Bankacılar, gelişmiş ülkelerde yaşanan ve giderek yayılma potansiyeline sahip olan krizin yaratacağı muhtemel bir ekonomik yavaşlamadan dolayı kredi hacimlerinde, karlılıkta ve faiz oranlarında durağan bir görünüm, yurtdışı kaynak bulma ve yabancı sermaye imkanlarında daralma, bankacılık sektörünün riskliliğinde artma, diğer taraftan TÜFE ve bütçe açığında iyileşme beklenildiğini düşünüyorlar.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu(BDDK), 'Bankacılık Sektörü Yönetici Kesimi Beklenti Anketi - Ekim 2008' sonuçlarını açıkladı.
Doksan üst düzey banka yöneticisi tarafından cevaplanan Ekim-Aralık 2008 dönemi Bankacılık Sektörü Yönetici Kesimi Beklenti Anketi sonuçlarına bakıldığında, bir önceki ankette yer alan siyasi gelişmelerden kaynaklanan belirsizliklerin önemli ölçüde kalktığı, katılımcıların beklentilerini ağırlıklı olarak uluslararası finansal ve ekonomik gelişmelerin etkilediği göze çarptı. Bilindiği üzere, ipotekli konut finansmanı sisteminde yaşanan sorunlar nedeniyle ortaya çıkan finansal kriz, başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkede finansal kuruluşların iflas etmesine, resmi otoritelerin kontrolüne geçmesine, devlet yardımı almasına veya diğer finansal kuruluşlara devredilmesine ya da bunlarla birleştirilmesine neden oldu. Küresel krizin ülkemiz ekonomisi ve finansal sektörü açısından iki önemli etkisi olabileceği değerlendirildi.
Bunlardan ilki uluslararası piyasalardan sağlanan fonların önemli ölçüde azalması ve maliyetlerinin yükselmesi olarak gösterildi. İkincisi ise küresel çapta ve özellikle ihracatımızın büyük kısmını gerçekleştirdiğimiz Avrupa’da yaşanacak bir ekonomik durgunluğun ülkemiz ekonomisini de benzer şekilde yavaşlatması oldu.
Anket değerlendirmesinde şöyle devam edildi: "Eylül ayı son haftası itibariyle cevaplanan anket sonuçlarına bakıldığında beklentilerin yukarıdaki değerlendirmeler çerçevesinde olduğu görülmektedir. Özellikle kredi hacimlerinde durağan bir görünüm beklenmesi ve takipteki kredilerde, bankacılık sektörü riskliliğinde ve yabancı para fon kaynaklarının maliyetlerinde artış beklentileri uluslararası krizin olası etkilerinin yansıması olduğu düşünülmektedir. Ancak, bütçe açığı, iç borçlanma faiz oranları ve TÜFE oranlarına ilişkin beklentilerde önceki anket dönemine göre iyileşmeler görülmekte, bunda ise enerji ve emtia fiyatlarının düşmesinin etkili olduğu değerlendirilmektedir. Özetle, bir önceki anket döneminde en önemli faktör olarak görülen siyasi gelişmelerin etkisini yitirdiği, sektör yöneticilerinin uluslararası piyasalarda yaşanan krizin, doğrudan ekonomimizden kaynaklanmamakla birlikte, ülkemizi önemli ölçüde etkilemesini beklediği ve bankacılık sektörünün bu muhtemel olumsuz gelişmelerin farkında olduğu görülmektedir.
Makroekonomik göstergelere ilişkin beklentilere bakıldığında, GSMH’da artış beklentilerinin devam ettiği, cari işlemler açığının artacağını bekleyenlerin oranının yüzde 83’ten yüzde 74’e, bütçe açığında artış bekleyenlerin oranının yüzde 64’ten yüzde 49’a , TÜFE’de artış bekleyenlerin oranının yüzde 89’dan yüzde 44’e, iç borçlanma faiz oranlarında artış bekleyenlerin oranının yüzde 89’dan yüzde 46’ya gerilediği, ABD dolar kuru ve reel sektör finansman gereksinimlerinin artacağını bekleyenlerin oranının ise sırasıyla yüzde 64 ve yüzde 66 ile bir önceki anket döneminden çok farklılık göstermediği görülmektedir. Ankette, GSMH’nin yıl sonunda bir önceki yıl sonuna göre durumu sorulmakta olup, yılın ilk 3 çeyreğinde büyüme sağlanmış olması nedeniyle, büyüme beklentisi Temmuz dönemi anketine göre bir miktar düşüşe rağmen (yüzde 79 - yüzde 73) devam etmektedir. Cari işlemler açığına ilişkin beklentilerde görülen hafif iyileşmenin döviz kurunda beklenilen artış ile paralel olduğu fakat ekonomik durgunluğa bağlı olarak ihracatın azalma ihtimali nedeniyle çok fazla iyileşmediği, bütçe açığı ve TÜFE artış beklentisindeki büyük düşüşün enerji ve emtia fiyatlarındaki azalışlardan ve talep azalmasına ilişkin beklentilerden kaynaklandığı, iç borçlanma faiz oranlarında düşüş beklentilerindeki artışın ise dünya genelinde görülen faiz indirimlerinin ülkemiz için de beklenildiği şeklinde değerlendirilmektedir.
Faiz oranlarının sorulduğu sorularda hem fon kaynakları açısından hem de krediler açısından YTL bazında faiz oranlarında artış beklentilerinin yerini “aynı kalma” yönünde beklentilere bıraktığı, yabancı para kaynaklara ilişkin faiz oranlarında ise artış beklentilerinin artarak devam ettiği görülmektedir. Buna göre, artacak beklentisine sahip katılımcı oranı 3 ay vadeli YTL mevduat faiz oranında yüzde 48, TCMB bankalar arası para piyasası kısa vadeli faiz oranında yüzde 29 seviyesine gerilemiş iken, 3 ay vadeli DTH faiz oranında yüzde 62 ve bankaların yurtdışı borçlanma faiz spreadinde ise yüzde 84 seviyesindedir.
Kredilerin faiz oranlarında da ticari krediler hariç olmak üzere ağırlıklı olarak aynı kalacak yönünde olan beklenti hâkimdir. Aynı kalacak beklentisine sahip katılımcı oranı konut kredilerinde yüzde 49, diğer tüketici kredilerinde yüzde 46, ticari kredilerde yüzde 31, kredi kartlarında ise yüzde 72 seviyesindedir. Ticari kredi faiz oranlarında artış beklentisine sahip katılımcı oranı bir önceki anket döneminde yüzde 91 seviyesinde iken bu anket döneminde yüzde 63’e gerilemiştir.
Kredi hacimlerine ilişkin sorularda hem nakdi hem de gayri nakdi kredi hacimlerinde artış beklentilerinin önemli ölçüde düştüğü buna karşılık tüketici kredilerinin toplam krediler içerisindeki payının ise geçen anket dönemine göre bir miktar yükselme gösterdiği (yüzde 40 - yüzde 48) görülmektedir. Artış beklentisine sahip katılımcı oranı konut kredilerinde yüzde 31, taşıt kredilerinde yüzde 20, ticari kredilerde yüzde 52, kredi kartlarında yüzde 69 seviyesindedir.
Kredi hacimlerini etkileyebilecek faktörlerin sorulduğu sorularda ticari kredilerin yüzde 69 oranında uluslararası piyasalardaki gelişmelerden en fazla etkilenebileceği, bireysel kredilerin ise bir önceki anket döneminde olduğu gibi tüketim talebindeki artma/azalma faktöründen etkilenebileceği ifade edilmiştir.
Bankacılık sektörü aktif büyüklüğüne ilişkin artış beklentisine sahip katılımcı oranı bir önceki anket dönemine göre (yüzde 82) bir miktar düşüşle yüzde 63 olarak gerçekleşmiştir. Sektörün karlılığına ilişkin beklentilerde ise katılımcıların yüzde 46’sı karlılığın aynı kalacağını, yüzde 11’i artacağını, yüzde 42’si ise azalacağını belirtmiştir.
Karlılığın artacağını bekleyen katılımcı oranı anketin yapılmaya başlanıldığı Ekim 2005 döneminden beri en düşük seviyededir. Karlılığı etkileyebilecek en önemli faktör olarak da yüzde 61 oranında faiz marjındaki değişmeler gösterilmiştir.
Anket katılımcılarının yüzde 78’i en fazla artış göstermesini bekledikleri fon kaynağı olarak mevduatı göstermiştir. İkinci sırada yüzde 14 ile para piyasaları, üçüncü sırada yüzde 6 ile özkaynaklar gelmektedir. Yurtdışı kaynaklı kredilerin en önemli kaynak olarak görülme oranı yüzde 0 olarak gerçekleşmiştir. Aynı şekilde, bankacılık sektöründeki yabancı sermaye payına ilişkin artış bekleyenlerin oranı yüzde 18’e gerilemiştir. Ağırlıklı beklenti yüzde 86 oranında yabancı sermaye payının aynı kalacağı yönündedir.
Bankacılık sektörünü en fazla etkilemesi beklenen faktörlerin sorulduğu soruda katılımcılar yüzde 77 oranında makroekonomik gelişmeleri en önemli faktör olarak gördüklerini ifade etmişlerdir. Bir önceki anket döneminde katılımcıların en önemli gördüğü faktör siyasi gelişmeler olarak gerçekleşmişti.
Sektörün riskliliğine ilişkin soruda ise yüzde 26’sı önemli ölçüde olmak üzere katılımcıların yüzde 91’i riskliliğin artacağını beklediklerini ifade etmişlerdir. En önemli risk kaynağı olarak ise sırasıyla katılımcıların yüzde 41’i kredi riskini, yüzde 36’sı likidite riskini, yüzde 18’i faiz riskini gördüklerini belirtmişlerdir. Bu çerçevede, bankacılık sektörüne olan güveni en fazla etkilemesi beklenen unsur olarak katılımcıların yüzde 63’ü yabancı sermaye girişindeki değişimi göstermiştir.
Anket sonuçlarından, gelişmiş ülkelerde yaşanan ve giderek yayılma potansiyeline sahip olan krizin yaratacağı muhtemel bir ekonomik yavaşlamadan dolayı kredi hacimlerinde, karlılıkta ve faiz oranlarında durağan bir görünüm, yurtdışı kaynak bulma ve yabancı sermaye imkanlarında daralma, bankacılık sektörünün riskliliğinde artma, diğer taraftan TÜFE ve bütçe açığında iyileşme beklenildiği sonuçlarına ulaşılmaktadır."