Son asrın büyük felaketleri arasında yer alan 17 Ağustos 1999'daki Marmara Depremi'nin ardından 24 yıl geçerken, ülke genelindeki riskli bina sayısı hala yüksekliğiyle dikkati çekiyor. Son olarak 6 Şubat'ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından riskli yapılar noktasında farkındalık artsa da bu binaların dönüştürülmesi ve güçlendirilmesi konusunda istenilen hızın yakalanamadığı belirtiliyor.
Son 21 yılda ülkenin dört bir yanında 3,3 milyon konutun dönüşümü sağlanmış olsa da hala riskli olduğu aktarılan 6,5 milyon konutun varlığı bu konuya verilmesi gereken öneme işaret ediyor. Uzmanlar, riskli konutlarda oturan vatandaşları binalarını bir an önce dönüştürmeleri veya güçlendirmeleri konusunda uyarırken, bu noktada süreçlerin hızlandırılması ve destek sağlanması çağrısında bulunuyor.
Deprem Güçlendirme Derneği (DEGÜDER) Başkanı Sinan Türkkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin bulunduğu deprem kuşağı ve bölgedeki aktif fay hatlarından bahsederek, her zaman "deprem değil, ihmal öldürür" sözünü söylediklerini, bunun sonucunu da acı tecrübelerle gördüklerini anlattı.
Ülke genelinde 6,5 milyon riskli konuttan bahsedildiğini dile getiren Türkkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şiddetli bir depremde hasar alması beklenen bu konutların 5 milyonu güçlendirmeyle kurtarılabilir. Bu hanelerin İstanbul'da bulunan 600 bin adetten 150 bini için hemen harekete geçilmesi gerekiyor. Deprem kuşağında bulunan Türkiye'nin riskli konutlar noktasında beklemeye tahammülü yok. Bir an önce harekete geçmek gerekiyor. Başta İstanbul olmak üzere bu riskli yapılardan bir an önce kurtulmamız hayati önemde."
Sinan Türkkan, depremler ve artan maliyetler nedeniyle son yıllarda güçlendirmeye talebin arttığını, yüksek kiraların ise vatandaşları "binayı boşaltmadan güçlendirmeye" yönlendirdiğini söyledi.
Gelişen yöntemler sayesinde bina boşaltılmadan ve içinde yaşam sürerken yapının güçlendirilebildiğini vurgulayan Türkkan, ancak bunun tüm güçlendirme projelerinde mümkün olmadığını bildirdi.
Türkkan, güçlendirmenin yıkıp yeniden yapmaya göre çok daha hızlı ve düşük maliyete sahip olduğunu kaydederek, depreme karşı güçlendirmenin tamamen bilimsel metotlarla ve uzun süren çalışmalar sonrası belirlenen en ideal yöntemlerle gerçekleştirildiğini, tüm süreçlerin titiz bir şekilde takip edildiğini anlattı.
Binaların yıkılmasının ve çökmesinin asla kader olmadığını vurgulayan Türkkan, doğru zemin, doğru malzeme ve doğru sistemin bir araya geldiğinde asla çökme olmayacağının altını çizdi.
DEGÜDER Başkanı Türkkan, riskli yapıların dönüşümü ve güçlendirilmesi konusunda daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğini belirterek, şu açıklamalarda bulundu:
"Öncelikle güçlendirme ve kentsel dönüşüm için verilen kamu destekli kredilerde rakamlar artırılmalı. Ayrıca şu anda bankalardan bu krediyi alma noktasında çok zorluklar yaşanıyor. Güçlendirme ve dönüşüm kredileri gevşetilmeli ve süreçler hızlanmalı. Ayrıca daha önce de açıkladığımız gibi güçlendirmenin önünde birtakım engeller var. Güçlendirme yapmak için belediyeye müracaat ettiğimizde akla hayale gelmeyecek hususların öne sürüldüğünü görüyoruz. Bürokratik engeller bıktırıcı noktada. Kamu kurumları bir an önce kendi iç tüzüklerini ve yönetmeliklerini düzeltip güçlendirmenin önündeki bürokratik engelleri kaldırmalı."
Türkkan, vatandaşlara, son dönemde sıkça görülen ve "merdiven altı" diye tabir edilen güçlendirme firmalarından uzak durmaları ve projeyi uygulayacak şirketi iyi araştırmaları konusunda çağrıda bulundu.
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden Prof. Dr. Ali Hepşen de ülke genelindeki yapıların yaklaşık yüzde 50'sinin 2000 yılı öncesine ait olduğunu belirterek, yapılan açıklamalarda ülke genelinde yaklaşık 6,5 milyon konutun ivedilikle depreme karşı dayanıklı hale getirilmesi gerektiğinin belirtildiğini kaydetti.
Depreme karşı binaların emniyetli hale getirilmesi ve olası hasarların önüne geçilmesi için vakit kaybetmemek gerektiğine vurgu yapan Hepşen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Vaktinde yeterli dayanıma sahip bir yapılaşma söz konusu olmadığı veya yanlış yapılaşma gerekçesiyle birçok yapının da yıkımını ve yeniden yapımını tercih ettik. Özellikle güçlendirme için maliklerin 5'te 4 çoğunluğunun aranması ya da güçlendirmeye yönelik malzeme alımlarında KDV oranının yüzde 20 olarak uygulanması gibi zorlayıcı unsurlar yeniden gözden geçirilmeli, vatandaş güçlendirmeye teşvik edilmeli. Çünkü riskli yapıların ancak düşük maliyetlerle güçlendirilerek kurtarılması mümkün. Hepsini yıkıp yeniden yapmaya vaktimizin olmadığını düşünüyorum."
Hepşen, yıkıp yeniden yapmanın maliyetine işaret ederek, söz konusu riskli yapıların dönüşümü için cari fiyatlarla yaklaşık 7 trilyon TL civarında bir bütçeye ihtiyaç olduğunu, bu nedenle bakış açısının farklılaştırılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Ali Hepşen, "Aslında biz yıllardır önemli bir noktayı göz ardı etmişiz. Güçlendirme teknik bir konu olmakla birlikte, yıkıp yeniden yapmanın 3'te bir maliyetinde." diye konuştu.
Güçlendirmenin, kalkınma planlarında ve kentsel dönüşüme ilişkin pek çok raporda da ihmal edildiğini kaydeden Hepşen, "Ya binaların dönüşümü için maliyetine katlanacağız ya da çok daha düşük maliyetle binaları dayanıklı hale getireceğiz. Bu nedenle düşük maliyetle binaları güçlendirerek dayanıklı hale getirebiliriz. Vatandaşlarımızın da konu hakkında daha bilinçli olması, kamunun da konuya gerekli önemi vererek güçlendirmeye teşviki sağlaması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Hepşen, kentsel dönüşüm kapsamında inşa edilecek projelerin, müteahhitlerin veya hak sahiplerinin isteklerine göre değil, ekonomik ve güvenli yapılaşmaya göre geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Türk Dünyası Mimarlar ve Mühendisler Birliği Kentsel Dönüşüm Komisyonu Başkanı Nihat Şen de riskli yapıların hızlıca dönüştürülmesi konusunda herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini belirterek, kentsel dönüşüme ilişkin yasanın yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi.
Kentsel dönüşümü, "bu toplumun öz değerleri ile barışık ve birleşik yeni yaşam alanlarının oluşturulması" olarak tanımlayan Şen, "Bu nedenle altyapısı ve üstyapısı ile alan bazlı dönüşüm modellemesini önümüzdeki 50-100 yılı gözeten planlama anlayışıyla hayata geçirmeliyiz. Dönüşümü bu şekilde yaptığımızda yol ve otopark sorunu halledilmiş, donatı alanları bulunan, güneş ışığını daha fazla alan, çarpık kentleşmeden uzak bir dönüşüm uygulayabiliriz." diye konuştu.
Şen, İstanbul'un deprem tehlikesi açısından dünyanın 10 büyük şehrinden birisi olduğunu kaydederek, megakentteki binalarda ciddi sıkıntılar bulunduğunu, dönüşüm için daha hızlı yol almaları gerektiğini sözlerine ekledi. (AA)