Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Uysal, video konferans ile gerçekleştirilen Enflasyon Raporu 2020-II Bilgilendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, mevcut para politikası duruşu ve güçlü politika koordinasyonu altında, enflasyonun kademeli olarak hedeflere yakınsayacağının öngörüldüğünü belirtti.
Bu çerçevede, enflasyonun 2020 sonunda yüzde 7,4 olarak gerçekleşeceği, 2021 sonunda yüzde 5,4'e geriledikten sonra orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağının tahmin edildiğini aktaran Uysal, "Enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2020 sonunda yüzde 5,5 ile yüzde 9,3 aralığında (orta noktası yüzde 7,4), 2021 sonunda ise yüzde 3,1 ile yüzde 7,7 aralığında (orta noktası yüzde 5,4) gerçekleşeceği öngörülmektedir." dedi.
Uysal, toplam talep koşullarına ilişkin tahminleri oluştururken, yakın dönemde belli sektörlerde üretime ara verilmesi ve iş yerlerinin kapalı olması gibi arz yönlü unsurların etkisini de dikkate aldıklarını söyledi.
Bu doğrultuda, çıktı açığını 2020 yılı ikinci çeyreğinden itibaren aşağı yönlü güncellediklerini ifade eden Uysal, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Böylelikle toplam talep koşullarının bir önceki rapor dönemine göre enflasyonu düşürücü etkisinin güçlendiği bir görünüm esas aldık. Enflasyonu etkileyen tüm unsurlar ışığında 2020 sonu enflasyon tahminini aşağı yönlü güncelledik. Tahmine aşağı ve yukarı yönde etki eden unsurların birbirini dengelemesiyle 2021 yıl sonu tahminimizi değiştirmedik. 2020 yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 8,2'den yüzde 7,4'e güncelledik. Bir önceki rapor dönemine göre çıktı açığında yapılan aşağı yönlü güncelleme enflasyon tahminini 1,2 puan, gıda enflasyonu varsayımındaki düşüş ise tahmini 0,3 puan aşağı çekiyor. Diğer taraftan, üretim ve satışlarda görülen düşüşe bağlı birim iş gücü maliyet artışlarının yıl sonu enflasyon tahminine etkisini 0,5 puan olarak hesapladık. Bir önceki rapor sonrasında Türk lirasında görülen değer kaybına karşın ham petrol fiyatlarındaki keskin düşüşe bağlı olarak Türk lirası cinsinden ithalat fiyatlarının yıl sonu enflasyon tahminine katkısının 0,2 puan ile sınırlı kalmasını bekliyoruz."
Uysal, 2021 sonu enflasyon tahminini ise yüzde 5,4 olarak koruduklarını belirtti.
Küresel faaliyetteki toparlanmayla petrol ve ithalat fiyatlarında öngörülen artışların söz konusu tahmini 0,3 puan yükselttiğini ifade eden Uysal, "Diğer taraftan, çıktı açığının seviye olarak bir önceki rapor döneminin altında kalması 2021 sonu tahminini 0,3 puan düşürücü yönde etkiliyor." dedi.
TCMB Başkanı Uysal, paylaştıkları tahminleri; koronavirus salgınının küresel ve yurt içi piyasalardaki oynaklıklar ve iktisadi faaliyet üzerindeki etkilerinin yılın ikinci yarısında kademeli olarak zayıfladığı bir çerçevede elde ettiklerini söyledi.
Bu kapsamda, küresel risk iştahının zayıf seyri nedeniyle kısa vadede küresel finansal koşullardaki sıkılığın devam edeceğini varsaydıklarını ifade eden Uysal, "Salgına bağlı olumsuzlukların hafiflemesiyle genişletici küresel politika adımlarının risk iştahı ve ülke risk primlerine olumlu yansımalarının yılın ikinci yarısında belirginleşeceği bir çerçeve öngörüyoruz." dedi.
Uysal, tahminler güncellenirken, parasal duruşun enflasyondaki düşüşün sürekliliğini ve orta vadeli enflasyon hedefiyle uyumunu sağlayacak şekilde oluşturulacağı bir görünümü esas aldıklarının altını çizdi.
Salgına bağlı olumsuz etkilerin geçici olacağını ve yılın ikinci yarısında, yurt içi talepte nispeten daha güçlü ve erken olmak üzere, ekonomideki toparlanmanın başlayacağını öngördüklerini ifade eden Uysal, şunları kaydetti:
"İktisadi faaliyetin toparlanma hızı ise normalleşme sürecinin yurt içindeki seyri kadar başta dış ticaret ortaklarımız olmak üzere küresel ekonomideki gidişata da bağlı olacaktır. Mevcut görünüm altında, salgın hastalığa bağlı gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlandırılması açısından finansal piyasaların, kredi kanalının ve firmaların nakit akışının sağlıklı işleyişinin devamı büyük önem arz etmekte. Yakın dönemde uygulamaya konulan parasal ve mali tedbirlerin ekonominin üretim potansiyelini destekleyerek finansal istikrara ve salgın sonrası toparlanmaya katkı yapacağını değerlendiriyoruz. Normalleşmeyle birlikte faaliyet üzerindeki arz yönlü etkilerin görece hızlı bir şekilde ortadan kalkacağını, yılın ikinci yarısından itibaren toplam talebin kademeli olarak toparlanacağını tahmin ediyoruz. Sağlık tedbirlerinin hafiflemesiyle talep koşullarının enflasyon üzerindeki etkilerinin daha belirgin hale geleceğini ve yıllık enflasyondaki düşüşün temmuz ayından itibaren hızlanacağını öngörüyoruz."
Raporda ana bölümlere ilave olarak koronavirüs salgınının etkilerine dair çeşitli kutu çalışmalarına yer verdiklerini ifade eden Uysal, şunları kaydetti:
"İlk kutuda salgının Türkiye ekonomisini etkileme kanalları tanıtılırken, takip eden kutularda küresel büyüme görünümü üzerindeki etkileri ve buna karşı alınan politika tepkilerini değerlendiren çalışmalar var. Ayrıca, salgının ülkemiz ekonomisine yansımalarını, enflasyon, dış talep ve turizm özelinde inceleyen kutular da mevcut. Bu süreçte yurt içinde uygulamaya konulan parasal ve mali tedbirleri özetleyen çalışmaların yanı sıra yakın dönemde ödemeler dengesi istatistiklerinde yapılan güncellemeyi değerlendiren bir kutu da raporda yer alıyor."
Uysal, küresel ve yurt içi makroekonomik gelişmelere değinerek, koronavirüs (Kovid-19) salgınının dünya çapında hızla yayılmasının ekonomileri birçok farklı kanaldan etkileyerek küresel iktisadi faaliyetin sert bir şekilde daralmasına neden olduğunu söyledi.
Salgının, ilk etapta küresel tedarik zinciri ve üretim üzerinde etkisini gösterdiğini, devamında ise belirsizliklerdeki artış, finansal koşullardaki sıkılaşma, hanehalklarının gelir kaybı ve firmaların nakit akışındaki bozulmanın talepte de belirgin bir zayıflamaya yol açtığını aktaran Uysal, "Dünya genelinde uygulamaya konulan sosyal yalıtım tedbirleri, mart ayı içerisinde hizmetler sektörü faaliyetinin hızla zayıflamasına neden oldu. Takip eden dönemde küresel ticaretteki daralmayla birlikte imalat sanayinin de bu yavaşlamaya eşlik etmesi muhtemel görünüyor. Küresel talep ve emtia fiyatlarındaki keskin düşüşün etkisiyle 2020 yılına ilişkin gelişmiş ülke enflasyon tahminleri geriledi." diye konuştu.
Uysal, tüm dünyayı etkisi altına alan salgının küresel finans krizinden daha derin ekonomik etkileri olduğunun görüldüğüne işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İstihdam, tedarik zincirleri ve üretim kapasitesi üzerinde meydana gelebilecek kalıcı bir tahribatı önlemek amacıyla küresel çapta büyük ölçekli parasal ve mali tedbirler uygulanıyor. Parasal tedbirler kapsamında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke merkez bankalarında faiz indirimleri, varlık alımları, likidite adımları ve kredi destek programları gibi çeşitli uygulamalar öne çıkıyor. Gelişmekte olan ülkelere yönelen portföy akımlarındaki toparlanma eğilimi 2020 yılı başında sürdü. Ancak salgının küresel bir nitelik kazanmasını takiben bu ülkelerden büyük ölçekli portföy çıkışları görüldü. Normalleşme sürecine ilişkin belirsizlikler halen yüksek seyretmekle birlikte açıklanan para ve maliye politikası önlemlerinin de etkisiyle, portföy akımlarının yılın ikinci yarısında bir miktar toparlanmasını bekliyoruz."
Murat Uysal, küresel risk iştahındaki gerileme sonucunda gelişmekte olan ülkelerin risk primlerinde belirgin artışlar gözlendiğini, bu süreçte Türkiye'nin ülke risk priminin de artarken, Türk lirasında değer kaybı görüldüğünü ve kur oynaklığının arttığını söyledi.
Salgın öncesi dönemde enflasyondaki düşüşün ve faiz indirimlerinin de katkısıyla finansal koşullarda belirgin bir iyileşme gözlendiğini kaydeden Uysal, "Bu doğrultuda kredi büyümesi 2019 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren ivmelendi. Tüketici kredileri büyümesinin, alınan makroihtiyati tedbirlerin yanı sıra salgına bağlı gelişmelerin de etkisiyle son aylarda ivme kaybettiğini görüyoruz. Öte yandan, Türk lirası ticari kredilerdeki ivmelenme devam ediyor. Alınan parasal, finansal ve mali tedbirlerin yanı sıra büyük ölçüde kamu bankalarınca genişletilen kredi arzının kredi büyümesine ilişkin aşağı yönlü riskleri sınırladığını ve reel sektöre kredi akışının kesintisiz devamına katkı sağladığını değerlendiriyoruz." şeklinde konuştu.
Uysal, iktisadi faaliyetin 2019 yılının son çeyreğinde yurt içi talep kaynaklı olarak güç kazandığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ekonomideki güçlü seyir ocak-şubat döneminde de devam etti ve işsizlik oranları düşüşünü sürdürdü. Bu dönemde yatırım eğilimlerindeki toparlanma sinyalleri devam etti. Ancak mart ayının ikinci yarısından itibaren salgına bağlı gelişmeler iktisadi faaliyeti dış ticaret, turizm ve iç talep kanallarıyla sınırlamaya başladı. Yüksek frekanslı veriler, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ikinci çeyrek için belirgin bir yavaşlamaya işaret ediyor.
Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı olan Avrupa ülkeleri salgından olumsuz etkilenen ülkeler arasında öne çıkıyor. Ayrıca, salgının etki alanı ve petrol fiyatlarındaki mevcut düzeyler değerlendirildiğinde, Orta Doğu ve Afrika ile Rusya gibi ihracat pazarlarımızın da önümüzdeki dönemde zayıf seyretme ihtimali bulunuyor. Mal ve hizmet ihracatında beklenen yavaşlamaya rağmen emtia fiyatları ve ithalatın sınırlayıcı etkisiyle cari işlemler dengesinin yıl genelinde ılımlı bir seyir izleyeceğini tahmin ediyoruz."
Uysal, tüketici enflasyonunun 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 11,86 ile bir önceki çeyrek sonuna kıyasla yatay seyrettiğini belirterek, "Enflasyon gelişmeleri Ocak Enflasyon Raporu tahminlerimizle uyumlu bir seyir izledi. Bu çeyrekte enerji ve gıda grupları enflasyonu aşağı çekerken, temel mal ve hizmet gruplarının katkısı arttı. Böylece çekirdek göstergelerden B endeksinin yıllık enflasyonu tahmin aralığının üst bandına yakın gerçekleşti. Yılın ilk çeyreğinde, çekirdek göstergelerin yıllık enflasyonu bir miktar yükselse de enflasyon beklentileri, iç talep koşulları ve üretici fiyatlarındaki gelişmelere bağlı olarak eğilimleri ılımlı seyretti." dedi.
Salgın hastalıkla başlayan sürecin enflasyonu maliyet ve talep kanallarıyla belirgin ölçüde etkilediğini vurgulayan Uysal, "Son dönemde Türk lirasında gözlenen değer kaybına rağmen uluslararası emtia fiyatlarındaki keskin düşüşler enflasyon görünümüne olumlu yansıyor. Üretim ve satışlardaki düşüşe bağlı birim maliyet artışları takip edilmekle birlikte küresel ticaret hacmindeki zayıflama ve hareketliliği kısıtlayıcı tedbirlere bağlı olarak toplam talep koşullarının enflasyonu sınırlayıcı etkisinin yılın ikinci çeyreğinde arttığını değerlendiriyoruz." dedi.
Uysal, geçen yıl boyunca düşüş kaydeden enflasyon beklentilerinin, 2020 yılının ilk çeyreğinde nispeten yatay seyrettiğini aktararak, orta vadeli beklenti dağılımının, önceki rapor dönemine kıyasla tahmin belirsizliğinin bir miktar arttığına işaret ettiğini bildirdi.
Ocak Enflasyon Raporu sonrası dönemde enflasyon görünümündeki iyileşmenin devamıyla faiz indirim sürecinin devam ettiğini belirten Uysal, "Ocak ve şubat aylarında attığımız ölçülü adımların ardından emtia fiyatları ve talep koşullarının yıl sonu enflasyon tahminleri üzerindeki aşağı yönlü riskleri artırdığı değerlendirmesiyle mart ve nisan aylarında 100’er baz puan faiz indirimi gerçekleştirdik. Sistemin fonlama ihtiyacının artış gösterdiği bu dönemde, fonlamanın önemli bir kısmını TCMB ve BIST bünyesindeki döviz karşılığı TL swap işlemleriyle karşıladık. Bununla birlikte açık piyasa işlemleri (APİ) aracılığıyla sağlanan net fonlama miktarı da arttı. Salgının Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla faiz indirimlerinin yanı sıra likidite ihtiyacının karşılanmasına ve firmaların nakit akışının desteklenmesine yönelik kapsamlı bir tedbir seti uygulamaya koyduk." şeklinde konuştu.
Uysal, alınan tedbirlerin dört temel amaca yönelik adımları içerdiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk olarak, bankalara Türk lirası ve yabancı para likidite yönetiminde esneklik sağlamayı ve öngörülebilirliği artırmayı amaçladık. Bu kapsamda, bankalara repo ve swap ihaleleriyle daha uzun vadeli fonlama imkanı tanıdık ve swap ihalelerinde Türk lirasına karşılık alınabilecek döviz çeşitliliğini artırdık. Ayrıca, piyasa yapıcı bankalara tanınan APİ likidite imkanı limitlerini yükselttik ve tüm bankalar için teminat havuzunu genişlettik.
İkinci olarak bu süreçten en fazla etkilenen reel sektör firmalarına kesintisiz kredi akışını sağlamaya ve ihracatçı firmaları desteklemeye yönelik adımlar attık. Bu çerçevede, kredi hedeflerini gerçekleştiren bankalara yabancı para zorunlu karşılık oranlarında indirim yapılması ve limitler dahilinde uzun vadeli ve daha düşük faizli ilave Türk lirası likidite imkanları sağlanması gibi uygulamaları hayata geçirdik."
Uysal, üçüncü olarak reeskont kredilerinde ihracatçı firmaların nakit akışını desteklemeye yönelik düzenlemeler yaptıklarını anımsatarak, "Bu kapsamda, reeskont kredilerinde geri ödeme vadelerini ve taahhüt kapama sürelerini uzattık. Bunun yanı sıra mal ve hizmet ihracatçısı firmalara, toplam limiti 60 milyar TL olmak üzere, Türk lirası cinsi ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredisi imkanı tanıdık." dedi.
Son olarak, Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) piyasası likiditesini ve Piyasa Yapıcılığı sistemini destekleyerek parasal aktarım mekanizmasının güçlendirilmesine yönelik adımlar attıklarını bildiren Uysal, şunları kaydetti:
"Bu kapsamda, APİ portföyü doğrudan alım işlemlerinin bir kısmını önden yüklemeli olarak gerçekleştirdik. Ayrıca, Piyasa Yapıcı bankalara İşsizlik Sigorta Fonu'ndan satın aldıkları DİBS'leri TCMB'ye satma veya APİ çerçevesinde tanınan likidite imkanını belirli oranlar dahilinde artırma olanağı sağladık. İşsizlik Sigortası Fonu kapsamındaki DİBS alımları hariç olmak üzere, TCMB APİ portföyü nominal büyüklüğünün TCMB analitik bilanço aktif toplamına oranını azami yüzde 10 seviyesine yükselttik. Aldığımız tüm bu tedbirlerle, bankacılık sektörüne ve reel sektöre ihtiyaç duydukları likiditeyi uygun koşullarla sağlamayı amaçlıyoruz."
Uysal, küresel talep görünümündeki zayıflamaya bağlı olarak Ocak Enflasyon Raporu'nda yer alan ham petrol fiyatları varsayımını 2020 için ortalama 60 dolardan 32,6 dolara düşürdüklerini söyledi.
Bu yıla ilişkin dolar cinsinden ithalat fiyatları varsayımında da belirgin bir aşağı yönlü güncelleme yaptıklarına işaret eden Uysal, "Küresel talepteki toparlanmaya bağlı olarak 2021 yılında petrol ve ithalat fiyatları artış hızının daha yüksek olacağını varsayıyoruz." ifadesini kullandı.
Uysal, 2020 yılı için Ocak Enflasyon Raporu'nda yüzde 11 olarak belirledikleri gıda enflasyonu tahminini ise işlenmemiş gıdadaki son dönem eğilimlerini ve turizmde öngörülen yavaşlamayı dikkate alarak yüzde 9,5 olarak güncellediklerini aktardı.
Orta vadeli tahminler oluşturulurken maliye politikası tedbirlerinin alınan diğer parasal ve finansal tedbirlerle birlikte salgın sürecinde ekonominin üretim potansiyelini destekleyeceği ve salgın sonrası toparlanmaya katkı yapacağı bir görünümü esas aldıklarını vurgulayan Uysal, yönetilen/yönlendirilen fiyat ve vergi ayarlamalarının, enflasyondaki düşüş patikasıyla büyük ölçüde uyumlu şekilde belirleneceğini varsaydıklarını kaydetti.
Murat Uysal, içinden geçilen sıra dışı döneme ve bu dönemde aldıkları parasal tedbirlere ilişkin de şu değerlendirmelerde bulundu:
"Salgın hastalığa bağlı olarak arz ve talebin küresel ölçekte olumsuz etkilendiği bir dönem yaşıyoruz. Bu süreçte tüm dünyada olağanüstü politika tedbirleri uygulanıyor. Hayata geçirilen parasal ve mali tedbirler salgın süresince farklı kesimler üzerinde oluşacak maliyetleri en aza indirmenin yanı sıra normalleşme döneminde hızlı bir toparlanma sağlanabilmesi açısından kritik önem taşıyor. TCMB olarak bu dönemde uyguladığımız politikaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Son dönemde aldığımız parasal tedbirler, ekonominin üretim potansiyelini ve finansal istikrarı destekleyerek bu dönemin en az hasarla atlatılmasını amaçlıyor. Bu çerçevede, sistemin artan likidite ihtiyacını karşılamaya ve reel sektöre kredi akışının kesintisiz devamını sağlamaya yönelik zamanlı, hedefe odaklı ve öngörülebilir adımlar attık."
DİBS piyasasındaki likiditeyi desteklemek amacıyla yaptıkları DİBS alımlarını açık bir iletişimle, belirledikleri limitler dahilinde gerçekleştirdiklerini aktaran Uysal, "Varlığa Dayalı Menkul Kıymet ile İpotek veya Varlık Teminatlı Menkul Kıymetlerin teminat setine dahil edilmesiyle benzer nitelikteki ihraçların likiditesinin artmasını hedefliyoruz. İhracatçı firmaları KOBİ odaklı yaklaşımla desteklemeye yönelik olarak sağladığımız reeskont kredilerini de belli limitler dahilinde ve teminat karşılığında kullanıma sunuyoruz. Söz konusu parasal tedbirlerin yanı sıra alınan mali tedbirler ve büyük ölçüde kamu bankalarınca genişletilen kredi arzı, kredi büyümesine ilişkin aşağı yönlü riskleri sınırlayarak reel sektör ve finansal sektör arasındaki etkileşimin sağlıklı bir şekilde devam etmesine katkı sağlıyor." diye konuştu.
Uysal, salgın öncesi dönemde cari işlemler dengesinde sağlanan belirgin iyileşme ve şirketler kesiminin yabancı para borçluluğunda süregelen düşüş eğilimi ile bankacılık sektörünün likidite ve sermaye tamponlarının güçlenmiş olması ve kamu borçluluğunun düşük seyretmeye devam etmesinin, bu dönemde Türkiye ekonomisinin direncini artıran başlıca unsurlar arasında yer aldığını vurguladı.
Enflasyon görünümündeki iyileşmeye paralel faiz indirimlerinin de katkısıyla yurt içi finansal koşulların destekleyici konuma gelmiş olmasının kredi kanalının ve firmaların nakit akışının sağlıklı işleyişi açısından önemli katkı sunduğunu belirten Uysal, "Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde de parasal duruşumuzu enflasyondaki düşüşün sürekliliğini sağlayacak şekilde belirlemeye ve elimizdeki bütün araçları veri odaklı bir yaklaşımla fiyat istikrarı ve finansal istikrar amaçları doğrultusunda kullanmaya devam edeceğiz." dedi.
Uysal, koronavirüs salgınında hayatını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, tedavi gören hastalara da acil şifalar diledi.
Uysal, video konferans ile gerçekleştirilen Enflasyon Raporu 2020-II Bilgilendirme Toplantısı'nda ekonomistlerin ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Merkez bankalarıyla swap görüşmelerine devam ettiklerini anımsatan Uysal, birkaç merkez bankasıyla swap ilişkilerinin olduğunu, bu dönemde mevcut limit ve iş birliğini geliştirme yönündeki görüşmelerin devam ettiğini söyledi.
Bunların dışında da diğer muhtelif daha fazla sayıdaki merkez bankasıyla swap hattı kurulması yönünde de görüşmelerin devam ettiğini ifade eden Uysal, şunları kaydetti:
“Daha önceki swap anlaşmalarını yerel paralarla ticaretin geliştirilmesi tabanı üzerine oturtmuştuk. Bununla birlikte finansal istikrarın desteklenmesi ve bir güvenlik kalkanı oluşturması açısından swap anlaşmalarının öne çıktığını görüyoruz. G20 toplantılarında, katıldığımız platformlarda da birçok ülkenin swap anlaşmalarını genişletme yönündeki görüşleri desteklediğini belirtmek isterim. Ticaret bağımızın güçlü olduğu ülkelerle ve merkez bankalarıyla bu görüşmeleri sürdürüyoruz. Somut neticeler ortaya çıktıkça kamuoyuyla hızlı şekilde paylaşacağız.”
Kur politikası ve rezervlerdeki azalışa ilişkin soru üzerine Murat Uysal, olağanüstü bir dönemden geçildiğini belirterek, bu dönemde küresel bazda risk iştahında ciddi azalma ve gelişmekte olan ülkelerden ciddi oranda sermaye çıkışı olduğunu kaydetti.
Böyle bir dönemde diğer gelişmekte olan ülke merkez bankalarında olduğu gibi döviz kurlarında ve rezerv seviyelerinde dalgalanmaların olabildiğini ifade eden Uysal, böyle dönemlerde bu tip dalgalanmaların olmasının normal olduğunu dile getirdi.
Uysal, geçen sene belli dönemlerde bu stresi yaşadıklarını anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sermaye çıkışlarının arttığı dönemler olmuştu. Ama daha sonra rezervlerimizi güçlendirme yönünde bir trend izlemiştik. Mart ayının ikinci haftasından itibaren olağanüstü koşullar nedeniyle rezervlerimizde bir dalgalanma söz konusu ama bunun geçici olduğunu ifade etmek isterim. Döviz sistemimizde herhangi bir değişiklik yok. Dalgalı kur sistemi devam ediyor, ancak böyle dönemlerde finansal istikrarın korunması açısından farklı kanallarda döviz rezervlerinde birçok farklı kanaldan değişimler yaşanabiliyor. Bizim döviz rezervlerindeki değişim daha çok ödemeler dengesindeki değişikliklerden de etkilenebiliyor.”
Uysal, ödemeler dengesinde gelecek döneme bakıldığında cari denge tarafına değinmek istediğini anlatarak, “İhracat ve turizmde yavaşlama söz konusu ama bununla birlikte ithalatta belirgin bir düşüş, petrol fiyatlarındaki azalmayla birlikte biz önümüzde cari dengede ılımlı seyir izlenmesini bekliyoruz. Dolayısıyla kısa vadede bir miktar baskı oluşsa da zaman içerisinde dengeli bir seyir oluşmasını ve bu kanaldan büyük bir baskı gelmemesini düşünüyoruz, rezervler üzerine.” diye konuştu.
Diğer taraftan finansman kanalına bakıldığında özellikle portföy yatırımlarında yurt dışı yerleşiklerin TL’deki pozisyon almalarının son dönemde ciddi oranda azaldığını ve çok düşük seviyelere geldiğini gördüklerini ifade eden Uysal, bu kanaldan da gelecek ek bir sermaye çıkışı baskısının giderek azaldığını ve sınırlı kalacağını değerlendirdiklerini kaydetti.
'ZAMAN İÇERİSİNDE KADEMELİ BİR ŞEKİLDE KULAR ÜZERİNDEKİ BASKI AZALACAKTIR'
Uysal, diğer bir kanalın ise finansman kanalında, reel sektörün ve bankacılık sektörünün borç çevirme oranları olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“Bu olağanüstü dönemde, mart ve nisan ayında dahi borç çevirme oranlarında bankalarımızın ve reel sektörün oldukça yüksek seviyede borçlarını çevirebildiğini ve yüzde 80’ler civarında rollover rasyolarının devam ettiğini görüyoruz. Küresel merkez bankalarının bu kadar genişletici adımlar attığı dönemde rollover rasyolarında çok ciddi sıkıntı yaşanmasını beklemiyoruz. Dolayısıyla yurt içi yerleşiklerin davranışlarında da ciddi bozulma olmadığı takdirde önümüzdeki dönemde ödemeler dengesi kanalıyla rezervler üzerinde kalıcı bir baskı olmasını beklemiyoruz. Zaman içeresinde kademeli bir şekilde kurlar üzerindeki baskının da azalacağını ifade etmek isterim.”
İçinden geçilen koşulları yönetirken finansal istikrara önem verdiklerini her zaman ifade ettiklerini anımsatan Uysal, “Sadece faiz politikasıyla sınırlı bir çerçeveye bağlı kalırsak istediğimiz sonuçları alamayabiliriz. Ekonominin içinden geçtiği süreci dikkate alarak tüm yönleriyle etkin bir şekilde elimizdeki araçları kullanmaya devam ediyoruz.” dedi.
Uysal, enflasyondaki orta vadeli görünüm ile ilgili beklentilerin farklılaşabildiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim değerlendirmemiz yıl sonu enflasyon tahminimizi yüzde 8,2’den yüzde 7,4’e çektik. Bunu ilk etapta döviz kurundaki değer kaybına rağmen özellikle petrol ve emtia fiyatları başta olmak üzere aşağı yönlü hareket var. Bununla birlikte hem küresel tarafta hem yurt içi tarafında toplam talep koşullarının enflasyonu önümüzdeki dönemde baskılayacağını görüyoruz. Tüm bu enflasyonda kısa vadede yukarı yönlü, bununla birlikte aşağı yönlü etkileri dikkate aldığımızda, aşağı yönlü etkilerin ağır basacağını ve temmuz ayından itibaren daha hızlı olmak üzere enflasyondaki aşağı gelişin belirginleşeceğini düşünüyoruz. 2019 yılında piyasa beklentileri bizim enflasyon tahminlerimizin bir miktar yukarısındaydı ama enflasyon verileri gerçekleştikçe beklentilerin bizim tahminlerimize doğru yakınsadığını gördük. Bu dönemde de benzer bir seyrin yaşanacağını tahmin ediyoruz.”
İşsizlik oranlarının takibine ilişkin soru üzerine Uysal, bu süreçte tahmin belirsizliğinin yüksek düzeyde olduğunu belirterek, “Tahmin yapmak giderek güçleşiyor. İşsizlik oranları konusunda belirgin bir rakam belirtmem doğru olmaz. Yüksek frekanslı verileri takip etmeye devam ediyoruz.” dedi.
Uysal, son dönemde ekonomi yönetiminin aldığı tedbirlere işaret ederek, “Özellikle istihdam tarafında kısa çalışma ödeneği gibi alınan tedbirlerin, işsizliğin çok hızlı düzeyde artmasını önleyici katkılar yapacağını düşünüyoruz. Bununla birlikte ücretsiz izne çıkanlara yapılacak ödemeler söz konusu. Bu noktada çok hızlı artış gözükmese bile özellikle kayıt dışı tarafta çalışanların bu dönemde ne yönde evrileceği çok önemli. Yakından takip edilmesi gereken bir konu. Bu kesime de doğrudan destek güçlü şekilde sağlanıyor.” şeklinde konuştu.
Bu sürece girmeden önce işsizlik oranlarında iktisadi faaliyetteki güçlenme ile birlikte aşağı yönlü seyri güçlü şekilde görmeye başladıklarını anımsatan Uysal, “Ancak mart ortalarından itibaren bu seyrin bir miktar daha tersine dönebileceği ama alınan önlemlerle mümkün olduğu kadar sınırlı kalacağını öngörüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Rezerv ve kur politikası ile ilgili bir soruya Uysal, "Kur savunması olmadığını, son 1-2 aylık kur gelişmelerine baktığımızda çok net bir şekilde görebiliriz, izleyebiliriz. Mart ayının belki ikinci haftasından itibaren biraz daha hızlanmakla birlikte aslında son dönemde kurda bir değişim, TL'de bir miktar değer kaybının kademeli bir şekilde yaşandığını gördük. Bu bize aslında kurda herhangi bir seviye savunma gibi bir hareket tarzı içinde olmadığımızı gösteriyor." şeklinde yanıt verdi.
Uysal, bu alanda yalnız olunmadığını, diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinde de değer kayıplarının görüldüğünü ifade etti.
Reel kurun geldiği seviyenin de gözetilmesi gerektiğine dikkati çeken Uysal, şunları kaydetti:
"Son gelişmelerle birlikte aslında reel kur son dönemlerin hemen hemen en düşük seviyelerine yakın seyrediyor. Bunun da değerlendirmelerde dikkate alınması lazım. Aynı şekilde geçen yıl içerisinde reel sektörün, firmalarımızın ciddi oranda borç azaltımına gittiğini görüyoruz. Döviz yükümlülüklerini büyük bir oranda azalttıklarını görüyoruz. Firmalarımızın pozisyon azaltmış olması reel kurun seviyesi, son dönemde kurun zaten belli bir hareket yapmış olması, aynı şekilde yerleşiklerin de büyük ölçüde dolarize olmuş olması ama son dönemde burada da pozitif gelişmeler görüyoruz, bunu da belirtmek isterim. Bu çerçevede değerlendirdiğimizde kur seviyesi ile ilgili bir savunma mekanizmamız yok ama finansal istikrar açısından tümüne bakmamız lazım. Zaten faizle bazen yönetemeyeceğimiz durumlar, dönemler olabilir. Dolayısıyla tabii ki kurdaki istikrarı önemsediğimizin de altını çizmek istiyorum."
Murat Uysal, cari dengede yıl genelinde ılımlı bir seyir beklediklerini ifade ederek, "İlk etapta ihracat ve turizm biraz daha erkenden belki olumsuz etkileniyor. Şubat ayı itibarıyla 1,3 milyar dolar civarında bir açık ama toplamda yıllıkta da 6 milyar dolar fazla şeklinde oluşmuştu cari denge... Burada biraz hafif bir bozulma olabilir ama yıl geneline bakıldığında petrol fiyatları ve ithalatın belirgin azalması ile cari dengede ılımlı seyir oluşmasını bekliyoruz." diye konuştu.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) TL swap işlemleri limitinin sınırlanmasına ilişkin düzenlemesine değinen Uysal, şunları ifade etti:
"Burada amaçlanan, özellikle dalgalanma yaratan spekülatif pozisyonlanmaların belli bir vadeye sıkışmasını önlemek. Aslında burada da piyasalardaki volatilitenin artmasını önlemek amaçlı atılan adımlar... Burada tamamen sınırlanmış değil ama oldukça düşük seviyeye çekilmiş vaziyette. Dolayısıyla Türk lirasına yatırım imkanları, swap imkanlarının sınırlanması nedeniyle tamamen kapandı demek çok doğru olmaz. Bununla birlikte bizim swap görüşmelerimiz ya da swap anlaşmalarımız bundan tamamen farklı bir durum. Bu, merkez bankaları arasında özellikle yerel paralarla ticaretin geliştirilmesi ve aynı zamanda finansal güvenlik kalkanı ve rezerv desteği açısından da önem arz eden bir unsur. Biz bunların benzerini yaptık. Yaptıklarımızın miktarlarını artırma aşamasındayız ve bununla birlikte yeni anlaşmalar noktasında görüşmelerimiz devam ediyor. BDDK'nın düzenlemesi ile bunu ilişkilendirmek çok doğru olmaz diye düşünüyorum."
Uysal, aktif rasyosu konusunda BDDK'nın yaptığı son düzenlemeye ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, burada özellikle likiditenin homojen dağılımının ve kaynakların etkin kullanımının amaçlandığını söyledi.
Burada pay tarafında Merkez Bankası ile yapılan swap işlemlerinin de belli oranda dikkate alındığına işaret eden Uysal, "Yurt dışıyla yapılan swap işlemlerinin, swap imkanlarının azalması, son dönemde bankaları Merkez Bankası ile swap yapmaya yöneltmiş bulunuyor. Burada düzenlemenin de bir miktar etkisi var. Merkez Bankası ile yapılan swapların bu kapsamda arttığını son dönemde görüyoruz. Biz de bankaların likidite yönetimine esneklik sağlama amaçlı swap limitlerini belli ölçüde artırdık. Daha önce döviz depo limitlerinin yüzde 20'si olan hem kotasyon swap hem de ihale swap limitini yüzde 30'a çıkardık. Dolayısıyla bankalara bu kanaldan gerekli likidite yönetiminde esnekliği sağlamış bulunuyoruz." şeklinde konuştu.
TCMB Başkanı Uysal, yabancı yatırımcıların iç borçlanma piyasasındaki payının düşmesine ilişkin soru üzerine, "Son dönemlerin en düşük seviyelerine yakın bulunuyoruz. Portföy çıkışları tarafında oldukça pozisyonlanmanın azaldığını, aslında burada bizim açımızdan ekstra satış baskısının da bir miktar azaltıcı etkisi olduğunu tekrar hatırlatmam gerekir. Bunun zaman içinde enflasyon dinamikleri ve olumlu beklentilerle birlikte yabancı yatırımcıların iç borçlanma piyasasında ağırlığının olmasını belli ölçüde isteriz. Geldiğimiz nokta itibarıyla kırılganlığı azaltıcı etki olarak değerlendirmek gerekir." ifadelerini kullandı.
Kamu bankalarının krediler üzerindeki ağırlığını ve bunun herhangi bir risk teşkil edip etmediği yönündeki soruya Uysal, şöyle yanıt verdi:
"Koronavirüs salgını öncesinde kredilerde tüm sektörde genele yaygın belirgin bir iyileşme ve trend vardı. Ancak salgın sonrasında özellikle risk algısının artmasından ötürü bir miktar bankacılık tarafında likit kalma tercihi arttı ancak kamu bankalarında ağırlıklı kredi büyümesi hızla devam etti. Finansal sistemin işlemesi, kredi kanallarının açık kalması, firmaların üretim potansiyeli ve istihdam kapasitesinin devam etmesi açısından kredi kanallarının açık kalmasının ve güçlü bir şekilde işlemesinin parasal aktarım mekanizması açısından da çok önemli buluyoruz. Dolayısıyla kamu bankalarının kredi tarafında ağırlıklı adımlarını ve programlarını bu çerçevede değerlendiriyoruz. Etkili olmuştur, çok hızlı ve kapsamlı hareket edilmiştir. Dolayısıyla ekonomiye verilen destek açısından biz bunu önemli buluyoruz. Tabii risklilik açısından bakıldığında, büyük kısmının KGF destekli krediler olduğunu da söylemek lazım. Dolayısıyla bir miktar kredi riskliliği açısından KGF güvencesi olduğunu da söylemek gerekir.
Bununla birlikte aldığımız tedbirlerle özellikle likiditenin hem finansal hem de reel sektör açısından erişiminin rahat olabilmesi için çok ciddi tedbirler aldık. Fonlamalarımızın vadesini uzattık, tahvil alımlarımızı arttırdık, swap imkanlarını arttırdık. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde, kamu bankaları ve diğer tüm bankalar açısından likidite anlamında bir sıkıntı gözükmüyor. Likidite tarafında oldukça rahat konumdalar ve gerektiğinde Merkez Bankası likidite konusunda bankacılık sektörüne sıkıntı yaşatmayacağını bu dönemde güçlü bir şekilde ifade etmişti."
Uysal, salgının daha uzun sürmesi durumunda alınacak aksiyonlara ilişkin soru üzerine de, "Senaryolarımızı aslında normalleşme süreciyle birlikte tam zamanlaması belli olmamakla beraber yılın ikinci yarısından itibaren özellikle iç talep kaynaklı ve ardından genele yaygın bir kademeli toparlanma öngörüyoruz. Senaryomuz bu çerçevede demiştik. Öngörülerimizin dışında bir durum oluşursa da ona karşı da her türlü tedbiri almaya, imkanlarımızı ve araçlarımızı etkin bir şekilde kullanmaya hazır olduğumuzu söylemiştik. Finansal sektöre gerektiğinde gerektiği kadar destek sağlanacak. Parasal aktarım mekanizmasının etkin çalışmasını sağlayacak şekilde tüm tedbirleri almaya devam edebiliriz." ifadelerini kullandı.
Net rezervler konusuna ilişkin soru üzerine Uysal, "İletişimimizde sıklıkla söylediğimiz gibi Merkez Bankası rezerv yeterliliğini toplam rezervler üzerinden değerlendirmek gerekir. Ödemeler dengesi çerçevesi ve bununla birlikte genel rezerv seviyemiz itibarıyla baktığımızda, kısa vadeli yükümlülükler açısından herhangi bir sıkıntı olacağını değerlendirmiyoruz." ifadelerini kullandı.
Uysal, makul reel faize yönelik soru üzerine, şunları kaydetti:
"Bir önceki toplantımızda aslında geldiğimiz nokta itibarıyla enflasyon beklentilerinin iyileşmesi, tahmin kredibilitesinin artmasıyla birlikte beklenen enflasyonun referans alınmasının daha yerinde olduğunu değerlendirmiştik. Bu değerlendirmemiz devam ediyor. Bu çerçevede anlattığımız gerekçeler çerçevesinde yıl sonu enflasyon tahminimiz yüzde 7,4. Bununla birlikte baktığımızda halen makul bir reel faiz noktasında olduğumuzu söylemek isterim.
İçinden geçtiğimiz süreçte olağanüstü dönemde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler belirgin şekilde faizleri indirdiler. Birçok gelişmiş ülkenin sıfır faiz bandına yaklaştığını görüyoruz. Gelişmekte olan ülkelerde de faiz indirimleri görüldü. Dolayısıyla tüm dünyada reel faizler aşağıya gelmiş bulunuyor. Değerlendirmelerde bunu da dikkate almak gerekiyor. Zaten yatırımcı tercihleri itibarıyla da bakıldığında şu an için faiz seviyesi için uygun bir seviyede olduğumuzu düşünüyoruz. Bundan sonraki adımlarımızda enflasyon tahminlerimizi dikkate alarak, ana eğilimi dikkate alarak enflasyondaki düşüşün kalıcılığını sağlayacak şekilde para politikası duruşumuzu belirlemeye devam edeceğiz."
Murat Uysal, Açık Piyasa İşlemleri (APİ) portföy limitine ilişkin soru üzerine, son dönemde attıkları likidite destekleme adımları çerçevesinde birçok paket açıkladıklarını hatırlattı.
Uysal, şöyle devam etti:
"Bunlardan bir tanesi de APİ portföy limitinin analitik bilançomuzun yüzde 5'inden yüzde 10'una çıkarılması... Ayrıca, bununla birlikte İşsizlik Fonu üzerinden alınan tahvillerin Piyasa Yapıcı bankalar tarafından Merkez Bankası'na satılma imkanı verilmesiydi. Buradaki amacımız, öncelikle finansal piyasaların sağlıklı çalışmasını ve finansal istikrarı desteklemek, piyasa likiditesinin etkin bir şekilde finansal sektör içerisinde hareketi ve reel sektöre ulaşması... Tüm bu amaçlar çerçevesinde tahvil alım portföyümüzü, önden yüklemeli işlemlerimizi yapmaya başladık ve yüzde 10 limitine de yaklaştırdık. Tabii bu yüzde 10 limiti diğer gelişmekte olan ülkelerin benzer tahvil limitlerine baktığımızda gayet makul bir seviyede olduğunu söylememiz gerekir. Şu an için herhangi bir güncelleme ihtiyacı gözükmüyor. İşsizlik Fonu üzerinden alınan tahvilleri ise bu portföy limitinin dışında değerlendirmemiz gerekiyor. Şu an analitik bilançomuzun büyüklüğü dikkate alındığında yüzde 10'luk limit 70 milyar TL seviyesinde bulunuyor. Bunun üzerine İşsizlik Fonu üzerinden alınan tahvilleri de eklememiz gerekiyor."
Son dönemde yaşanan gelişmelerin piyasada likidite ihtiyacını artırdığına dikkati çeken Uysal, "Ciddi artan fonlama ihtiyacının bir kısmını swap veya repo ihaleleri ile fonluyoruz. Bunlar daha kısa ve geçici fonlamalar... Bununla birlikte likidite ihtiyacını daha kalıcı azaltmak için tahvil alımları burada önemli bir fonksiyon olarak öne çıkıyor. Bunu genel bir parasal genişlemeden ziyade sistemin likidite ihtiyacını rahatlatıcı bir adım olarak değerlendirmek daha uygun gözüküyor. Bununla birlikte Varlığa Dayalı Menkul Kıymetleri de (VDMK) belli oranlar ve iskonto oranları dahilinde ve toplam teminatın belli bir kısmı olarak teminat portföyümüz içine dahil etmiş bulunuyoruz. Tüm bu adımlarımızı piyasayla şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz. Şu an için özel sektör tahvilleri gündemimizde değil. Özel sektör tahvil piyasası şu an itibarıyla çok gelişmiş noktada değil. Çok büyük bir ihtiyaç da o taraftan bize iletilmiş değil. Onu da gerekirse ayrıca değerlendiririz." şeklinde konuştu.
TCMB Başkanı Uysal, parasal genişlemenin enflasyon üzerindeki etkisine ilişkin, "Attığımız adımlar ölçülü, belli hedeflere odaklı ve öngörülebilir adımlar... İçinden geçtiğimiz süreçte bunların şu an itibarıyla enflasyon açısından kayda değer negatif bir etki yaratmasını beklemiyoruz. Önümüzdeki dönemde enflasyonda, daha çok toplam talep koşulları ve emtia fiyatlarının aşağı yönlü baskısının daha belirgin olmasını bekliyoruz." ifadelerini kullandı.
"BDDK swap limitlerinde ilerleyen dönemlerde bir değişiklik olabilir mi?" sorusu üzerine Uysal, "Bununla ilgili bir yorum yapmam uygun olmaz. Değişen koşullar ve önümüzdeki dönem ihtiyaçlarına göre tabii ki ona bakılabilir." dedi.
Uysal, "IMF swap hattıyla ilgili bir girişiminiz var mı?" sorusuna da, "Şu an bizim IMF ile ilgili herhangi bir kaynak ya da swap konusunda bir girişimimiz yok. IMF, üyesi olduğumuz bir kurum. Son dönemde IMF, G20 ve IMF bünyesindeki merkez bankaları arasındaki iş birliği çerçevesinde etkin olmaya çalışıyor. Teknik yönde destek noktasında katkı verme adımlarımız var." karşılığını verdi.
Murat Uysal, merkez bankaları ile swap anlaşmaları konusunda şu aşamada ek bir bilgi vermenin doğru olmayacağını, görüşmelerin ve sürecin devam ettiğini söyledi.
Asya bölgesinde bulunan bazı ülkelerin merkez bankalarıyla zaten mevcutta swap anlaşmaları olduğunu anımsatan Uysal, onlarla da limit artırma gibi konularda görüşmelerin sürdüğünü bildirdi.
Uysal, yılın 2. çeyreği itibarıyla çıktı açığında ciddi oranda genişleme gördüklerini aktararak, şunları kaydetti:
"Olağanüstü dönemde tahmin yürütme zorluğunu söylemiştim ama bizim senaryolarımız dahilinde sadece Türkiye'deki normalleşme ve toparlanmanın dışında aslında özellikle bizim ticaret ortaklarımız Avrupa tarafı ve dünyadaki diğer ülkelerin normalleşme süreci de bizi aslında doğrudan etkileyen bir konu... Biz iç tarafta yılın ikinci yarısından itibaren öncelikle iç talebin daha güçlü ve hızlı toparlanmasını bekliyoruz. Bununla birlikte yıl genelinde çeyrekler itibarıyla büyümenin nasıl seyredeceği konusunda daha çok aslında dışarıdaki diğer ülkelerin de nasıl gelişeceği önemli olacak. Ticaret ortaklarımızda, aynı şekilde petrol üreticisi ülkelerin de sıkıntısı olabilir. Bunlar da etkiliyor. Bütün bunları bir arada değerlendirdiğimizde tahmin belirsizliğinin yüksek olduğu bir dönemdeyiz. Ancak biz yılın ikinci yarısından itibaren normalleşmenin de başlamasıyla birlikte öncelikle iç talep tarafından başlamak üzere kademeli bir toparlanma süreci içine gireceğimizi değerlendiriyoruz."
KAYNAK:AA