Merkez Bankası verilerine göre, son 3 haftada döviz hesapları 7,1 milyar dolar artış kaydetti.Türkiye’de ekonomi yönetiminde yapılan değişiklikler ve 'reform' söylemlerine rağmen, vatandaşlar dövize yatırım yapmaktan vazgeçmiyor. Merkez Bankası tarafından açıklanan 20 Kasım haftasına ait para ve banka istatistiklerine göre, yurt içinde yerleşik yatırımcıların bankalardaki döviz hesabı 2 milyar 386 milyon dolarlık artış kaydetti. Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alındığı 6 Kasım’dan bu yana ise döviz hesaplarındaki artış 7,1 milyar dolara ulaştı.
Vatandaşların döviz hesaplarındaki toplam tutar 228 milyar 164 milyon dolar ile rekor kırarken, Türkiye’deki toplam döviz hesapları ise 256 milyar doları aştı. Böylelikle yurt içi yerleşiklerin bu yıl aldığı döviz miktarı 34 milyar dolara ulaşmış oldu.
Peki Türkiye'de dövize olan talebin nedeni ne?
"Ekonomiye güvensizlik sürüyor"
DW Türkçe’ye konuşan ekonomistlere göre, dövize talebin en önemli nedeni yüksek enflasyon ve Türk Lirası’na (TL) olan güvensizlik. Yeditepe Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, son birkaç haftada TL'nin yabancı para birimleri karşısında yüzde 3-4 düzeyinde değer kazandığına, buna karşın dövize yönelimin sürdüğüne işaret ediyor.
"İnsanlar enflasyona karşı korunmaya çalışıyor"
Hem tüketicilerin hem de şirketlerin Dolar ve Euro almaya devam ederek ekonomiye güvenmediklerini bir kez daha gösterdiğini dile getiren Prof. Ulusoy, "İnsanlar da kurumlar da Türkiye’deki yüksek enflasyondan kendini korumaya çalışıyor. Hükümetin attığı adımlar ise güven oluşturmaya yetmiyor" diye konuşuyor. Toplumda dövize olan talebin bu şekilde artıyor olmasının ekonomi açısından sürdürülemez olduğunu vurgulayan Veysel Ulusoy, şunları söylüyor: "Parayı parayla tedavi etmeye çalışmak çok tehlikeli bir yöntem ekonomi açısından. Üstelik dolardaki oynaklık da devam ediyor. Bakıyoruz, bir günde yüzde 2-3 değer kaybediyor, ertesi gün yüzde 3-4 değer kazanıyor. Bu denli inip çıkan bir kur seviyesi, makro dengelerin bozukluğundan kaynaklanıyor."
Kasım ayı başında önce Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması, ardından Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa etmesi ile ekonomi yönetimi yeniden oluşturulmuştu. 6 Kasım’da 8,50’yi geçen dolar kuru, değişen ekonomi yönetimi ve 19 Kasım’daki 475 baz puanlık faiz artırımı sonrasında 7,50 seviyelerinin altına kadar gerilemişti.
Atılan adımlar işe yaramadı mı?
Özellikle son 3 haftada atılan adımlar, piyasalarda yeniden bir 'güven' algısının yaşanmasına neden olmuştu. Kasım ayı başında öncelikle TCMB bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası’nda bankaların borç alabilme limitleri sıfırlandı. Ardından daha önce esnetilen swap limitlerinde ikinci bir düzenleme hayata geçirildi ve TL satım yönünde vadesine 7 gün kalan işlemler için limit yüzde 2’den yüzde 5’e, vadesine 30 gün kalan işlemler için yüzde 5’ten yüzde 10’a, vadesine 1 yıl kalan işlemler için yüzde 20’den yüzde 30’a çıkarıldı. Türkiye’nin risk priminin Kasım ayı başından bu yana 558 puandan 380 puana kadar gerilemesini fırsat bilen Hazine ise, Temmuz 2018’den beri ilk kez 10 yıllık tahvil ihracı yaptı. İhraç miktarı toplam 2,25 milyar dolar olarak gerçekleşirken, tahvilin yüzde 40’ı İngiltere, yüzde 19’u ABD, yüzde 17’si diğer Avrupa ülkeleri, yüzde 15’i Türkiye ve yüzde 9’u diğer ülkelerdeki yatırımcılara satıldı.
'Reform' söylemine güven azaldı
Ancak son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 'ekonomide ve hukukta reform' söylemlerine olan inancın zayıflaması ve dövize talebin artması, dolar kurunu yeniden 8 TL seviyelerine kadar çıkardı. Ekonomistlere göre TL’ye güvenin artması, uluslararası yatırımcıların yeniden yüzünü Türkiye’ye çevirmesi ve enflasyon, işsizlik, cari açık gibi kronik sorunların hafifletilmesi için çok daha kapsamlı ve güven veren bir yol haritasına ihtiyaç var. Bu konuda karar vericiler tarafından yapılan açıklamalar umut verse de, ekonominin aktörleri vaatlerden çok aksiyon görmek istiyor.
"Türkiye en yüksek borç riskine sahip 3 ülkeden biri"
Daha faiz artırılmadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yeni ekonomi yönetiminden gelen 'piyasa dostu' açıklamalarla dolar kurunun 8,50’den 7,70’e düştüğüne işaret eden Alnus Yatırım Araştırma Müdürü Yunus Kaya, faiz artırımı sonrasında dolar kurundaki düşüşün bir miktar daha devam etmesine rağmen kalıcı olamadığını söylüyor.
Merkez Bankası’nın 20 Kasım haftasına ait yabancı para mevduatı verilerinin de gösterdiği gibi dövize olan talebin artarak devam ettiğini dile getiren Yunus Kaya, "Yalnızca son birkaç günde 1,5 milyar dolarlık yeni alım yapıldığını görüyoruz" diyor. Dövize olan aşırı talebin önemli nedenlerinden birinin de Türk şirketlerinin yüksek dış borcu olduğunu kaydeden Kaya, "Gelişmekte olan ülkelerin 1 yıl içinde vadesi dolacak 4 trilyon dolarlık borcunun yüzde 17’si döviz cinsinden ve bunu ödemekte en çok zorlanacak ülkelerin başında Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Türkiye de var" diyor.
"Yabancı sermaye çıkışı devam ediyor"
Bir yandan Türk Lirası değer kaybederken, diğer yandan Türkiye’den yabancı sermaye çıkışı da devam ediyor. Yunus Kaya, 2020’nin ilk 10 ayında Türkiye piyasalarından çıkış yapan yabancı sermaye miktarının 13 milyar doları aştığına dikkat çekiyor. Merkez Bankası’nın net rezervlerinin uzun süredir ekside olduğunu hatırlatan Kaya, "Hem Merkez Bankası hem kamu bankaları kurdaki yükselişi durdurmaya çalışırken, son 1 yılda 120 milyar dolarlık döviz satışı yaptılar. Ama şimdi dövize ihtiyacımız olduğunda ne yapacağız sorusu hala yerinde duruyor" şeklinde konuşuyor. Kaya, yabancı sermayeye Türkiye’ye çekebilmek için Merkez Bankası’nın Aralık ayında bir faiz artırımı daha yapabileceğini de sözlerine ekliyor. Merkez Bankası’nın faiz artırımı yapıp yapmayacağına karar vereceği bir sonraki Para Politikası toplantısı, 24 Aralık tarihinde gerçekleştirilecek.
Aram Ekin Duran
©Deutsche Welle Türkçe