FİNANS

Bankalar vasiyetname yazacak

**Uluslararası bankacılık alanının yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalarda, kimi bankalardan sınır ötesi operasyonlarını, ofislerini tasfiye etmeleri istenecek. Bankaların ayağa kaldırılması için izlenecek süreç, kurumsal kredileri olumsuz yönde etkileyebilir.

**

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın da ifade ettiği gibi, Dünya Bankası-IMF İstanbul Zirvesi, "söz konusu küresel krizin niçin ortaya çıktığı" veya "küresel kriz sürecinde neler yaşandığı" yönündeki tartışmaların geride bırakıldığı, "dünya ekonomisinin yaraları nasıl saracağı" ve "sürdürülebilir büyüme sürecine nasıl geçileceği" hususlarının öne çıktığı bir zirve olarak şekillenmekte. Bu nedenle, bu krizin başlıca sorumlusu olan gelişmiş ekonomilerin, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma mücadelesine nasıl darbe indirdiklerini, yoksulluğun artmasına nasıl sebep olduklarını ve neden oldukları bu sorunları aşabilmek adına nasıl bir çözüm modeli oluşturmaları gerektiğini de tartıştıkları bir zirve olma özelliği taşıyor.

ÖNLEMLER 2014'E SARKABİLİR
Küresel krizden ciddi ölçüde etkilenmiş olan ülkelerin mali disiplin ve belirledikleri bütçe kriterlerine, kamu borç stoku kriterlerine geri dönmekte hayli zorlanacakları, bu nedenle, önlemlerin 2014 ve ötesine dahi sarkabileceği bir sürece giriyoruz. Neden "2014 ve ötesi" sorusunu sorduğumuzda, ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve Japonya'da, işsizliğin 2010 yılının önemli bir bölümünde artışını sürdüreceği öngörüsünden hareketle, mali disipline yönelik önlemlerin gecikmeli olarak devreye alınabileceği beklentisi de giderek güçleniyor. Küresel krizden nasıl çıkılacağını öncelikle, önde gelen ekonomilerin bankacılık sektörlerinin yeniden yapılandırılmasına yönelik adımlar belirleyecek. Esasen, Basel merkezli olarak Bank for International Settlements (BIS) ve Institute of International Finance (IIF) muhtemelen yeni kriterleri kasım ayında uluslararası finans çevreleriyle paylaşacaklar. Ancak, esas konu "batmasına izin verilemeyecek kadar büyük olan" transatlantikler, yani devasa boyuttaki kimi bankaların, tekrar "nasıl yüzdürüleceği."

İşin ilginç yanı, sınır ötesi, kıtalar arası işlem becerisi ve operasyonları olan bankaların fişini kimin çekeceği sıkıntılı bir mesele. Köken olarak bir Avrupa bankası olup, Latin Amerika, Asya veya Kuzey Amerika'da operasyonları olan bir bankanın kapanmasına Avrupa bacağında karar verildiğinde, bankanın diğer operasyonları veya ofisleri nasıl tasfiye edilecek? Ülkeler, bu tasfiye sürecini, yani bankaların sınır ötesi operasyonlarını ve ofislerini tasfiye etme süreçlerini, yine söz konusu bankaların belirlemesi gerektiğine karar vermiş durumdalar. Yani, bankalardan "vasiyetnameleri"ni yazmaları isteniyor. Bunun anlamı, bu tasfiye süreci devam ederken, aynı bankaların özel sektörün tüketim ve yatırım harcamalarının finansmanında önemli bir rol oynayamayacakları gerçeği. Bu da yine dünya ekonomisinin büyüme trendi açısından, sıkıntının büyük olduğunu gösteriyor. Kısacası, İstanbul Zirvesi, gerek Türkiye gerekse de dünya ekonomisi için, sürdürülebilir büyümeye dönüşün 2014 ve sonrasına sarkacağını göstermekte. Nitekim, kurumsal kredilerin yeterince gelişip gelişmeyeceği, reel sektörün istediği ölçüde kredi bulup bulamayacağı, tartışma konusu olmaya başladı.

ÖZEL SEKTÖR DIŞLANACAK MI?
Son 15 güne damgasını vuran bir diğer başlık da IMF'nin yayımlanan son Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'nda işaret edilen kamu borç stoku oranları. Rapordaki öngörüler, önde gelen ekonomilerin, ABD'nin, İngiltere'nin ve Japonya'nın kamu borç stoku/GSYH oranlarının ciddi ölçüde yükseleceğini gösteriyor. Buna göre ABD'nin 2007 yılında yüzde 67,9 düzeyinde olan brüt borç stoku 2014'te yüzde 108,2'ye, Euro Bölgesi'nin yüzde 65,7'den yüzde 95,6'ya, Japonya'nın yüzde 187,7'den yüzde 245,6'ya ve İngiltere'nin yüzde 44,1'den yüzde 98,3'e ulaşacak. Bunun anlamı, söz konusu ülkelerin artan bütçe açıkları ve borç geri ödemeleri nedeniyle dünya ekonomisinden ciddi ölçüde borçlanacakları ve bu nedenle özel sektörün uluslararası finans sisteminden kaynak kullanmada, ülkelerin hazineleri ile rekabet etmek zorunda kalacağı gerçeği. Yani, "finansal dışlama etkisi"nin (crowding-out effect) kendisini önemli ölçüde hissettireceği bir döneme giriyoruz. 2014 ve hatta ötesine sarksa da kamu borç stokunu, rekor düzeylere ulaştıktan sonra, eritebilmek için önde gelen ülkeler vergi gelirlerini artırmak zorunda kalacaklar. Artan vergi yükü, hanehalkının tüketim harcamalarına yönelecek veya şirketlerin de yatırıma yönelecek kaynakların, vergi yoluyla kamu açığının veya borç geri ödemesinde kullanılacağını gösteriyor.

FAİZ ORANLARI YÜKSELECEK
Bu durumda, 2012'den sonra toparlanması beklenen özel sektör tüketim ve yatırım harcamaları, aynı dönemde vergi yükünün artması nedeniyle beklenen ölçüde ekonomik büyümeyi besleyecek bir etki yaratamayacak. Bu nedenle, özel sektör gerek yurtiçi gerekse de uluslararası düzeyde finans piyasalarından tüketimin ve yatırımların finansmanı için yeterli kaynak kullanamayacak. Bunun doğal bir sonucu olarak, dünya ekonomisinde ve Türk ekonomisinde faiz hadlerinin yükseldiğine şahit olacağız. İşte bu nedenle, gerek Dünya Bankası gerekse de henüz risklerin bitmediğine işaret ediyorlar. Sözün özü, küresel krizin neden olduğu kamu maliyesi alanındaki tahribat ve buna bağlı olarak mali disipline dönüşün bedeli yetkilileri korkutuyor. Birleşmiş Milletler ve benzeri kurumları da fakir ülkeleri daha da zor durumda bırakacağı gerçeği ile ürkütüyor. Türkiye, bu tablo içerisinde, ne ölçüde büyüyebilir, takdirini size bırakıyorum.
(Referans)

YORUMLARI GÖR ( 0 )
Mynet’te En Çok Takip Edilen Hisseler
Hisse

En Çok Aranan Haberler