FİNANS

Türkiye ekonomisinin kısa vadeli sorunu ve çözümü

Piyasalar son aylarda bir hayli hareketli, dolar çıkıyor, borsa düşüyor, avro zirve yapıyor.

Kimi “faiz yükseltin ki dolar düşsün” diyor, kimi “yatırım yapın ekonomi düzlüğe çıksın” diyor.

Pekâlâ, her ağızdan bir sesin çıktığı böyle dönemlerde ekonomi bilimi ne diyor?

Değerli okurlar öncelikle şu hususu açıklığa kavuşturmak isterim, ekonomi sadece faiz-dolar- borsa üçgeninden ibaret değildir. Öyle olsaydı borsa düşünce faiz düşüren böylece borsayı tekrar yükselten; dolar yükselince de faizleri artırıp doları düşüren herkesi merkez bankası başkanı veya ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapardık.
Öyle ya bu iş bu kadar kolay olsaydı…

Gel gelelim ki ekonomi fazlasıyla kompleks yapıda, derin bilgi gerektiren ve oldukça teferruatlı bir teori bilimidir.

John M. Ferguson şöyle demektedir: İktisat insanlığın en büyük dramıyla ilgilenir. İnsanoğlunun ihtiyacını tatmin meselesi ile…
Bilindiği üzere insanoğlunun ihtiyacı sonsuzdur. Sonsuz bir ihtiyacı tatmin ise büyük çaba gerektiren bir meseledir. Öyleyse iktisat büyük meselelere çözüm bulmak için geliştirilmiş büyük bir meseledir.

Bu kadar şey söyledikten sonra şimdi artık bizim meselemize bakalım istiyorum.

Nedir Türkiye Ekonomisinin meselesi, işler gerçekten çok mu kötü, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların iddia ettiği gibi Merkez Bankası faizleri yükseltir, doları düşürürse sorunlar çözülür mü? Yoksa bir çözüm yok mu? Sorun kısa vadeli mi yoksa uzun vadeli mi?

Şimdi buyurun dikkatle yazıyı takip edin ve bu soruları birlikte çözüme kavuşturalım:

Değerli okurlar dünyadaki her modern, dışa açık ekonominin şu aşağıdaki grafik gibi arzulanan bir dengesi söz konusudur.

Sarı çizgi ekonomideki para talebini ve arzını, yeşil çizgi ekonomideki mal talebini ve arzını, kırmızı çizgi ise ödemeler bilançosunu ilgilendiren ihracat ve ithalat kalemlerini anlatmaktadır. Her üç çizginin birlikte kesiştiği “E” noktasında(süper nokta) ekonomi istenilen düzeydedir. Dünya üzerindeki her ülke ekonomisi- buna Amerika, Avrupa, Çin ülkeleri dâhil- bu süper orana ulaşma arzusundadır. E noktasında ülkenin GSYH’sı o kadar optimum bir noktadadır ki işsizlik iktisatçıların doğal işsizlik(topluma zararı olmayan işsizlik) dedikleri bir seviyededir. Bu seviye %5.5 gibi oldukça düşük bir seviyedir. Faiz oranları ise FED ve IMF gibi kurumların üzerinde mutabık kaldıkları %2.5 gibi ideal bir enflasyon oranına %1.5 veya %3.5 arasında bir reel getiri sunan, (ekonomiyi deflasyondan uzak tutma kapasitesine sahip)%4-%6 arasında bir seviyededir.

Şu yukarıda sözünü ettiğimiz süper nokta olan “E” noktası değerli okuyucular bir menzildir, hedeftir, arzudur, istektir. Kimin için? Dünya da ekonomiden sorumlu tüm bakanlar ve politika yapıcıları için. Şunu da belirtmek gerekir ki E süper noktası yeteri kadar uzun vadede her ekonomi için ulaşılabilir mükemmel bir hedeftir. Bu nedenledir ki modern ülkelerin ekonomilerinin çoğu sorunları uzun vadeli değil kısa vadelidir. Çözümlerde kısa vadeli üretilip hayata geçirilmelidir.

Pekâlâ, konumuza dönersek ve Türkiye Ekonomisi bu süper noktanın neresinde ve o noktaya yaklaşmak için ne yapmalı diye sorarsak nasıl bir tablo ile karşılaşmaktayız?

(d) noktası Türkiye Ekonomisinin yaklaşık denge düzeyi.

Yukarıdaki grafikte de görüldüğü üzere Türkiye Ekonomisi süper nokta olan “E” noktasından oldukça uzak bir yerde “d” noktasında dengededir. Bu seviye istenilen bir seviye değildir. Bu seviyede GSYH potansiyelinin altındadır. İşsizlik yüksektir, faiz oranları yüksektir. Çarklar bu seviyede bırakalım dönmeyi, durma noktasına gelmiştir. Pekâlâ, ekonomi yönetimi bu arzu edilmeyen gerçek karşısında son dönemde neler yapmaktadır? Nasıl önlemler almaktadır?

Bilindiği üzere ekonomi yönetimi krizle mücadelede uzun vadeli yatırımları artırma yolunu seçmiş ve geçtiğimiz günlerde birtakım firmalara çeşitli teşvikler uygulayarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlamıştır. Teşviklerin açıklandığı günün ardından dolar kuru düşmediği gibi tarihi rekorunu kırarak 4.10 seviyesinin üzerine çıkmıştır. Faizler yükselmeye devam etmiş ve ekonomi yönetimi bu durum karşısında şaşırıp kalmıştır. Oysa bu durumda şaşırılacak bir şey yoktur; zira ekonomi yönetimi krizle mücadelede yanlış teşhis koymuş ve çözümü için yanlış politikayı devreye sokmuştur. Tıpkı hastaneye gittiğimizde yanlış teşhis koyan bir doktorun verdiği ilacın bizi iyi etmemesi gibi burada verilen ilaç da ekonomiyi iyi edememiştir.

(Bu şekilde hatada ısrar edilirse belki böbreklere zarar verecek ve böbrek nakli gerekecektir!)

Ekonomi yönetiminin verdiği yanlış ilaç:

Yukarıdaki grafik Türkiye ekonomisinin şuanda bulunduğu seviyeyi gösteren %14 faiz oranı, %11 işsizlik oranının bulunduğu istenmeyen “d” noktasıdır. Ekonomi yönetimi yatırımları teşvik ederek mal piyasası eğrisini hasılayı artırıcı şekilde sağa doğru itmeye çalışmaktadır. Bu itiş daha önce para talebi ve para arzı diye tanımladığımız sarı çizgi üzerinde “a” noktası gibi bir seviyeyi karşımıza çıkarmaktadır. Dikkat edilirse sol eksende görüleceği üzere a noktası faiz oranlarının daha da yükseleceği, örneğin %16 gibi bir seviyeye işaret etmektedir. İkinci bir dikkat noktası da aşağıda işsizlik oranının azalması gerekiyorken (GSYH artarken işsizlik oranı azalır) bunun gerçekleşmemiş olmasıdır. Bunun sebebi ise iktisatçıların “dışlama” diye tabir ettiği bir durumdur. Dışlama kısaca şudur: Kamu kesimi ekonomiye yatırımları artırmak

için müdahale ederse bu durum faiz oranlarını yükseltir ve özel sektör faiz oranları yükseldiği için yatırım yapmaktan vazgeçer böylece ekonomide beklenildiği gibi bir hâsıla artışı gerçekleşmez. Yani özel sektörün yatırımları dışlanmış olur. Kısacası devlet kaş yapayım derken göze çöp batırmış olur.

Ekonomi Yönetimi ne yapmalı idi?

Son olarak yukarıdaki grafik ekonomi yönetiminin uygulaması gereken politikayı göstermektedir. Yeşil çizgiye hiç dokunmadan sadece sarı çizgiyi hasılayı artırmak amacıyla sağa kaydıran ekonomi politikası faiz oranlarını düşürücü etki yapacak ve özel sektörü de cesaretlendirerek GSYH’ı artırıcı, işsizlik oranlarını düşürücü bir etkide bulunacaktır. Kısacası Türkiye Ekonomisinin bugünkü sorunu malsızlık değil parasızlıktır. Çarşıya pazara çıkıldığında bu açıkça görülecektir, otomobil galerilerinde satılmak için bekleyen on binlerce otomobil mevcuttur. Yarın İstanbul’da yirmi bin adet bitmiş konut satın almak istiyorum hemen teslim tapu olacak, cebimde param hazır dediğiniz zaman yirmi bin adet bitmiş konutun tapusu hemen teslim sizi bekliyor olacaktır.(Siz paradan haber verin)

Mobilya mağazaları aylardır satamadıkları stokları artık unutmak üzeredir. Tekstil depoları ağzına kadar malla doludur. Bu gün Türkiye’de hangi maldan ne kadar satın almak isterseniz fazlasıyla mevcuttur. Bugün Türkiye’de söz konusu malları satın alabilecek para/nakit yoktur! Dolayısıyla Türkiye’nin sorunu malsızlık değildir ki mal arzını daha da artıracak inşaat projelerine, doymuş endüstrilere teşvik sağlanıyor olsun. Bugün Türkiye ekonomisinin sorunu efektif talebi yaratamamaktır. Sorunumuz arz cephesi değil talep cephesidir. Satıcı çok alıcı yok piyasası hâkimdir. Başlangıçta İki elmalı iki paralı ekonomide elma sayısı dörde çıkmış fakat para sayısı üçte kalmıştır.

Piyasanın acilen ekstra bir birim paraya/nakte ihtiyacı vardır. Bu adımı atacak olan elbette Merkez Bankasıdır. Elinde çok çeşitli araçlar mevcuttur, acilen piyasaya likidite enjekte ederek faiz oranlarını düşürmelidir. Ekonominin bugünkü sorunu para arzı dengesizliğidir.

Akıllara gelen bir soru: Mustafa Bey para basıldığında enflasyon olur bu da doları yükseltir diye bilirdik, biz mi yanlış biliyoruz yoksa siz mi enflasyonu ihmal ettiniz?

Cevap: Para basıldığında enflasyona yol açar bilgisi her durumda geçerli değildir. Örneğin bir ekonomide uzun yıllar GSYH reel olarak %5 büyümüş ise ve kalifiye emek artışı reel olarak %3 artmış ise bu ekonomi reel olarak %8 civarı bir parasal genişlemeye gitmek durumundadır.

Aksi durumda aşırı sermaye birikiminin(beşeri-fiziki) yol açtığı bir resesyona girmek söz konusu ekonomi için kaçınılmaz olacaktır. Bir ekonomide enflasyon olgusu hâsıla artışından daha fazla miktarda para arzı gerçekleştirildiği zaman ortaya çıkmaktadır. Bu durumun istisnai hali maliyet enflasyonu olacaktır.

Mustafa Öztürk

YORUMLARI GÖR ( 0 )
Mynet’te En Çok Takip Edilen Hisseler
Hisse

En Çok Aranan Haberler