Gamze Gören / Ekonomi Servisi
Şimdiye kadar çok daha az çalışmalıydık. Tabi şimdiki aklımız olsaydı ve bunu geçmişte öngörebilseydik. 1930’larda ekonomist John Maynard Keynes, haftalık çalışma saatinin 21. Yüzyılda 15 saat daha uzun olacağını ve karşılaşacağımız en büyük zorluğun yapacak şeyler bulmak olacağını söylüyordu. Keynes ayrıca fiziksel ihtiyaçlarımız karşılandıkça boş zaman aktiviteleri gibi keyif verici şeylere daha fazla zaman ayıracağımızı belirtiyordu. Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Geçtiğimiz yüzyıl sonunda, bir ara 80’li yıllarda, çalışma saatlerindeki düşüşe rağmen özellikle ABD’de yeniden artmaya başladı. İşlerimizle evlerimi arasındaki çizgi giderek kaybolurken, bizler işlerimize artık hiç olmadığı kadar bağlanmış durumdayız. Fiziksel olarak iş yerinde olmasak ya da fiilen çalışıyor olmasak bile cep telefonları, iş yerleri ile aramızdaki psikolojik bir bağ haline geldi.
Harvard Business Review tarafından gerçekleştirilen bir araştırma profesyonellerin çalışmanın yanı sıra hem denetim altında hem de haftada 80-90 saat boyunca erişilebilir durumda olduğunu ortaya koydu. Hollandalı gazeteci Rutger Bregman, Realistler için Ütopya adlı olağanüstü kitabında, az çalışmanın 20. Yüzyılın kayıp hayali olduğundan söz ediyor. Geri kalan her şeye sahip olsak dahi gözle görülür biçimde iyileşmeyen bir şey var. Çoğumuz karnımızı doyuruyor, kalacak bir yer buluyor ve elektronik eşyalar gibi hayatı kolaylaştıran modern kolaylıklardan yararlanıyoruz. Fakat çok fazla zamanımız yok.
Toplum olarak ekonomik gelişmeden payımıza düşeni aldık ve ‘daha fazla boş zaman’ı yüksek oranda tüketimle ‘daha fazla eşya’ya dönüştürdük. Fakat Bregman, Keynes’in tespitini eninde sonunda yaşayacağımıza dair umudunu kaybetmemiş. “Uzun çalışma saatleri kaçınılmaz ya da gerekli değil” diyor ve ekliyor: “Bu, normlar ve kurallarla yücelttiğimiz ve toplu bir şekilde seçtiğimiz bir durum. Örneğin işveren için fazla mesai için bir kişiyi çalıştırmak, iki kişiyi çalıştırmaktan daha az maliyetli bir durum”. Bregman, ayrıca eğer birlikte hareket eder ve bunu bir politik öncelik haline getirirsek, toplum olarak bu düzeni değiştirebileceğimizi söylüyor.
Giderek artan oranda makineleşme nedeniyle, ihtiyacımız olan şeyleri üretmek için daha fazla çalışmamıza gerek kalmayacak. Çok sayıda meslek sosyal değer katmıyor. Meslekler değerin yönünü bir gruptan diğerine doğru değiştiriyor. Bregman, temizlik işçileri ile borsacıları karşılaştırıyor. Eğer ilk grup çalışmazsa, büyük bir problemimiz var demektir. Sokaklar pislikten geçilmez. Ancak ikinci grup grev yaparsa, her şey ne kadar kötü olabilir ki? Bugünlerde pek çok meslek, değerli görünüm vererek ziyadesiyle telafi edici olsa da, ikinci kategoriye düşüyor. Bu meslekler gerçekte sosyal bir fonksiyonu yerine getirmek üzere değil insanlara ödeme yapmak üzere tasarlanmış. Araştırmalar çalışanların işlerini anlamsız ya da değersiz bulduklarında ne hissettiklerini –bir bakıma ne hissedemediklerini- gösteriyor.
Bregman diyor ki:
Giderek artan oranda makineleşme nedeniyle, ihtiyacımız olan şeyleri üretmek için daha fazla çalışmamıza gerek kalmayacak. Çok sayıda meslek sosyal değer katmıyor. Meslekler değerin yönünü bir gruptan diğerine doğru değiştiriyor. Bregman, temizlik işçileri ile borsacıları karşılaştırıyor. Eğer ilk grup çalışmazsa, büyük bir problemimiz var demektir. Sokaklar pislikten geçilmez. Ancak ikinci grup grev yaparsa, her şey ne kadar kötü olabilir ki? Bugünlerde pek çok meslek, değerli görünüm vererek ziyadesiyle telafi edici olsa da, ikinci kategoriye düşüyor. Bu meslekler gerçekte sosyal bir fonksiyonu yerine getirmek üzere değil insanlara ödeme yapmak üzere tasarlanmış. Araştırmalar çalışanların işlerini anlamsız ya da değersiz bulduklarında ne hissettiklerini –bir bakıma ne hissedemediklerini- gösteriyor.
**Bregman diyor ki:**
İneklerin daha fazla süt verdiği, robotların daha fazla eşya ürettiği dünya, hiç olmadığı kadar zenginleşirken; arkadaşlar, aile, iletişim servisi, bilim, sanat, spor ve hayatı zenginleştiren her şey için çok daha fazla yer açmamız gerekiyor. Bunun yanı sıra tüm bu saçmalık için de yere ihtiyacımız var. Obsesif bir şekilde çalıştıkça ve giderek daha fazla çalıştıkça, gereksiz meslekler artmaya devam edecek.
![](https://imgrosetta.mynet.com.tr/file/2300602/640xauto.jpg)
Bregman, evrensel bir gelir düzeyini savunarak tartışmaya açtı ve onun bu fikri Hollanda’da oldukça popüler hale geldi. ”İnsanlara geçinmeye yetecek kadar ücret vererek, insanları çalıştıkları tüm o mantıksız zamandan azat edebiliriz”. Evrensel bir asgari ücret uygulaması stresi azaltmanın yanı sıra iş kazalarını, karbon emisyonunu da azaltacak; ebeveynlere çocukları ile daha fazla zaman geçirme imkânı tanıyacak; böylece hala evlerdeki iş yükünün aslan payını alan kadınların bu yükünü azaltacaktır. Bunun Çalışma saatlerinin en fazla olduğu ülkelerde gelir uçurumu da derin olduğundan, evrensel asgari ücret uygulaması eşitsizliği azaltan bir uygulama da olabilir. Eski refah devleti kavramını tasfiye ederek asgari ücret ödemesi yapmamız, insanlarda bağımlılık duygusunu geliştirerek tembelliğe neden olabilir.
![](https://imgrosetta.mynet.com.tr/file/2300603/640xauto.jpg)
Bregman, güncel kamu destek sistemi olarak nitelediği uygulamanın, insanların tembelleşeceğine ilişkin endişeleri olan sağ ve insanların ekonomik kararlarına güvenmeyen sol arasında grotesk bir anlaşma sağlayacağını düşünüyor. Saçma sapan bürokratik refah söylemlerinden ve ne olursa olsun verimliliği düşük meslek erbaplarının icat ettiği vergiler gibi belgelendirme sisteminden kurtulabiliriz” diyor Bregman. Gelir artışını bir kenara bırakırsak insanları finans sisteminden kurtararak, daha faydalı işler yapmaları için finansal işlem vergisini destekliyor. Statü sembolleri gibi baskı yaratan unsurları ve çalışma düşüncesinin ötesine geçmeye ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Sağlıklı ve mutlu insanlar olmak için ekonomik gelişme sürecinin eski moda kıstaslarından ve başarımızı ölçümleyen kriterlerden kurtulmalıyız. Bolluk Ülkesine doğru açılan kapı kapitalizmin bir mucizesi, burada herhangi bir yanlış anlaşılma yok. Ancak süreç artık ekonomik refahla eş anlamlı hale gelmiş durumda. 21. Yüzyılın nev-i şahsına münhasır zorluğu hayat kalitemizi artırmanın farklı yollarını bulmak olacak. Bu yeni ütopyayı şekillendirmek için yeniden siyasete dönmek zorunda kalabiliriz.
![](https://imgrosetta.mynet.com.tr/file/2300604/640xauto.jpg)
Ekonomik büyüme saplantımız aslında oldukça yeni. 1950’li yıllardan önce insanlar toplumdan ayrı bir varlık olarak ekonomiyi ele almıyorlardı. Diğer bir deyişle, “Ekonomik olarak büyümemiz gerekiyor” gibi söylemler yoktu. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana GDP/milli gelir, odak noktamız haline geldi. Dondurma, kitap gibi iyi şeylerin satışı kadar savaşlar ve doğal afetler gibi kötü şeylerin ölçümlenmesi önemli bir sorun haline geldi. Tıpkı çocuk ya da yaşlıların bakımını ücretsiz üstlenen kadınların ölçümlenmesi gibi. (GDP’nin bir erkek tarafından icat edilmesi ve ölümsüzleştirilmesi tesadüf olmasa gerek). Çalışmanın ötesinde farklı bir ekonomi modeli yaratmak için tabi ki bize haz veren bazı ödüllerimizden de vazgeçmemiz gerekecek. Öte yandan, neticede ‘ödül’ düşüncesi de, 21. Yüzyılın kabul edilebilir yaşam standardının bir getirisi. Toplum olarak biz daha iyisini yapabiliriz. “Göreceksiniz bu süreçte bir kar payı olarak evrensel asgari gelir uygulaması geçmiş jenerasyonların kan ve teri içinde mümkün olacak. Sonunda tüm varlığımız gösterdiğimiz efora bağlı olacak. Bizler, Bolluk Ülkesi’nin sakinleri, zenginliğimiz için bilgimize, kurumlarımıza ve sosyal sermayemize teşekkür edeceğiz. Bu zenginlik hepimize ait ve evrensel asgari ücret uygulaması hepimizin bu zenginliği paylaşmasını sağlayacak” diyor Bregman.
![](https://imgrosetta.mynet.com.tr/file/2300605/640xauto.jpg)