Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası'nın Mart ayında faiz indirimine ara verdiğini açıkladı.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, uluslararası finansal krizin Türkiye ekonomisindeki etkilerinin, 2006 yılının Mayıs, Haziran aylarına göre daha sınırlı kaldığını belirterek, “Bu da ülkemiz ekonomisinin, uluslararası şoklar karşısında göreli olarak daha esnek ve daha dayanıklı bir hale geldiğini göstermektedir” dedi.
Yılmaz, bununla birlikte kırılganlıkların geçmiş dönemlere göre azalmış olmasının, (risklerin mevcut olmadığı) şeklinde algılanmaması gerektiğini vurguladı.
Yılmaz, Merkez Bankasının 76. Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, 2007 yılının Ağustos ayından itibaren ABD emlak piyasasında yüksek riskli konut kredilerinden başlayan ve ardından, para ve sermaye piyasalarına yayılan “finansal krizin” ilk etkilerinin reel ekonomide hissedilmeye başladığını, ABD ekonomisinin resesyona gireceği yönündeki beklentilerin kuvvetlendiğini söyledi.
Finansal krizin giderek, global ölçekte bir ekonomik yavaşlamaya yol açacağı görüşünün de belirginlik kazandığını belirten Yılmaz, ancak bu yavaşlamanın boyutu ve şiddetine ilişkin belirsizliklerin halen devam ettiğini kaydetti.
Bu belirsizliklerin uluslararası bankaların geri ödemeyememe riskine odaklanarak, kredi kullandırmakta isteksiz davranmalarına ve finans piyasalarında likidite sıkıntılarının yaşanmasına yol açtığını ifade eden Yılmaz, “ABD'de emlak piyasalarına kredi sağlayan belli başlı finansal kuruluşların yüksek oranlarda zarara uğraması ve ABD'de resesyon endişelerinin artması, gelişmekte olan ülkelerde risk algılamasının belirgin bir şekilde bozulmasına ve risk primlerinin artmasına neden olmuştur” dedi.
Türkiye'nin de bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilendiği ve risk priminin yine diğer gelişmekte olan ülkelere paralel olarak artış gösterdiğine dikkati çeken Yılmaz, şöyle devam etti:
“Ancak, uluslararası finansal krizin bu aşamada Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri, 2006 yılının Mayıs, Haziran aylarında global likidite koşullarında yaşanan kötüleşmenin yarattığı etkilere göre daha sınırlı kaldı.
Bu da ülkemiz ekonomisinin, uluslararası şoklar karşısında göreli olarak daha esnek ve daha dayanıklı bir hale geldiğini göstermektedir. Bununla birlikte kırılganlıkların geçmiş dönemlere göre azalmış olmasının, (risklerin mevcut olmadığı) şeklinde algılanmaması gerektiğini vurgulamak isterim.”
Yılmaz, risk algılamalarının bozulmaya devam etmesi durumunda Türkiye ekonomisinin dayanıklılığını koruması için mali disiplin ve yapısal reformların devamlılığının kritik önemini koruduğunu söyledi.
Yılmaz, bu çerçevede AB'ye uyum ve yakınsama sürecinin devam etmesi ve ekonomik programda öngörülen yapısal reformların hayata geçirilmesi konusundaki çabaların sürekliliğinin büyük önem taşıdığına işaret etti.