FİNANS

SGK Başkanı'ndan emeklilere müjde

SGK Başkanı Yadigar Gökalp İlhan, emeklilik çalışmalarıyla ilgili detayları anlattı.

SGK Başkanı'ndan emeklilere müjde

Emekli aylığı alan 65 yaş altı kişilerin, toplam emekli maaşı alanların sayısına oranının yüzde 70 olduğunu belirten İlhan, 20 gün süren maaş bağlanma süresine 1'e indireceklerini söyledi

Yadigar Gökalp İlhan, Türkiye'nin ilk kadın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı. Aynı zamanda Kadın Yönetici ve Kadın Çalışanlar Dayanışma Derneği'nin (KAYÇAD) de başkanlığını yürütüyor.

İlhan, emeklilikte yaşa takılanlar, ilaç kullanımı, kayıt dışı istihdam, mobbing ve yeni başlayacak uygulamalarla ilgili önemli mesajlar verdi.

-SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'nın SGK çatısı altında birleştirilmesi ile gerçek anlamda eşitlik sağlandı mı? Reformdan sonra işe başlayacaklar açısından bir eşitlik öngörülüyordu. Reformun etkilerini ve sonuçlarını ilerleyen dönemlerde görebileceğiz. Geçmişte farklı statülerde çalışmaya başlayan insanların kazanılmış hakları devam etti. Bu reformdan önce yapılan bazı düzenlemeler de vardı.

-Emeklilikte yaşa takılanlar konusu oradan çıkıyor galiba. Emeklilikte yaşa takılanlar konusu 1999 yılında yapılan düzenlemeden kaynaklanmıştı. Ülkemizin geleceğini, yeni nesillerimizin kaderini etkileyecek 2008 yılında gerçekleştirilen bu devasa reformun ana parametrelerini, temel hedeflerini etkileyecek düzenlemeleri yapmamız mümkün değil.
-Bir çalışma yapıldığından bahsediliyordu. Bizim Sosyal Güvenlik Kurumu olarak Aktüerya ve Fon Yönetimi diye bir başkanlığımız var. Bu başkanlığımız birtakım hesaplamalar yapıyor, bir değişikliğin sonuçlarının, ileriye yansımalarının ne olacağı üzerinde çalışıyor. Bu çalışmaları önümüzü görmek açısından zaten yapmak zorundayız. Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili de yapmış olduğumuz çalışma bu minval üzere.

-Türkiye'nin emeklilikle ilgili projeksiyonu ne?
Ulusal verilerimize göre, 2013 yılında kadınlarda yaşam süresi 79, erkeklerde ise 74. Yapılan reform ile emeklilik yaşı ile ilgili düzenlemeler sonucunda yaşam beklentisi içerisinde emekli aylığı alınacak dönemin erkeklerde 14 yıl, kadınlarda ise 21 yıl. Emeklilik yaşı ile ilgili düzenlemelerimiz tam olarak 2048 yılında hayata geçtiğinde daha başarılı sonuçlar elde edilecek. Emekli aylığı alan 65 yaş altı kişilerin ülkemizde toplam emeklilik aylığı alanların sayısına oranını yüzde 70, 2011 yılında bu oran yüzde 60'tı. 2048 yılından itibaren hem kadın ve erkek için 65 yaş olarak belirlendi. Böylece erken yaşta emeklilik sorunu aşılmaya çalışıldı.

-Ama daha çok emekli olacak. 2012 yılında yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 7,5, 5,7 milyon, 2023'te 8,6 milyon, 2050'de 19,5 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Doğurganlık hızına baktığımızda 2012 yılında 2.1, 2050 yılında ise bu oranın 1.8'e düşeceği tahmin ediliyor. Dolayısıyla aktif pasif oranı 1.9. Genç nüfusun artması son derece önemli. Aksi taktirde, şu anda pozitif yönde gelişen göstergelerimiz 2040'lı yıllardan itibaren tekrar negatif seyir halini alacak. Ülke olarak acil tedbirler alınması gerekiyor ve Başbakanımızın talimatı ile bazı tedbir paketleri üzerinde çalışmalar yürütülüyor.

-Çalışma hayatı bakımından size en fazla gelen şikayet ne? Şu anda emekli olma süreleri ile ilgili gelen talepler var, başvurduktan sonra sürecin uzaması ile ilgili şikâyetler olabiliyor. Ancak geçmişle karşılaştırıldığında çok iyi seviyelere gelindi, ortalama 20 günün altında emekli aylığı bağlanıyor. Bilişim altyapısında yapmış olduğumuz reformlarla birkaç yıl içerisinde bu süreci bir güne kadar düşüreceğiz.

"9 MİLYON KAYITDIŞI ŞİKAYETİ YAPILDI"
2008'den itibaren kayıt dışı isdihdamla ilgili 9milyon şikayet aldıklarını belirten İlhan, “Yapılan çalışmalarla kayıt dışı istihdam oranı 2013 ocak ayında yüzde 36.2'ye düştü” dedi

-Türkiye sosyal güvenlikte gelir- gider dengesi açısından ne zaman ideal olan noktaya gelebiliriz? Kurum olarak yapmaya çalıştığımız temel şey sistemi aktüeryal açıdan sürdürülebilir kılmak. Giderlerimizi temel olarak emeklilere yaptığımız ödemeler ve sağlık harcamaları oluşturuyor. Sağlığa erişimde kat ettiğimiz muazzam seviye de göz önünde bulundurulduğunda -ki dünyada sağlık teminat paketi en geniş ülkeyiz- söz konusu iki alandan kesintiye gitmemiz veya geri adım atmamız mümkün değil. Dolayısıyla gelir ayağımızı sürdürebilir kılmamız gerekiyor. Bunu da kayıt dışı ile mücadele ile elde etiğimiz başarıyı sürdürerek sağlayacağız. İstihdam oranlarımız arttığında ve kayıt dışılığı makul bir seviyeye çektiğimizde açıklar büyük oranda kapanmış olacak.
-Sosyal güvenlik açığı ne kadar şu anda?
2012 yılında SGK giderlerimiz 160 milyar 223 milyon TL iken gelirlerimiz 142 milyar 929 milyon TL. 2009 yılında açıklarımızın GSYİH'ya oranı yüzde 3.01 iken, 2012 yılında yüzde 1.21 olarak gerçekleşti. Dolayısıyla açık giderek azalan bir seyir takip ediyor. Reformun etkilerini daha orta ve uzun vadede beklerken, olumlu etkilerini biraz daha erken aldık, trend o yönde. İstanbul'da sağlık sistemleri ile ilgili katıldığım uluslararası toplantıda, diğer ülkelerden gelenler, "acaba gelip Türkiye'de mi hizmet sunmaya başlasak" gibi bir noktaya geldiler.
-Kronik sorun kayıt dışı istihdamla ilgili son durum ne? Diğer kurumlarla ciddi bir işbirliği içindeyiz, 60 ayrı kurum ve kuruluşla protokoller imzalandı. Bu amaçla 10 ve üzeri işçi çalıştıranlarla ilgili ücretlerin banka kanalıyla ödenmesi uygulamasına geçildi. Alo 170 Kayıt dışı İstihdam Hattı faaliyete geçirildi. Bu hattımıza 2008 yılından bu yana 9 milyon çağrı geldi. Şu an itibarıyla iki ilimizde çağrı merkezimiz var, üçüncüsü yakında açılacak. Ayrıca her ilde Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Servisleri kuruldu.2008 yılından itibaren yapılan çalışmalar neticesinde, bir milyon 517 bin 186 kişi ve 94 bin 588 iş yeri kayıt altına alındı. Kayıt dışı oranlarında ciddi bir azalma var. 2000'li yılların başında yüzde 50'lerde olan kayıt dışı istihdam oranı 2013 Ocak ayında yüzde 36.2'ye kadar düştü. Hedefimiz bu oranı yüzde 15'e çekmek.

MOBBİNG İÇİN CEZA DÜZENLEMESİ YOLDA

-İlk kadın SGK Başkanısınız. Kadınlar üst düzey noktalara gelene kadar çok zorluk çekip, sıkıntı yaşıyorlar ama geldikten sonra başarı karşılaştırması yapıldığında aslında erkeklerden daha başarılı oldukları gözlemleniyor. Ama tabii ki buralara gelene kadar birtakım sıkıntılar yaşanıyor.

- Kadınların iş yaşantısında en çok karşılaştığı sorunlardan birisi mobbing, mesela siz mobbinge uğradınız mı? Evet, mobbinge uğradığımı düşünüyorum. Mobbing sadece kadınların maruz kaldığı bir şey değil, erkekler de maruz kalabilir. Burada önemli olan kişilerin bu sürecin farkında olup hızlı bir şekilde tedbir alabilmeleri. Psikolojik etkileri açısından eğer geç kalınırsa kişiler ve çevresindekiler açısından yaralayıcı etkiler bırakabiliyor. Bilinçli bir şekilde mücadele etmek gerekiyor. Kamu kurumları arasında ilk kez mobbing komisyonunu SGK'da oluşturduk. Ben başkan yardımcısıyken, o komisyonun da başkanıydım. Aslında mobbing yeni bir kavram ve Türkçe değil. Henüz bunun ne olduğunu bilmeyen bir çok kişi var. Bir şeyler yaşıyor ama yaşadıklarını isimlendiremiyor bu sebeple çözüm noktasında sıkıntılar oluyor.

-Mobbingin çalışanlar üzerinde ne gibi etkileri var? Fiziksel şiddetle karşılaştırdığımızda, fiziksel şiddet görünür bir şey olduğu için daha çok dikkat çekiyor, gözle görülebildiği için de daha çabuk yankı uyandırıyor. Mobbing ise, işyerinde sistematik olarak uygulanan psikolojik taciz olarak tanımlanan bir kavram. Sistematik taciz neticesinde psikolojik şiddetin etkileri fiziksel şiddetten daha ileri boyutlarda olabiliyor. İnsanlar tedavi görmek, işi bırakmak zorunda kalabiliyor. Kendi psikolojik sağlığını etkilediği gibi tüm ailesinin ve çevresinin sağlığını da etkiliyor. Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde ciddi bir farkındalık oluştu.

-Mobingin bir yaptırımı var mı?
Türkiye olarak yaptırım yönünden hâlâ eksik noktalarımız var. Şu anda caydırıcılık yöntemlerini kullanıyoruz, diyalogla ikna etme, kişilerin yer değişikliğini sağlayarak en azından geçici de olsa çözüm üretme yollarını deniyoruz. Ceza Hukuku açısından üzerinde çalışılması gereken bir konu. Bununla ilgili çalışmalarımızı yürütüyoruz. Ceza noktasında da eğer birtakım tedbirler alabilirsek ciddi bir ilerleme kaydedebiliriz.
-İlaç harcamalarında son durum nasıl? İlaçla ilgili çok yönlü tedbirler alıyoruz. Bir tanesi de ilaç kullanımını daha bilinçli hale getirmek. 2012 yılında bin hanede anket yapıldı, şimdi 26 ilde 10 bin hanede anket yapılması planlanıyor. İlk yapılan çalışmanın sonucunda Türkiye genelinde her evde ortalama 10,6 kutu ilaç bulunduğu tespit edildi, 18 milyon hanede yaklaşık 190 milyon kutu ilaç bulundu. Hanedeki ilaçların yüzde 88'inin reçeteli olarak temin edilmiş, dolayısıyla kurumumuz tarafından bunların ödemesi yapılmış. Bu ilaçların yüzde 8,1'inin son kullanma tarihi geçmiş. Yani, 15,4 milyon kutu ilacın son kullanma tarihi geçmiş. İlaçlar tıbbi atık konteynerlarına değil çöpe atılıyor. Hane başına atılan ilaç sayısı ortalama 2 adet. Dolayısıyla gereksiz yanlış ilaç kullanımlarının önüne geçilebilirse, sağlık alanında yaptığımız gereksiz harcamaların önüne geçmiş olacağız. Sadece hastaneler ve eczaneler yönüyle değil, vatandaş açısından yani talebi kontrol etmek açısından da birtakım tedbirler alıyoruz, akılcı ilaç kullanımı kampanyasını sürdüreceğiz. Doktora erişim açısından bakıldığında vatandaşımız yılda 2 kez doktora giderken şu anda bu 7 civarında sağlanıyor. İlaç kullanımında rakamlar artıyor ama birden bire yükselişler yok. 45 milyar sağlık bütçemizin üçte biri ilaç harcamalarına gidiyor. Kontrol altında tutulması gereken bir rakam.

-Gündeme gelecek yeni bir projeniz var mı? E-reçeteye geçtiğimiz yeni sitemde vatandaşlara numara veriliyordu vatandaşlar ise bu numarayı kaybedebiliyordu. Artık hastanede reçete yazıldığı anda verilen numarayı mobil telefonu olanlara SMS ile göndereceğiz. 42 ilde uygulamaya başladı, çok kısa bir süre içerisinde tüm Türkiye'de hizmete girecek. Hekimin bilgisi dışında reçete yazılmasının önlenmesi amacıyla e-reçetede başlatılan e-imza uygulaması, optik ve şahıs ödemelerinde de hasta alt bezi, işitme cihazı gibi ödemelerde de yapılacak. 2013 yılı sonunda uygulamaya konacak olan e- işyeri uygulaması ile iş yeri bildirgeleri elektronik ortamda verilebilecek. İşverenler bütün bildirimlerini tek bir şifre ile yapabilecek. Ayrıca biyometrik kimlik doğrulama sistemi olarak adlandırılan avuç içi damar uygulaması üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Test çalışmalarını tamamladık ve pilot çalışmalarını 20 ilde yürüttük. Eylül ayında özel hastanelerde uygulamaya geçilmesi planlanıyor. Avuç içi damar izi şeklinde olabildiği gibi parmak damar izi şeklinde de uygulanabilecek. Bu uygulama suiistimalleri önlemek açısından oldukça önemli. Kişi hastaneye gittiğinde avuç içi damar izi alınacak, bizim depolama merkezimiz olacak, ondan sonra kişi hastaneye gittiğinde de biz aynı kişinin gidip gitmediğini, kaç defa gittiğini takip etmiş olacağız.

Kaynak: Bugün

YORUMLARI GÖR ( 0 )
Mynet’te En Çok Takip Edilen Hisseler
Hisse

En Çok Aranan Haberler