Türkiye, 2018 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 5,2 büyüdü. İlk çeyrek büyümesi de yüzde 7,4'den 7,3'e revize edildi. Buna göre ilk yarı büyümesi yaklaşık olarak yüzde 6,3 oranında gerçekleşmiş oluyor.
Büyümeye üretim yönünden bakarsak karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
Üretim açısından
2017 2. Çeyrek
2018 2. Çeyrek
Tarım sektörü
7,0
-1,5
Sanayi sektörü
5,9
4,3
İnşaat sektörü
5,1
0,8
Hizmetler sektörü
6,3
8,0
Sektörler toplamı
5,5
5,3
Vergi - sübvansiyon
3,7
4,3
GSYH
7,3
5,3
Kaynak: TÜİK
Tabloya göre ikinci çeyrekte tarım sektörü toplam katma değeri yüzde 1,5 oranında küçülmüş.
Oysa geçen yılın ikinci çeyreğinde tarım sektörü katma değeri yüzde 7 oranında yüksek bir artış sergilemişti. Benzer bir durum inşaat sektöründe de söz konusu. Her ne kadar sektörün katma değeri bu çeyrekte de yüzde 0,8 artmış olsa da geçen yıla göre ciddi bir düşüş yaşandığı açıkça görülebiliyor.
Üretim açısından gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) en önemli katkı hizmet sektöründeki katma değerin geçen yıla göre yükselmiş olmasından gelmiş durumda. GSYH'nin en büyük parçasını oluşturan hizmetler sektöründeki bu artış, büyüme oranının yüzde 5,3 çıkmasının temel nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Hizmetler sektörü, bu artışla, tarım ve inşaat sektörlerindeki ciddi gerilemeyi ve sanayi sektöründe geçen yıla göre yaşanan düşüşü bir anlamda dengelemiş görünüyor.
Hizmetler sektöründeki katma değer artışı büyümesinde turizmde geçen yıla göre yaşanan artışın önemli katkısı var. Geçen yılın ikinci çeyreğinde toplam 8,9 milyon turist gelmiş ve 5,4 milyar dolar döviz bırakmışken, bu yılın ikinci çeyreğinde toplam 11,1 milyon turist gelmiş ve 7,1 milyar dolar döviz bırakmış.
Bunun yarattığı zincirleme iş hacmi ve gelir etkisinin büyümeye olumlu katkı yaptığı anlaşılıyor. Turizm gelirlerinin 2002 - 2014 arasında ortalama kişi başına 808 Dolar olmasına karşılık 2018 yılının ilk yarısında 680 dolarda kaldığını dikkate alırsak burada gelir açısından artış için gidecek yer olduğunu görebiliriz.
Büyümeye bir kez de harcamalar yönünden bakalım:
Harcamalar Açısından
2017 2. Çeyrek
2018 2. Çeyrek
Hanehalklarının tüketim harcamaları
3,1
6,3
Devletin tüketim harcamaları
-1,8
7,2
Sabit sermaye oluşumu (Yatırımlar)
7,7
3,9
İhracat
11
4,5
(Eksi) İthalat
2,2
0,3
GSYH
5,3
5,2
Hanehalklarının ve devletin tüketim harcamalarındaki artışlara baktığımızda GSYH büyümesine asıl katkının tüketimden geldiğini görebiliyoruz.
İlkinin GSYH içindeki ağırlığının yüzde 60, ikincinin ağırlığının yüzde 15 olduğunu dikkate alırsak bu etki çok açık bir biçimde anlaşılabiliyor.
Bu yılın ikinci çeyreğinde yapılan yatırımlar geçen yılın ikinci çeyreğinde yapılan yatırımların yarısı düzeyine gerilemiş görünüyor.
Geçen yıl yaşanan yüksek büyümede yatırım kapasitesinin artışı önemli bir etki yaratmıştı. Bu yılın ilk çeyreğindeki yüzde 7,3 oranındaki yüksek büyüme oranının arkasında da yatırımların ilk çeyrekte yüzde 7,9 artması vardı.
Benzer bir düşüş net ihracatta da (ihracat - ithalat) söz konusu. Tüketim artışı, yatırımlarda ve ihracat - ithalat farkında geçen yılın ikinci çeyreğine göre ortaya çıkan düşüşleri önemli ölçüde telafi etmiş bulunuyor.
Yılın ilk yarısında elde edilen yaklaşık yüzde 6,3 oranındaki büyüme dünya ile karşılaştırıldığında oldukça yüksek bir ilk yarı büyümesine işaret ediyor.
Ne var ki Türkiye ekonomisinde özellikle kur temelli etkiler ikinci yarıda ortaya çıkmaya başladı. Kur sepeti (½ ABD Doları + ½ Euro) ortalamasının TL karşısındaki değeri ilk yarıda 4,86 iken, ikinci yarıda (10 Eylül'e kadar) ortalama 5,82 oldu. Manşet enflasyon (TÜFE) ortalaması ilk yarıda yüzde 12,4 iken ikinci yarıda (10 Eylül'e kadar) yüzde 16,04 oldu.
Bir yandan yatırımlarda başlayan gerileme bir yandan tüketim harcamalarında kur ve enflasyon temelli olarak ortaya çıkacak olan düşüş, üçüncü ve özellikle de dördüncü çeyrekte büyümenin gerileyeceğinin göstergeleri olarak duruyor.
Özetle söylemek gerekirse bardağın dolu bölümüne bakarsak Türkiye'nin yılın ilk yarısı itibariyle içinde bulunulan ortama göre yakaladığı yüksek oranlı büyümeyi görüyoruz.
Bardağın boş tarafına bakarsak bu kurlar ve enflasyonla ikinci yarıda bu büyümenin sürdürülmesinin mümkün olmadığını ve ekonominin sert bir iniş yaşayabileceği gerçeği gözümüze çarpıyor.