Yüzyıllar boyu dış borç birikimi, döviz kuru hareketleri, aşırı değerlenmiş varlıklar ve bankacılık sektörü kaynaklı birçok krize maruz kalan küresel ekonomide bu kez krizin ayak sesleri bir pandemi... Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının etki alanının sadece sağlıkla sınırlı kalmaması, ekonomi ve siyaset gibi birçok stratejik ve kritik alana sıçraması yeni dünya düzenine geçişin sinyalini verirken, tıkanmışlığın boyutunu ise merkez bankalarının ''kim, neye, ne kadar ihtiyaç duyuyorsa'' çaresizliği ile aldığı kararlar ortaya koyuyor.
Dünya ne 1929 Büyük Buhran'daki ne de 2008 küresel finans krizindeki gibi kendi sonunu hazırladı, bu kez "görünmez düşman" küresel ekonomide tehlike çanlarını çaldı. İlk etkisini piyasalarda gösteren salgın, hisse senedi piyasalarında yılbaşından bu yana küresel çapta bir düşüşe neden oldu.
Bu durum karşısında küresel ekonomik kriz döneminde uygulanan genişlemeci para politikalarına dönen merkez bankaları, olağanüstü toplantılarla faiz indirdi, tahvil alımları açıkladı. Atılan adımların piyasalarda istenilen tepkiyi yaratmaması üzerine ABD Merkez Bankası (Fed), sınırsız tahvil alımını duyurdu ve "kim, neye, ne kadar ihtiyaç duyuyorsa" mesajını verdi.
Daha şimdiden son yüzyılın en kapsamlı ve sarsıcı krizi olmaya aday gösterilen koronavirüs pandemisinin "yayılma hızı" karşısında çaresiz kalan ülkeler, çözümü "süreci kontrol altına alana kadar insanların evlerden çıkmamasında" buldu. Ekonomide tüm işleyişi değiştiren ve işsizlikte önemli artış riskini doğuran bu çözüm için hükümetler de kesenin ağzını açmak zorunda kaldı.
Salgının yayılmasını engellemek amacıyla birçok ülkenin sınırlarını kapatması, doğrudan havacılık ve turizm sektörlerini etkilese de hızla globalleşen dünyada aslında en önemli sorun, üretim motoru olarak anılan Çin'in tedarik zincirini kıran salgının merkezi olmasıydı.
İhracat kanalını vuran bu sürecin üretimi azaltması arz şokuna neden olurken, eve kapanan ve gelir endişesi içine giren toplumun harcamalarını düşürmesi de talep tarafında şok yarattı. Bu sürece, Rusya ve Suudi Arabistan'ın petrol üretimini artırma konusunda restleşmesi de eklenince küresel ekonomide sorunlar derinleşti.
Şu ana kadar pandeminin küresel ekonomiye etkilerine dair somut bir veri alınamazken, kesin olan tek şeyin hükümetlerin trilyon dolarlara varan teşvik paketlerinin bu krizi çözmeye yeterli olamayacağı... Küreselleşen dünya ve gelişen finansal piyasalar sonucunda son yıllarda krizler sıklaşsa da 2008 finansal krizinden kalma yorgunluk ve kırılganlıklar da çözüme ulaşılmasını zorlaştıran faktörler olarak öne çıkıyor.
Koronavirüs pandemisi kaynaklı sorunların küresel ekonomide bir krize yol açtığı aşikar iken, bu krizi diğerlerinden farklı kılan ise sürece dair kontrol mekanizmalarının tamamen virüsün seyrine bağlı olması... Bu da salgın durmadıkça dünya ekonomilerindeki arz ve talep kaynaklı düşüşün devam edeceği anlamına geliyor.
Üstelik 2008 finansal krizinden kalma yaralar da mücadele yeteneğini azaltıyor ve hem şirketlerin hem de bireylerin borçluluk oranı, merkez bankalarının "bol para" politikası ile çözümün gelemeyeceğini vurguluyor.
Hükümetlerin zor durumda kalan ve borçlanma maliyetlerinin artması sonrası temerrüt riskinin yükseldiği şirketlere maaş yardımı, vergi indirimi, kredi limitlerinin artırılması ve borçların ötelenmesi gibi çeşitli teşvikleri sağlayan "acil destek paketleri" ise kamu borçluluğunda artışa, hazine gelirlerinde de düşüşe yol açarak bir başka kırılganlık ortaya çıkarıyor.
Bir başka önemli nokta ise dünyada 723 bini aşan vaka sayısının hızla artacağı ve salgın nedeniyle dünyada ölen kişi sayısının yüz binleri aşacağı konusundaki öngörülerin artık yüksek sesle dillendirilmesi….
Tüm bunlar sonucu, ekonomistler koronavirüsün tarihin "en hızlı ve derin" ekonomik şokuna zemin hazırladığını belirtirken, pandeminin kontrol altına alınmasının ardından artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, ekonomik ve siyasi ilişkilerin yeniden tesis edileceğini, kısacası yeni bir dünya düzenine geçişin eşiğinde olunduğunu vurguluyor.
Sadece ABD'de 18 Şubat-16 Mart dönemini kapsayan yaklaşık bir aylık süreçte Dow Jones, S&P 500 ve Nasdaq endekslerinde kayıpların yüzde 30'u aştığına işaret eden ekonomistler, Dünya Borsalar Federasyonu verilerine göre, Çin'de Şanghay borsasının piyasa değerinin de salgının ciddileştiği ocakta aralık ayına göre 68 milyar 491,7 milyon dolar eridiğini söyledi.
Ekonomistler, piyasalardaki düşüşlerin önceki krizlerden çok daha hızlı geliştiğine işaret ederek, kredi marjlarının 2008 seviyelerine yükseldiğini, JP Morgan, Morgan Stanley ve Goldman Sachs gibi önde gelen tahmin kuruluşlarının ABD büyümesinde ilk çeyrekte yıllık yüzde 6, ikinci çeyrekte ise yüzde 24 ila 30 arasında daralma beklediğini bildirdi.
ABD, ekonomide 1900'lü yılların başlarında yakaladığı pozitif ivme ile işsizliği yok denecek seviyeye düşürmüş, üretim ve istihdamda dengeli bir ivme yakalamış ve bu sayede "dünyanın en büyük ekonomisi" haline gelmişti.
1920'li yılların sonuna gelindiğinde, ülkede finansal kurumların aracı kurumlara verdiği krediler hisse senedi alımında kullanılmaya başlanırken, aracı kurumlar ise aldıkları hisse senetlerini teminat göstererek bankalardan sağladıkları fonları artırdı. Bu dönemde borsadaki hisse senetlerinin değeri ise temettü kazançlarından çok daha fazla yükseldi. Borsanın düşme riski karşısında firmaların satışa geçmesi, hisse senetlerinin fiyatlarının değer kaybetmesini ve ödenmeyen kredi riskini beraberinde getirdi. Sonunda 25 Mart 1929'da marj ve komisyon oranlarındaki artışlar hisse senetlerinde satış eğilimine yol açtı. Bu tarihten sadece bir gün sonra ise borsada 8,3 milyon adet hisse senedi satıldı.
Piyasalarda oluşan oynaklıkları takiben beklenen oldu ve yabancı yatırımcılar hisse senetlerini ellerinden çıkarmaya başladı. Böylece "Kara Perşembe" olarak anılan 24 Ekim Perşembe günü borsa dibe vurdu ve toplam kayıp 4,2 milyar doları buldu. Bu süreçte 4 bine yakın bankanın battığı söylenirken, binlerce insanın mal varlığı yok oldu. Banka kredilerinin kesilmesi ve birçok bankanın iflas etmesiyle ekonomide hem tüketimde hem de yatırımda büyük bir düşüş yaşandı. İnsanların satın alma gücü neredeyse kalmadı, tarım ürünleri fiyatları yüzde 60'a varan oranlarda düştü. Talepteki düşüş; sanayi ve madencilik başta olmak üzere birçok sektörü de olumsuz etkiledi.
50 milyonu aşkın kişinin işsiz kaldığı ve literatürde halen "dünyada yaşanmış en büyük kriz" olarak gösterilen "Büyük Buhran"ın başlangıcı her ne kadar ABD borsasındaki çöküşe dayandırılsa da, Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan tekel piyasasında her bir şirketin ekonomiyi tek başına sarsabilecek güce sahip olması ve bankalardaki kötü yapılanma da krizi tetikleyen nedenler arasında yer alıyor.
2007'de başlayan krizin temelinde Amerikan konut piyasası yer alırken, 2006'da olağanüstü yüksek rakamlara ulaşan emlak fiyatları, ne ABD enflasyon oranları ne de büyüme rakamları ile açıklandı.
Ekonomistlerin kronolojik sıralamasına göre, krizin başlangıcında aslında 28 Aralık 2006'da ipotekli bir kredi şirketi olan Ownit Mortgage Solution'ın batışı var. 7 Şubat 2007'ye gelindiğinde ABD Senatosu, bankalardan "krediyi geri ödeme riski en fazla, dolayısıyla en yüksek faiz oranına sahip krediler" anlamına gelen eşik altı yani "subprime" kredi piyasasını detaylandıran bilgi talep etti. Bu durum, senatonun 2007 başlarında dahi gidişattan hoşnut olmadığının bir kanıtı olarak gösterildi.
Şubat 2007'de HSBC'nin 10,7 milyar dolar zarar etmesi ve konut kredisi yönetiminin işten çıkartılması ile ülkenin en büyük inşaat şirketinin başındaki Donald Tommitz, "2007'nin konut sektörü için çok kötü bir yıl olacağını" açıkladı. Tarihler 12 Mart 2007'yi gösterdiğinde ise kreditörler en köklü finans şirketlerinden New Century Financial'a kredi vermeyi durdurdu ve nisanda şirket iflas etti.
4 Temmuz 2007'de İngiltere, "eşik altı ipotekli konut kredisi" satan 5 kurum için tedbir kararı alırken, bundan yaklaşık iki hafta sonra General Electric "eşik altı" kredi veren şirketlerini sonlandıracağını açıkladı.
Bu gelişmelere bakıldığında, aslında malumun ilanı 2008 ortalarında geldi. ABD hükümeti, krize müdahale etmeyerek 15 Eylül 2008'de 158 yıllık finans devi Lehman Brothers'ın iflasına göz yumdu. Bu iflastan kısa süre sonra Genaral Motors, Citigroup, AIG, Merrill Lynch ve Morgan Stanley gibi büyük şirketlerin iflasın eşiğinde bulunduklarının görülmesinin ardından Amerikan yönetimi 850 milyar dolarlık kurtarma paketini senatoda onayladı.
Konut piyasasında başlayıp tüm finansal sisteme sıçrayan ve dünya çapında domino etkisi yaratan krizin ardından merkez bankaları alışılmadık para politikalarına geçiş yapmış, dünya piyasaları o dönemden sonra ABD Merkez Bankası (Fed) öncülüğünde "parasal genişleme" kavramıyla tanışmıştır.
Toplam 3 faz olarak uygulanan parasal genişleme, 25 Kasım 2008'de başlamış ve Ekim 2014'te son bulmuştur.