İstanbul, 31 Mayıs (DHA) - Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO), Dünya Çevre Gününde yayımladığı bültende, 2019 yılı Dünya Çevre Günü’nün teması olarak belirlenen “Hava Kirliliği ile Mücadele” konusuna dikkat çekti ve Türkiye’nin havasının Avrupa Birliği’ne göre en az yüzde 33.4 daha kirli olduğuna işaret ederek fosil yakıt kullanımının Türkiye’de yüzde 88 olduğu uyarısı yaptı.
ÇMO, Türkiye’de hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı yılda yaklaşık 30 bin olduğuna dikkat çekti ve fosil yakıt kullanımı kaynaklı olan bu sorunun ülkemizde yoğunlaşarak arttığını belirtti.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre artan nüfus, fosil yakıt tüketimi kaynaklı ve temiz yakıt ve teknolojilerinin kullanılmaması ile kirlenen hava nedeniyle her 10 kişiden dokuzu kirli hava soluyor.
Çevre koruması için 2017 yılında yapılan 34.4 milyar liralık harcamanın yüzde 49’unun atık yönetimi ve yüzde 35’inin atıksu yönetimi konularında olduğunu duyuran ÇMO. Dış ortam hava kirliliğini engelleme ve azaltma ve iklime yönelik olarak ise sadece yüzde 2.0’lik bir harcama yapıldığına dikkat çekti.
ÇMO’nun raporunda şu bilgiler yer aldı:
“TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, Genel Kurulumuzda alınan karar doğrultusunda, Dünya Çevre Günü, Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası olarak ele alınmakta, ekolojik yıkımın etkileri ve bu yıkıma karşı çözüm önerileri topluma aktarılmaktadır. Kuşkusuz, ülkemizde çevre yönetimi alanında güzel gelişmeler de yaşanmakta, düzenli depolama sahalarının, atıksu arıtma tesislerinin sayısı artmakta, alt yapı güçlendirilmekte, ağaçlandırma faaliyetleri de yapılmaktadır. Maalesef, bu gelişmelerin yanında, çevre kirliliği halen artmakta, mevcut orman dokusu yok edilmekte, çalışmayan atıksu arıtma ve içme suyu arıtma tesisleri de bulunmakta, derelerimiz, havamız ve toprağımız kirlenmeye devam etmektedir. Örneğin, Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde 56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14.6 milyon hektara inerek yüzde 19’a gerilemiştir. Bizlere düşen görev, sorunları dile getirerek çözüme katkı vermek, toplumda ve kamu yönetiminde farkındalık yaratmaktır.
“29 Mayıs 2019 tarihinde 27. Başlıkta “çevre ve iklim değişikliği” alanını da kapsayan AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu yayımlanmıştır. Raporda, çevre alanında kurumsal kapasitenin yetersizliği, denetimlerin yetersizliği, ÇED sürecinin doğru uygulanmadığı, halkın katılımı ve çevresel bilgiye erişim konusunda çalışma yapılması gerektiği, Paris İklim Anlaşması’nın uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Yerel temiz hava eylem planlarının hala 17 kentte oluşturulmadığı vurgulanmıştır. Yerel ve bölgesel bazda atık yönetim planlarının uygulanmasında, geri dönüşümün teşvik edilmesinde daha fazla çabaya ihtiyaç olduğu not edilmiştir. İklim değişikliği konusunda ise AB’nin 2030 hedeflerine uyum konusunda adım atılmadığı, iklim değişikliği politikasının diğer sektörlere yeterince yansıtılmadığı belirtildi.
“TÜİK verilerine göre toplam sera gazı emisyonu 526.3 milyon ton olarak hesaplanmıştır; emisyonlardaki en büyük pay yüzde 72.2 ile enerji kaynaklıdır, daha sonra sırasıyla yüzde 12.6 ile endüstriyel işletmeler ve ürün kullanımı, yüzde 11.9 ile tarımsal faaliyetler ve yüzde 3.3 ile atık takip etti.
“1990 yılına kıyasla 2017 yılında CO2 eşdeğeri olarak toplam sera gazı emisyonu yüzde 140.1 arttı. 1990 yılında kişi başına düşen CO2 eşdeğer emisyonu 4 .0ton iken, 2017 yılında bu veri 6.6 tona çıktı.
“Ermenistan’da bulunan Metsamor nükleer santrali Iğdır il sınırımıza 16 km uzaklıkta, depreme karşı bir önlemi bulunmamakta, tıpkı Çernobil nükleer santrali gibi koruma havzası bulunmamaktadır. Ancak bu kadar riski barındıran bu nükleer santralde yaşanabilecek olumsuzluğa karşı il sınırımızdaki iller dahil hazır olmadıkları görülmektedir. Valiliklerin biran önce bölgede yaşayan vatandaşlarımız ile acil durum planını paylaşmalı, eğitim seferberliği başlatmalıdır. Aksi halde şuanda, vatandaşlarımızın olası bir kazaya dair ne yapacakları bilinmemekte, olası kazada kullanılması gereken iyot tabletlerine dair hazırlıklı olunup olunmadığı sorular barındırıyor.
“Küresel su ihtiyacı, 2050 yılına kadar bu oranda artması beklenmekte olup, bu da endüstriyel ve yerel sektörlerin artan talebine bağlı olarak mevcut su kullanım seviyesini yüzde 20 ile yüzde 30’un üzerinde bir artışa neden olacağı düşünülmektedir. 2 milyarı aşkın kişi, su stresi olan ülkelerde yaşamaktadır. Bunlara ek olarak, yaklaşık dört milyar kişi yılın en az bir ayında şiddetli su kıtlığı yaşıyor.
“2016 yılı için ülkemiz yüzey sularının kalite sınıflarına göre sınıflandırmaları gösterilmektedir. Bu verilere göre 158 yüzey suyumuzun yüzde 33’ü 4.sınıf , yüzde 21’i 3.sınıf ve yüzde 20’si 2.sınıf kalitededir. Başka bir değişle, ülkemiz yüzey sularının yaklaşık yüzde 74’ü kirlendi.
“2015 yılında 141 yüzey suyumuzun 111 tanesi içme suyu kalitesinde değilken; 2016 yılında 158 yüzey suyumuzun 116 tanesi içme suyu kalitesinde değil.
“Ülkemizde termik santral kaynaklı atıksu oluşumu 2014’de yüzde 50 iken 2016 yılında yüzde 57’ye çıktı.
“Dünya Limit Aşım Günü (Earth Overshoot Day) dünyanın bir yıldaki yenilenme kapasitesinin tükendiği gün anlamına gelmektedir (Earth Overshoot Day). 2018 verilerine göre, Türkiye’nin Limit Aşım Günü, 11 Temmuz olmuştur. Bu gün, dünya ortalaması olan 2 Ağustos’tan 21 gün öncedir. Bu da, Türkiye’nin kaynaklarını küresel ortalamadan daha hızlı tükettiği anlamına geliyor.”
ÇMO’nun 2020 Dünya Çevre Gününe kadar önerileri şöyle sıralandı;
- İzmir Gaziemir’deki radyoaktif ve tehlikeli atıklar temizlenmesi ve bölgenin rehabilite edilmesi,
- Hava kirliliğini azaltmaya yönelik sanayi tesislerinin, yakıtların ve araçların denetimlerinin arttırılması,
- Doğalgaz imkanı olan ve hava kirliliği yaşayan bütün belediyelerde kömür yardımı yerine doğalgaz yardımına geçilmesi ya da alternatif ısınma yöntemlerinin tercih edilmesi,
- Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesine yönelik mevzuatın ertelenmemesi,
- Kamu yararı gözeten, ekolojik denge ve iklim değişikliğini ön gören bir Su Kanunu TBMM’de yasalaşması,
- Çevre Bakanlığı kurulması,
- Bütün kurumların verilerini bildireceği ve kamuoyu ile paylaşılacak bir su bilgi sistemi kurulması,
- İklim Değişikliğine Uyum amacıyla belediyelerin uygulayacağı iklim değişikliğine uyum planlarının zorunlu hale getirilmesi ve sistematik oluşturulması adına yönetmelik yayımlanması,
- Belediyelerin su kayıplarını engelleyici alt yapı çalışmalarını yaparak yüzde 20 seviyelerine çekmeleri,
- Sıfır Atık kapsamında Kanun’da yer buluna Geri Kazanım Katılım Payına yönelik mevzuat çalışmasının tamamlanması,
- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çevresel denetimlerini arttırması ve bunun için kamuya çevre mühendisi istihdamı sağlanması,
- Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’de görüşülerek onaylanması. (Fotoğraflı)