Türkiye'de son yıllarda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler, Almanya göç koridorunda yeni bir göç ve iltica dalgasının açılmasına neden oldu. Bu dalganın ayırt edici özelliği ise yüksek eğitimlileri ve nitelikli iş gücünü kapsıyor olması. Peki; akademisyenler, sanatçılar, beyaz yakalılar, gazeteciler, öğrenciler, doktorlardan oluşan bu topluluğun eğitimleri, meslekleri ya da "unvanları" da Türkiye'den Almanya'ya kolayca göç edebiliyor mu? Çalışabildikleri yerlerde çoğu zaman "gereğinden fazla nitelikli" kalan bazı göçmenler, yıllarca yatırım yaptıkları ve emek verdikleri alanlara yeni ülkede kolaylıkla giriş yapamıyorlar.
Türkiye'deki iş deneyimiyle Almanya'daki mevcut işi arasındaki uçurumun sebebini ise sektörel zorluklar, sistemsel sorunlar ve dil/kültür bariyerleri oluşturuyor. Göçmenlerin kalifikasyonlarının değerini kaybettiği ve "statü kaybı" yaşadığı bu süreci Berlin'de mikrofon uzattığımız çeşitli isimlerle görüştük.
Gazetecilik okuyan Ayşegül A. Tezcan, yüksek lisans için Berlin'e geliyor. "Mezuniyetten sonra iş bulmak için tanınan 18 ayda iş bulamamaktan endişe edip öğrenciliğimi uzattım, çünkü başvurduğum hiçbir yerden cevap alamıyordum" diyen Tezcan, 3 yıldır müşteri hizmetlerinde Türkçe hizmet veriyor. İlk etapta "geçici" olarak başladığı bu işte planladığından uzun kalıyor. Gazetecilik yapmak isteyen Tezcan "Alanımda iş bulabilmek için gitmem gereken kurslar, eğitimler, dil okulları bitmiyor. TL- Euro uçurumu almış başını gitmiş durumda, aileden destek imkansız hale geldi. Hem para kazanıp hem alanımda iş bulmamı kolaylaştıracak yatırımları yapmak zorundayım çünkü sahip olduğum eğitim ve deneyimler yeterli gelmiyor ve bu oldukça zorlu bir süreç" diyor.
Barış için Akademisyenler'den Dr. Nevra Akdemir, Türkiye'de akademisyenken Almanya'ya zorunlu olarak göç etmek durumunda kalanlardan. "Almanya'da yüksek eğitimli mülteci kadınların yaşadığı statü kaybı" başlıklı çalışmasını hem kendi hayat deneyimine hem de araştırmalarına dayandırıyor. Çalıştığı projenin sona ermesinin ardından Berlin'de yaşayan ve şu an akademik bir pozisyonu bulunmayan Akdemir, çalışmasında "Her göçmen gibi mültecilerin de yeni sistem karşısında gündelik hayat bilgilerinin işlevsizleşmesinden, dilsizleşmekten ve bir çocuk gibi hayatı yeniden öğrenmek zorunda kalmaktan" bahsediyor. Almanya'ya gelirken bazı akademisyenlerin risk burslarından yararlanabildiğini ancak genel olarak buradaki akademik sistemin enternasyonal olmadığını ve Almanca konusunda ısrarcı olduğunu söylüyor. "Diplomayı tanıtmak bile politik bir mücadeleye dönüşüyor" diyen Akdemir "Ancak burada kendimi daha az yalnız hissediyorum, aynı dilde olmasa bile aynı cümleleri kurabildiğim insanlar var artık çevremde" diyor.
Türkiye'den Almanya'ya son yıllarda iltica edenlerin eğitim oranı oldukça yüksek. Federal Göçve Mülteciler Dairesi verilerine göre, 2019 yılında Türkiye’den gelenler, Almanya’ya iltica başvurusunda bulunanlar arasında en yüksek eğitim seviyesine sahip kesimi oluşturuyor. Deniz' de Bilgi Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışırken Berlin'e gelmeye karar veriyor. Göçmenlerin yoğunlukta olduğu bir işi yapıyor: Restoranlar için kurye hizmeti. Pandemi dolayısıyla kendi alanı olan "kültür ve sanat yönetimi"nde iş bulmakta zorluk yaşadığını belirten Deniz, çalışma koşullarının zorluğu ve gördüğü kötü muamele nedeniyle kendini zaman zaman değersiz hissettiğini belirtiyor.
Jeyan Aslan ise, Türkiye'de 6 senelik idari iş deneyimi, Türkiye'de Uluslararası İlişkiler ve Berlin'de Sosyal Bilimler'de yaptığı iki yüksek lisansın ardından Berlin'de girebildiği işin yalnızca bir yıllık deneyim ve üniversite mezuniyeti gerektirdiğini söylüyor. "Bu yüksek lisanslarımın ve deneyimlerimin 'yok hükmünde' olması demek" diyen Aslan, "Onlarca başvurunun ardından geri dönüş alabildiğim bu işe en alt seviyeden başladım; kahve sipariş etmek, telefon cevaplamak gibi görevlerim oldu. Beraber çalıştığım insanlardan daha eğitimliyim. Uzun süre sonra, kendimi gösterebilmemin ardından terfi sürecim başladı. Ayağımı sokabilmek için 'Ne iş olsa yaparım' demek gerekiyordu" diyor. Türkiye'den gelme nedenini üst üste yaşanan patlamalar, güvenlik kaygısı, kadın olarak daha özgür olabilme isteği olduğunu söyleyen Aslan, göç süreciyle uzun yıllar üzerine yatırım yaptığı eğitim ve birikiminin sekteye uğradığını; statü kaybı deneyimlediğini ifade ediyor.
Vize için çalıştığı firmaya bağımlı hale gelenler Zeynep, Sosyoloji alanında yüksek lisans için Berlin'e geliyor. 5 yıldır Facebook için çalışan bir aracı firmada Facebook'taki istenmeyen içerikleri temizliyor. Psikolojik olarak çok zorlayıcı olan bu işte asgari ücretle çalışıyor. Ankara Anlaşması ile vize alabilmek için bu firmaya yıllardır bağımlı durumda. Almanya ile Türkiye arasında geçerliliği bulunan söz konusu anlaşma, aynı işveren/aynı pozisyonda uzun yıllar çalışmayı şart koşuyor ve oturum iznini bu işe bağlı hale getiriyor. Zeynep, bütün çıkış yollarını tıkayan ve kısa dönemli vizelerle kısa dönemli yaşam güvencesi oluşturan bu süreçte mobbinge uğradığı durumda bile kontratı uzatılsın diye sesini çıkarmadığını söylüyor.
"Bütün eğitimimi ve birikimimi heba etmişim gibi hissettiğim oluyor. Vize kaygısıyla hareket alanımız sınırlandırılıyor, sıkışıp kalıyoruz. Çalıştığım şirkette benimle aynı durumda olan Türkiyeli, onlarca nitelikli göçmen var. Kendi alanımda iş bulabilmek için geç kalmışım gibi hissediyorum" diyor.
Semih Türkiye'nin en iyi mimarlık bölümlerinden sayılan ODTÜ Mimarlık mezunu. Berlin'de müşteri hizmetleri alanında çalışıyor, kongrelerde asistanlık yapıyor. Berlin'deki yapı yönetmeliğine hakim olmaması ve mimarlığın kendi içine kapalı bir alan olması, alanında iş bulmasını zorlaştıran faktörler olduğunu ifade ediyor. Alanında iş aramayı bırakan Semih, "Eğitimimin heba olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'deki piyasanın belirsizliği ve çalışma koşullarının ağırlığı nedeniyle asıl Türkiye'ye dönersem birikimimi heba edecekmişim gibi hissediyorum diyor. Mesleğin hâlâ yaşam kalitesini belirlemekte ve hayat beklentilerini karşılamakta tek ya da en büyük etken olduğunu düşünmediğini belirtiyor. Kolektif kaynak kaybı Bütün bunlar, vize, güvence ve daha iyi bir hayat için yılların ve üzerine yıllarca yatırım yapılan birikimlerin kaybına işaret ediyor.
Göç süreci bazı sektör ve alanlarda eğitim ve istihdam arasındaki köprüye zarar verebildiği gibi, kolektif bir kaynak kaybı yaratıyor. Bunlara rağmen, göçe iten sebeplerin ağırlığı terazide yeni ülkedeki zorluklardan ağır basıyor olmalı ki, DW Türkçe'nin mikrofon uzattığı kişiler Türkiye'ye dönmeyi planlamadıklarını belirtiyor.