Teminatlandırılmış borç yükümlülükleri kısaca CDO olarak geçer. Arkasında belirli teminatlar bulunan bu borçlar menkul kıymetlere dönüştürülerek halka sunulmuştur. Bu türev varlıklar borsalarda alınıp satılabilirler.
CDO açılımı İngilizce bir ifade olan Collateralized Debt Obligation cümlesidir. Türkçe anlamı olarak teminatlandırılmış borç yükümlülükleri şeklindedir. Belirli finansal yatırım araçlarını ifade eder.
CDO’lar, esasında kredi borçlarıdır. Bu borçlara örnek olarak konut kredileri verilebilir. Konut kredilerinde kredi bir sözleşme sonucu değil, bir teminat konut sonucunda kişiye verilir. Kredi ödenmediğinde banka, konuta el koyma hakkına sahiptir. Bu tür konut kredileri gibi belirli teminatlar sonucu düzenlenmiş krediler, geniş bir portföy oluşturularak satışa sunulur.
CDO’lar temelde 2’ye ayrılmaktadır:
Varlığa dayalı ticari kağıtlar, kurumsal borçlardan oluşmuştur. Mortgage’a dayalı menkul kıymetler ise ipotek teminatlı borçlardan oluşmaktadır.
CDO’ların avantajı, kredi veren bankaların bu borçları satarak, likidite, yani nakit akışı sağlamasıdır. Böylece banka satmış olduğu borçlardan belirli bir miktarda komisyon alarak kâr sağlarken, aynı zamanda eline geçen nakit akışı ile yeni borçlar verebilmektedir. Ancak CDO’lar zaman zaman piyasada paniğe sebep olan menkul kıymetlerdir.
CDO’lar değeri hemen anlaşılabilecek şeffaflıktaki varlıklar değildirler. Bu nedenle CDO alan çoğu yatırımcı neye yatırım yaptığını bilmez. Bu bilinmezlik paniğin en büyük sebeplerindendir. Ayrıca CDO’lar çok fazla yayıldıklarında büyük bir borç balonuna sebep olurlar. ABD’deki 2008 krizi bunun örneğidir.
ABD’de CDO’lar yaygınlaşmaya başladığında, çok kolay bir şekilde konut kredisi verilmeye başlandı. Bankalar çok riskli kredileri bile onayladılar. Konut fiyatlarının giderek artması pek çok kişiyi kredilerle ev almaya teşvik etti. İnsanlar satmak için ev aldılar ve bankalar da bu evlerin teminatıyla kredi verdiler.
Hacmi giderek artan kredi portföyleri oluşmaya başladı, bankalar bu portföylerini satışa sundular. Hisse senedi olarak satışa giren bu krediler, büyük bankalar tarafından alındı. Ancak piyasada giderek artan hacimde CDO’lar birikti. Bu borçların alınıp satılma oranı arttı.
Piyasada biriken bu borçların belli bir oranı düşük gelirli ailelerin aldığı kredilerden kaynaklanıyordu. Her ne kadar piyasada belirli bir süre hareketlilik olsa da, 2007’nin sonlarından itibaren bu borçların ödenmesinde aksama meydana gelmeye başladı. Bankalar krizi öngörerek önlemler alsalar bile bu yeterli olmadı.
Bankaların öngöremediği ise, kredilerin risk oranlarıydı. Çünkü CDO’lar piyasaya sürülürken bu konuda şeffaf olunmamıştı. Piyasada böyle yüksek risk içeren fonların olması, fiyatların giderek düşmesine neden oldu. Bunun sonucunda pek çok banka zarar etmeye başladı. Hatta iflasa sürüklendi.
CDO’lar en özünde teminatlandırılmış kredilerdir. Bir ticaret bankası kişilere teminatlandırılmış krediler verir. Bu kredileri bir portföy halinde toplayarak başka bir bankaya, bir yatırım bankasına satar. Yatırım bankası bu kredileri alarak, kredi teminatları üzerinde de hak kazanır.
Yatırım bankası, kredileri halka sunmak için bir şirket kurar. Krediler üzerindeki haklarını kurulan şirkete devreder. Şirket, bu teminatlandırılmış kredileri menkul kıymet olarak halka arz eder. Böylece teminatlandırılmış borç yükümlülükleri, yani CDO’lar ortaya çıkar. CDO’lar daha sonrasında talebe göre geliştirilmiştir.
CDO’lar risk puanlamalarına göre ayrı dilimlere bölünür. Örneğin; orta derecede risk içeren veya yüksek risk içeren CDO’lar olarak portföydeki kredi borçları bölünür. Böylece az riskli yatırımlar yapan fonlar da yüksek riskli yatırımlar yapan yatırımcılar da kendine göre CDO satın alabilir.