Habertürk'ün haberine göre Türkiye’’nin en büyük mücevher üreticilerinden Favori’nin Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Selami Özel’e göre her türlü gelişmeden ilk etkilenen maden olan altına kayan güven ürpertici. Merkez bankalarının paradan çok altın rezerv etmesinin güven sorununun en büyük göstergesi olduğunu söyleyen Özel, “Demek ki huzur hâlâ dünyaya çok uzak” diye konuşuyor. Altının fiyatı artıyor, oysa tüketicinin geliri artmıyor. Bu sizi nasıl etkiliyor? 1987 yılında döviz ve altın ithalatının serbestleşmesiyle değişime uğrayan kuyumculuk sektörü 2008 yılında büyük bir tokat yedi.
Dünyada yaşanan her gelişmeden anında etkilenen altın, Japonya’daki nükleer facia, Avrupa’ya taşan durgunluk ve Arap Baharı’ndan da en hızlı etkilenen maden oldu. Altının fiyatı 5 yılda yüzde 470 arttı. Fiyat artıp gelir artmayınca altın takı satışlarındaki 5 yıllık düşüş ise yüzde 70’i buldu. İç pazardaki satış 130 tondan 50 tonlara kadar düştü. Talep daha düşük ayarlara kaymaya başladı. Bir de gümüşe ve bijuteriye olan talepte artış başladı. Pazar böyle küçülürken istihdamınızda bir değişim oldu mu? 600 kişi olan kadromuzu 300’e düşürmek zorunda kaldık. Yeni ortama ancak böyle uyum sağlayabilecektik.
Türkiye’nin İran’a altın ihracatında büyük bir artış var. Bunu neye bağlıyor, nasıl yorumluyorsunuz?
Bu yalnız İran’da yok. Ülkeler arası karmaşa sonucu güvensizlik insanlarla başladı. Oradan devletlere ve hatta merkez bankalarına kaydı. Artık herkes dolardan Euro’dan kaçıp sağlam gördüğü altına yatırım yapıyor. Bu bir anlamda ürkütücü. Çin de bunu yapıyor. İran çok yoğun yapıyor. Merkez bankaları bile paraya güvenmiyorsa biz nasıl ümitleneceğiz onu bilmiyorum.
Peki talep ve güvensizlik ortamı böylesine büyürken bu durum altının fiyatını nasıl etkileyecek?
Devletler ve merkez bankaları da altına yüklenince bu iş olmaz. Ben önceleri altında daha çok artış olacağına inanmıyordum. Ama artık inanıyorum.
Altının fiyatının düşmesi huzur var demektir. Çünkü insanın altına sığınma duygusu kesinlikle psikolojik. İran ne yapsın?
Bir gün savaş çıksa ve elindeki dolarlar pul olsa ne olacak. İran dolarla Euro’yla bir şey alamasa da altınla alabileceğini biliyor. Petrolü altına dönüştürüp stoklaması bu açıdan normal. Külçe altın aldığı için bizim gibi mücevher üreticisi firmaların önemli bir ihracatı yok.
Altın bankacılığının hızlı yükselişi ya da artık ATM’lerden altın alınabilmesi gibi gelişmeler sizi huzursuz ediyor mu?
‘Bankalar bu işe girerse bizim işimiz elimizden gider’ deyip rahatsız olanlar oldu sektörde. Ama ben hiç öyle düşünmüyorum. Kimse bankomattan sıra fişi alıp çeyrek altın almak için beklemez. Ayrıca her kadının güvendiği bir aile kuyumcusu vardır. Kimse güvendiği kuyumcudan da vazgeçmez. Bankalar merkez bankalarının altın olarak karşılık ayırma talebine cevap vermek için altın bankacılığına başladılar. Ben de bunu destekliyorum.
Bakan Mehmet Şimşek “Pırlantada ÖTV yerine Avrupa gibi KDV uygulayacağız” dedi. Bu sektörü olumlu etkiler mi?
Şu an pırlantada ÖTV yüzde 20'lerde. Bunun kalkıp alınacak verginin yüzde 15-20 KDV’ye dönüşmesi demek, vergiyi artık malı satmadan önce değil, sattıktan sonra ödeyeceğimiz anlamına geliyor. Bu da bizim hep istediğimiz şeydi. ÖTV üretimin önünü bir ölçüde tıkıyordu. O yüzden eğer gerçekleşirse vergilerdeki bu değişim sevindirici bir gelişme. Bir süredir küçülen pazarı büyük öçüde büyütür.
Tektaşımı kendim aldım trendi sürüyor mu? Yoksa “Sen al ben takarım” mı revaçta?
Kadınlar da kendilerine alıyor, erkekler de kadınlara alıyor. Sadece erkekler satın alırken daha baştan savmacı yaklaşabilirken kadınlar daha özenli. Bir de kadın kendisi bile alsa taş büyükse mutlaka eşinden izin alıyor. Mutlaka izin istiyor ve ikna ediyor. Sonunda kadın ne istiyorsa o oluyor. Ancak, kriz dönemlerinde kadın eğer mücevher alırsa 'Evdekilere haksızlık yapmış olurum' gibi bir duyguya kapılıyor. Harcamayı kısıyor.
KİMSE TAKIYA LÜKS DEMESİN
Özellikle vergiler konuşulurken konu ne zaman lükse gelse akla gelen ilk şey 'Pırlanta' ve 'Mücevher' oluyor. Sizce de takı almak hovardalık mı?
Ben bu konunun hep yanlış yansıtılıp algılandığını düşünüyorum. Her şeyden önce kuyumculuk sektörü emek yoğun bir sektör. Herkes otomobil imalatıyla övünüyor. Oysa o üretimin yüzde 80'den fazlasında otomasyon var. Kuyumculuğunsa yüzde 100'ü emek. Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 12'lere çıktı. Yer yerinden oynadı. Oysa biz ülke olarak ihracatta kuyumculukla İtalya'dan sonra ikinci sıradayız. Yabancıların talebinde de büyük artış söz konusu. Turistleri de düşününce bazı mağazaları Araplar kurtarıyor. Bayrampaşa mağazamıza 3 aile geldi. 18 parça mal aldı. Turistin de buradan satın alabileceği bir ürün. Konfeksiyonun bile önüne geçecek bu sektöre lüks gibi bakmamak lazım. Hovardalık değil. Ülkeye katkı yapıyor. Biz yıllardır hep aynı şeyi anlatmaya çalışıyoruz.
Yurtdışında üretiminiz var mı?
Avrupa’da üretimi Doğu’ya kaydıranlar pişman. İtalyan bir aile var bu işle uğraşan tanıdığım. İşçileri 5'te işi bırakıp gidiyor. Sonra altınları toplayıp kaldıran patronlar oluyor. Avrupa'nın üretim ucuz olsun diye Doğu’ya kaymaları onları mutlu etmedi. Çünkü mantalite uymadı. Hırsızlıkları normal görüyorlar.
Hiç şirket içi yolsuzluk yaşadınız mı?
Biz içeride hiç çalışanlarımızla bir yolsuzluk sorunu yaşamadık. 1992'de tezgâha oturan ilk 7 çalışanımızın 5'i hâlâ bizde çalışıyor. Bizde bir aile bütünlüğü var. Onlara hisse veriyorum. Burada çocukları da çalışıyor. Fonlarla ortak olmayı bu yüzden hiç düşünmedim. Zaten güvenlik önlemlerimiz de var.