok gecikmeli ortaya çıkıyor güçlü olmuyor. Bir de bunun üzerine Türkiye'deki bir hem yapısal sorunları bir de üstüne fahiş fiyat fırsatçılığı koyduğunuzda sorun çok daha kritik noktaya gelebiliyor. O açıdan takip edeceğiz yani yeterli olacak mı bu konut arzı sosyal tarafta"
Okuyucu Yorumları 3 yorum