FİNANS

Negatif Ayrışma Neden?

Dün başlıklı kısa yazımda BİST için beliren riske dikkat çekmiştim. Maalesef BİST yükselip bu riski yok edeceğine, düşerek uyarıyı haklı çıkarttı.

Negatif Ayrışma Neden?
BİST'in düştüğü ortamda ABD borsaları yeni rekorlar kırdılar. Gelişmekte olan ülke endeksi de çok ciddi yükselişler yaşadı. Uzak Doğu borsalarında da yükselişler vardı. Kısacası BİST dün negatif ayrışma yaşadı.

Peki Neden Negatif Ayrıştık?
Bu ayrışma kısa sürerse, bu sorunun cevabı çok önemli olmaz. Ama aslında cevabın önemine göre ayrışmanın devamının da gelebileceğini bilmenizi isterim!

* Risk primimiz ciddi bir şekilde düşmesine rağmen TCMB faizleri halen yerinde duruyor. Gerileme yok. Çünkü hazine açıklarını fonlamak için % 140'a ulaşan bir borç çevirme oranına gelmiş durumda. Hazine bu borçlar için tahvil arzı yaptıkça faizler de düşemiyor. Daha doğrusu TCMB bu ortamda sıcak para çıkışı yaşanmasın diye faizleri düşürmek istemiyor olabilir.

* İçte-dışta herkes ile kavgalıyız. Katar dışında Müslüman ülkeler ile aramız limoni, AB ile Almanya öncülüğünde çok sert gerilimler yaşıyoruz. ABD ile zaten Suriye'deki PYD-YPG'nin, yani dolayısı ile terör örgütü PKK'nın desteklenmesi konusunda ters düşmüştük. Şimdi de uzun süredir buzlukta duran Zarrab dosyası açılmaya başladı. Dosyaya ilk eklenen ve tutuklanması kararı çıkan eski bakan Çağlayan oldu ki, daha birçok siyasinin dosyaya ekleneceği söyleniyor.

* Hatta görsel basında ABD'nin Türkiye'ye müdahale etmeyi planladığı, işgale kalkabileceği bile yazılıyor. Bunlar tartışılıyor.

* Zarrab dosyasının devamındaki hedefin cumhurbaşkanı olduğunu yazan yorumcuları ve haber kaynaklarını görüyoruz. Eğer bu yönde bir gelişme yaşanırsa, tamiri güç bir gerilime sürüklenebiliriz.

* Suriye'de Afrin'e girdik gireceğiz. İdlib'e müdahalemizden bahsediliyor. ABD'nin açık açık PYD'ye her türlü askeri destek verdiği bu ortamda, Türkiye'nin Suriye içinde yeni bir harekata kalkışmasının olası riskleri çok ciddi olabilir.

* Rusya ile S-400 füze alımı anlaşması nedeniyle NATO ve ABD ile gerilimler yaşıyoruz. Geçen yılki darbe denemesi esnasında sözde müttefiklerimizin tutumlarına bakılırsa, Suriye'de oynanan oyunlara bakılırsa Türkiye bu kararı almakta geç bile kaldı derim.

Ayrıca, zamanında Kıbrıs Rum Kesimi Rusya'dan S-300 aldığı zaman kimsenin aynı gerekçelerle itirazı yokken, anlaşmayı yapan Türkiye olunca tepkiler haklı değil. Lakin güzel bir taraf, AB ve NATO içinde farklı sesler de var! Fransa, füze alımı konusunun Türkiye'nin kendi kararı olduğu ve NATO'yu ilgilendirmediği yönünde önemli bir destek açıklaması var. Benzer şekilde AB ile ilişkiler konsunda da Almanya'nın tersine açıklamalar yapan ülkeler de var.

Irak'ta Kürdistan Kurulması Oylanıyor!
Zaten yıllardır bu amaca gidildiği, taşların bu amaç için dizildiği belli değil miydi? Irak sonrasında, Suriye de parçalanınca, ilk fitil ateşleniyor. Söz de ABD'nin ve AB'nin yapmayın demelerine rağmen, Barzani bağımsızlık referandumu yapma kararı almış durumda.. Hem de yıllardır kırmızı çizgilerimiz dedikten sonra, Körfez Savaşı sonrasında pembe çizgilere dönen Musul ve Kerkük de bu referanduma dahil edilmiş durumda. Barzani Kerkük Kürdistan'ın kalbidir diyor. Peki biz ne yapıyoruz? Çok sert tonda kızıyoruz.

Bunları geçelim. Kobani'ye söz de yardım diye peşmergenin ülkemiz üzerinden sevk edilmesine izin verirken, sonrasında bunların olacağını sizce bilmeyen olabilir mi? Barış süreci diye zafer işaretleri ile PKK'lı terösistlere şov yaptırmanın sonrası nereye varacaktı gerçekten mi bilmiyorduk?

İsrail'den Kürdistan kurulmasına açık siyasi destek gelip, PKK terör örgütü değildir dendikten sonrasında yalandan çark edip, PKK terör örgütüdür denmesine inanıyor musunuz siz? İyi de İsrail bu fikirde iken, İsrail ile doğalgaz anlaşmaları yapmadık mı? Peki bu yaman çelişki sizce de tuhaf değil mi? Ben bu sıralı gelişmelere bakınca, olurumuzla bu işlerin geliştiği, ya da başka çaresizlikler yüzünden göz yumulduğu görüşündeyim. Yoksa tüm bu gelişmeler göstere göstere yaşanırken, bu gidişin yönünü anlamamış olmak mümkün mü?

İçerideki Siyasi Gerilim Çok Yüksek!
İç siyaset ve yargı konularında gerilim had safhaya çıkmış durumda. Halen khk ile ülke yönetmeye devam ediyoruz. Yüksek yargı başkanları diğer siyasi partilere atıfta bulunabiliyorlar! Tabii böyle olunca da, siyasetçiler ile yargı üyeleri arasında ciddi gerilimler ortaya çıkıyor.

Yeni Parti Etkisi!
Akşener'in kuracağı yeni parti, ciddi bir siyasi oy değişimine neden olacaktır görüşündeyim. Bu görüşümü MHP'nin iki yıl önceki liderlik kavgası esnasında da belirtmiştim. Hatta Akşener MHP'nin başına geçseydi, yeni parti kadar etkisi olmazdı. Olası yeni bir parti merkez sağ ve sosyal demokratlara kısmen hitap edecek olursa, çok ciddi bir oy alabilir görüşündeyim. Yıllardır süren kavga ve gerilim politikalarından yorulmayan kalmamıştır. Türkiye'nin en büyük oya sahip siyasi dilimi merkez sağ seçmene aittir. Bu seçmen de liberal ekonomiyi, demokrasiyi, cumhuriyet değerlerini, AB ilişkilerini, laikliği, Atatürk'ü, bağımsız yargıyı savunan ama aynı zamanda da milliyetçi olan bir kitleyi temsil eder.

Ülkenin iç-dış ilişkilerindeki bu gerilimli günlerde, yeni bir siyasi partinin kurucular vitrini doğru seçilir ve ilk çağrıları da doğru yönde yapılırsa siyasi yelpazede önemli değişikliklere neden olurlar. Ama sadece MHP küskünleri ile kurulan bir parti olarak kalırlarsa, o zaman ciddi bir değişim yapamazlar.

Ben en başından beri yeni bir siyasi partinin yaratacağı iktidar riski nedeniyle, erken bir seçimi her zaman için güçlü bir ihtimal olarak görüyorum. Yeni partinin seçime hazır olması için zaman verilmesi iktidara yaramaz.

Diğer bir tespitim de, başkanlık sistemi konusunda birilerinin cumhurbaşkanını yanlış yönlendirdiğini düşünüyorum. Çünkü mevcut sistemde % 35'lere bile düşseniz en büyük parti olarak yıllarca iktidar ortağı olarak kalacak iken, şimdi % 50+1'e ihtiyaç duyacak şekilde başkanlık sistemine geçilmesi iktidar partisi için çok büyük bir hata olmuştur görüşündeyim. Baskın olmayıp da, zamanında bir seçim yapılacak olursa, meclis yapısında da, seçilecek başkanda da sürpriz sonuçlara açık olun derim. Tabii yeni partiden en büyük yarayı alacak partinin de MHP olacağı görüşündeyim. En büyük oy kaybı MHP'de yaşanacaktır. Eğer doğru bir parti kurucular kurulu oluşur ve doğru bir siyasi söyleme sahip olurlarsa, ikinci oy kaybı yaşayacak parti de Ak Parti olacaktır görüşündeyim.

Bu arada çok kez söyledim. Tekrarlayayım; ben başkanlık sistemini mevcut parlamenter sistemden daha yararlı buluyorum. Bu görüşümü de 1996 yılındaki yazılarımdan beri dile getiriyorum. Sistemleri kişilerle değerlendirmek doğru değildir. Sonuçta kişiler gelip-geçicidir. Ayrıca, bu günlere mevcut parlamenter sistemin içinde geldiğimizi de kimse unutmasın. Mevcut parlamenter sistemin savunulacak hiç bir tarafını görmüyorum.

Enflasyon Düşmüyor!
Düşmez çünkü halâ yanlış tespitlerle ve önlemlerle uğraşıyoruz. Yazılarımda TCMB tedbirleri ile enflasyonun düşmeyeceğini, kalıcı enflasyonun yapısal reformlar ve üretim artışı ile düşeceğini sürekli yazıyorum. En yüksek ithalat yaptığımız alanlarda ve üretim açığı olan diğer alanlarda üretimi teşvik etmek ve katma değerli üretimi başarmak, gıda üretimindeki arzı ve pazarlama kanallarını organize etmek ile enflasyon kalıcı düşer. Ama bunu yaparken 3-5 yıl gerekirse yüksek enflasyonun göze alınacağını en baştan ilan etmek gerekir.

Çünkü, ilk anda faizleri düşürdükçe tepkisel olarak kur artar. Kur artıkça ithal ekonomisi olduğumuz için maliyet artışı enflasyona neden olur. Bu nedenle bir kaç yıl yüksek enflasyona razı olacağımızın bilinmesi lazım. Ama her türlü üretimi başarmak için, mevduat ve kredi faizlerinin düşük olması şarttır. Eğer enflasyonu üretim artışı ile değil de, TCMB'nın para piyasası önlemleri ile yenmeye çalışırsanız, enflasyon da, faiz de yüksek kalmaya devam eder. Gördüğünüz gibi, dış şartlar uygun olmasına rağmen tahvil faizlerimiz dünya sıralamasında zirvedeki yerini koruyor.

Üretim Nasıl Artar?
Büyüme sadece inşaatla ve tüketimle değil de üretim artışı ile sağlanmalıdır. Yoksa yaşanan ve yaşanacak büyüme geçici kalır. Hatta sadece inşaatla büyüme çabaları, bir süre sonra ekonominin ve finansman kaynaklarının tıkanıp, çok daha büyük bir kriz yaşanmasına neden olur.

Özellikle savunma, yüksek teknoloji, enerji ve kimya alanlarındaki yatırımlar çok önemlidir. Çünkü en ciddi açıklar bu alanlarda olur. Türkiye son yıllarda savunma sektöründe çok doğru bir yol izliyor. Sektör özele de açıldı ve her alanda çok ciddi bir atılım yaşanıyor. Bunun olması, savunmaya harcanan dövizlerin içeride kalması demek olur. Tabii dünya silaha ihtiyaç duymasa daha güzel olur ama, kendimizi de kandırmaya gerek yok.

Enerji alanında hem rüzgar, hem güneş hem de yerli kömür kaynaklarından yararlanmak için çok ciddi bir yatırım atağı başlamış durumda. Tabii dünya ortalamalarına göre hala çok gerideyiz ama, 10 sene öncesine göre de çok ciddi bir kalkışma içindeyiz.

Kimya sektöründe Petkim ve Tüpraş'ın yatırımları çok önemlidir. Özellikle Petkim 18 Milyar Dolar'a ulaşacağını ilan ettiği yatırımların tamamlanması ile, döviz çıkışları tersine dönmeye başlayacaktır. Hatta bir süre sonra bu sektörün ciddi ihracatçı olduğunu da görmeye başlayabiliriz. Bu gelişmelerin döviz girişlerine katkısı olacaktır. Eğer gerçekleşecekse, iktidarın 40 Milyar Dolar'lık bir yatırımla yeni bir petrokimya şehri kurmak yönünde çalışmaları da olduğunu duyuyoruz.

Aynı şekilde teknoloji alanında da ciddi tedbirler alınmalıdır. Çünkü en hızlı büyüyen ve alt yapı yatırımı isteyen, ithal girdilerinden birisi de yüksek teknoloji ürünleridir. Aksa'nın DowAksa ortaklığı ile kurduğu carbon elyafı üreten şirketi bu alandaki önemli yatırımlara örnek gösterilebilir. Aynı şekilde Netas'ın Aselsan ve Argela ile yapmaya çalıştığı ürünler de önemli örneklerdendir. Tamamlanması ve desteklenmesi halinde her yıl ithalata harcanan ciddi boyutta bir kaynağın içeride kalmasını sağlayacaktır.

Ama maalesef bunun için alınmış kısmi tedbirleri bile uygulamaya sokamıyoruz! Hatırlarsanız iki yıl evvel 4G, 4,5G ihaleleri yapılmadan, yerlilik oranlarının üç yıl içinde yanlış hatırlamıyorsam % 30'dan, % 45'e ulaşması şartını koymuştuk. Ama ihalelerin yapılmasından sonra şu an baktığımızda ilgili yatırım alanlarında cezai müeyyidesi bile olmasına rağmen, yerlilik oranı % 3'leri bile yakalayamamış. Peki bu şarta uymayanlara cezalar kesilecek mi? Henüz kesilmedi. Sonrasında ne olur bilemiyorum. Ama bu cezalar uygulanıp, ilgili alanlarda üretim yapacak olan yerli şirketlerin AR-Ge'leri için fon oluşturulabilir. Yatırımlarda yerlilik payı da bu sayede arttırılmış olurdu.

Bankaların Üstüne Gidilmesi Yanlış!
Yukarıda eksik bile bahsettiğim tüm riskleri göz önünde tutunca, dünyada faizsiz likidite bolluğu ortamında bile enflasyonu düşüremiyorsak, bunun sorumlusu bankalar değildir. Tam tersi yüksek finansman açığını artan şekilde fonlamak zorunda olan hazine yani kamudur. Zaten bu nedenle de tahvil faizleri bu denli yüksektir. Maalesef kamu bu finansman fonlamasına mecburdur. O nedenle de fazilerde kısmi düşüşler olsa da, hızlı düşüşler beklemek gerçekçi olmaz.

İşte bu ortamda belki de en çok destek olmamız gereken sektör bankacılık sektörü iken, biz en üst makamdan bankalara yüklenirsek, kendi kendimize risklerimizi daha da arttırmış oluruz. En sağlam olan sektörümüzü, bizi saydığım tüm bu risklere karşı güçlü kılan finans sektörünü sarsmış oluruz.

Faizlerin yüksek olduğu ve enflasyon üzerindeki etkisi kesin. Zaten bunu ben de devamlı yazıyorum. Ama enflasyonun temel nedeni olan yüksek faizin sebebi de önemlidir. Kamu finansman açığı en temel nedenlerin başındadır. Tüm bu saydıklarıma bakınca, ısrarla izlediğimiz gerilim politikalarının yüksek faizler üzerindeki etkisi de nettir. Artık bir an önce içte ve dışta yeniden ılımlı politikalara dönülmelidir. İlişiklerdeki gerilimlerin azaltılması hedeflenmelidir.

Bazı Sorunlar Görülmelidir!
Bunu yaparken, finansmana bu denli ihtiyaç ihtiyaç duyduğumuz bu ortamda, yabancı doğrudan yatırımları çekmek isterken, son 3 yıldır neden bu denli hızlı bir yerli sermaye ve beyin göçü yaşadığımız da incelenmeli, tartışılmalı, bunu önlemenin çareleri aranmalıdır.

Gençler Kaçıyor!
2013 Gezi olayları ile birlikte ülkenin her yerinden gençler çok daha ciddi bir şekilde yurt dışı eğitimi ve çalışmayı tercih eder oldular. Bunun nedeni ülkenin siyasi geleceğinden korkmak değil sadece. Aynı zamanda eğitimin geldiği boyut ve kamu istihdamında yandaşlık gözetildiği şikayetleri de bu kararı almalarına neden oluyor denebilir.

Yüksek öğretim de dahil her alanda hızlı bir özelleşme yaşanıyor. Peki bu güzel ama, eğitimin kalitesine bakan var mı? İş veren şirketlerin insan kaynaklarına bir sorun ne düşünüyorlar! Maalesef sadece 1-2 özel üniversite hariç, diğer birçok üniversitenin mezunlarını mülakata bile çağırmıyorlar.

Neden Peki? Okullar açılıyor ve çok yüksek paralar da isteniyor ama eğitim kadroları ve kalitesine bakan yok. Devlet okullarının kadrolarında yapılan hızlı değişiklikler, eğitimde imam hatiplere daha çok öncelik verilmesi, özel okul tercihlerinin daha çok artmasına neden oluyor. Her şey ticarete dönüşmüş. Şehrin göbeğinde üniversite açılıyor ama en basiti yurt şartı bile aranmıyor. Böylece özel üniversite yanında bir de özel yurt yatırımları patlıyor. Ondan sonra da neden tasarruf edemiyoruz diyoruz.

Yurt Dışına Yerleşme Patladı!
Geçen yılki hain darbe girişimi sonrası iyice hızlanan bir yurt dışı yerleşme isteği var. Türkler dünya genelinde yurt dışında en yüksek sayıda konut alan milletlerden birisi olmuş durumdalar. Aklınıza gelebilecek hemen her ülkede biz Türk'lerin yoğun konut alımı görülüyor. Bu duruma darbe girişimi sonrasında dikkat çekmiştim. Şimdi ise bu istatistikler artık bir çok yerden doğrulanıyor.

Peki neden diye konuyu inceliyor muyuz? Yabancıya gelin ülkemizden ev alın derken, bizim daha da çok dışarıdan ev almamızın nedenlerine bakıyor muyuz? Bu nedenleri düzeltmeye çalışıyor muyuz? Okumak ve yerleşmek için dışarıya gidenlerin çok ciddi bir sermaye çıkışına neden olduklarını ise söylememe gerek yoktur sanırım. Peki neden diye bunu konuşmaya cesaret edebiliyor muyuz?

İşte tüm bu aksaklıkların tartışılması için bağımsız medya neden önemliydi şimdi anlıyorsunuz değil mi? 2000 yılına kadar medya sahiplerinin kamu ihalelerine bırakın girmeyi, teklif dahi vermeleri yasaktı. Sonra % 25'ten daha az ortaklığı olanlar kamu ihalelerine katılabilir diye sulandırma başladı ve bu günlere geldik. Önümüzdeki yıllarda ilk yapmamız gerekenlerden biri de bağımsız medyanın yeniden temin edilmesi olmalıdır.

BİST'deki Negatif Ayrışma Sürer Mi? Şimdi siz sormadan ben soruyorum; İyi de tüm bu anlatılan riskler daha önce de yok muydu? Birden bire mi çıktı da, BİST negatif ayrışıyor? Vardı tabii ama, tüm riskleri bertaraf eden bir ''HERİF!'' de vardı. Özellikle bankalar ve bir kaç büyük hissede alımlar yaparak BİST'i yukarı sürüklüyordu. Hatta hatırlarsanız, bu riskler var diye ben bile uzun bir süre temkinli durun uyarıları yapmış ve bu esnada BİST'in yükselişinin bir kısmını da kaçırmıştım. Dikkat ederseniz bir süredir bu durum yaşanmıyor. Hatta bırakın Herif'in bankaları yükseltmesini, bir de bankalarımızı biz kendimiz sıkıştıracağımızı söylüyoruz.

Yahu bu bankaların da hiç mi kabahati yok? Sütten çıkmış ak kaşık mı yani hepsi? Tabii ki faiz konusunda bankaların da kabahatleri var. Ama özellikle inşaat sektöründe ve dış finansmanda üstlendikleri riskler çok yüksek. Tüm bu saydığım iç-dış gerilim etkenleri bu durumda iken, kendinizi onların yerine koyun, siz ne yapardınız? Tabii bir de, kamunun kendisinin asıl finansman kaynaklarını çektiğini de göz ardı etmeyin!

Kısacası faizler düşürülmek isteniyorsa, öncelikle siyasetçilerin üstüne düşenleri yapması ve artık toplumu geren politikalardan uzaklaşması lazım. Ama hemen söyleyeyim ki, bu da şu an için artık pek mümkün değil. Sınırlarımızda bize oynanmak istenen oyunları zamanında görmediysek, artık engellemek için her şeyi yapmak durumundayız. İşte bu nedenle bir anda rahatlama öyle çok da kolay değil.

Peki BİST'den Umudu Keselim Mi?
Hayır henüz bunu söylemiyorum. Büyüme oranlarımız üçüncü çeyrekte çok daha sert artacak diye bekliyorum. Ayrıca şimdilik BİST'deki bu düşüş normal bir teknik düzeltme boyutunda. BİST'i en çok etkileyen bankacılık sektörü de şu an için bana göre ucuz fiyatlanıyorlar. Eğer bankalara yüklenmeyi bırakırsak, yine bankaların desteği ile BİST çok kısmi sayılacak bu kayıplarını hızla telafi edebilir.

Ama teknik olarak 104.939 seviyesi çok önemli bir destek. Eğer toparlanmayı başaramaz ve bu desteği aşağıya kıracak olursak, işte o zaman teknik olarak da satışların arttığını görürüz. BİST 101.000 seviyelerine doğru yeni satışlar daha yaşar. Hem de bu durum öyle çok uzun zamana yayılmaz. Ben bankaların buna izin vermeyeceği görüşündeyim. Umarım haklı çıkarım.

BİST'i Yorumlamak Çok Zor!
Kısacası bilançolar gayet iyiydi ama bir çok hissede gereğinden fazla fiyatlama yapılmıştı. Yukarıda saydığım gelişmeler siyasi içerikler taşıyorlar. Sadece ekonomik yorumla strateji belirlemek kolay değil. Bizim, karşımızdaki oyun kurucuların planlarını da bilmek lazım. Ama sorunun ekonomik olmadığını, bilançolarına göre fazla değerlenmiş hisseler olsa da, dünya kıyaslamalarına bakınca halen bizim göreceli daha ucuz olduğumuzu bilmenizi isterim.

Bu nedenle saydığım risklerimiz var ama henüz çok önemli korkularım yok. Bunu da atlatırız diye umuyorum. Ama teşhis ve tedavide yanlışlar sürdükçe, o zaman şimdi korkmadığım bu durum, sonra ciddi sorunların artmasına da neden olabilir.

PPK Toplanıyor!
14:00'de TCMB Para Piyasası Kurulu faiz kararını açıklayacak. İktidar faizlerin düşmesi konusunda ne kadar ciddi göreceğiz. Önemli bir değişiklik beklemiyorum. Ama normalde son dönem iç-dış gerilimlerimiz olmasaydı, faiz indirimi olmasını bekliyordum. Bu ortamda faizlere dokunmayıp, bu faizler için gelen döviz girdisini mümkün olduğunca arttırıp, olası risklerin artması halinde TCMB rezervlerini yüksek tutmak hedefleniyor olabilir.

Saygılarımla

Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı

Twitter: @_Stratejist_

YORUMLARI GÖR ( 0 )
Mynet’te En Çok Takip Edilen Hisseler
Hisse

En Çok Aranan Haberler