İSTANBUL (AA)- Yalova Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Baki Demirel, Merkez Bankası’nın amaç bağımsızlığının olmadığını belirterek, “Çünkü Merkez Bankası hesap verir. Dolayısıyla amaç bağımsızlığı olmaz. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar ile büyümeye bakar. Esas ticaret araç bağımsızlığıdır. Araç bağımsızlığı aktifleri yönetebilme becerisidir. Aktifleri yönetebilme becerisinde 3 temel baskı vardır. Bunlardan biri dışşal baskınlıktır.” dedi.
Yeditepe Üniversitesi İnan Kıraç Konferans Salonu’nda “Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Yolları” başlıklı çalıştay gerçekleştirildi.
Çalıştayda, Türkiye’deki finansal piyasalar ve finansal piyasaları etkileyen ekonomik sorunlar, “Kurumsal Yönetişim ve Ekonomik Kalkınma”, “Makro Ekonomik Görünüm”, “İstihdam ve Gelişme”, “Gayrimenkul Sektörü ve Sorunları”, “Para ve Maliye Politikaları”, “Finansal ve Ekonomik Büyüme”, “Tarım Ekonomisi ve Tarım Politikaları” ve “Teknolojik Gelişmeler” gibi başlıklar altında incelendi.
Çalıştayda konuşan Doç. Dr. Baki Demirel, hangi kur sisteminde bağımsız kur politikasının uygulanabilirliğine ve bunların koşullarının neler olduğuna değinerek, hem döviz kurunda istikrar hem bağımsız para politikası isteniyorsa o zaman sermaye kontrollerinin geçilmesi gerektiğini belirtti.
Demirel, yabancı sermaye kontrolleri geçilemediğinde kurda istikrardan vazgeçilmesi gerektiğini dile getirerek. “Bu aslında eşkenar üçgendir. Yani bir politikayı bırakıp diğer politikadan vazgeçeceğiz. Fakat, 2016 yılında Çin Merkez Bankası’ndan çıkan bir çalışmaya göre aslında İmkansız Üçgen’in eşkenar olmadığını söyleniyor. Esnek kur sisteminin uyguladığını söylese bile aslında öyle bir noktada ki bu ülkeler esnek kur sistemini uygulayamıyor. Döviz kuruna sürekli baskı yapıyor.” diye konuştu.
Merkez Bankası’nın amaç bağımsızlığı olmadığını aktaran Demirel, şunları kaydetti:
“Çünkü Merkez Bankası hesap verir. Dolayısıyla amaç bağımsızlığı olmaz. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar ile büyümeye bakar. Esas ticaret araç bağımsızlığıdır. Araç bağımsızlığı aktifleri yönetebilme becerisidir. Aktifleri yönetebilme becerisinde 3 temel baskı vardır. Bunlardan biri dışşal baskınlıktır. Borçluysanız FED’i dinlemek zorundasınız. Eğer şirketleriniz batarsa bankacılık sisteminiz de batar. Dolayısıyla faiz politikasını da düşünmek lazım. Devlet borçlarını parasallaştırırsan enflasyon olmaz. Modern Para Teorisi’nin bize dediği şey bu. Türkiye’de bu uygulanamaz. Çünkü, rezerv paraya sahip değiliz. Egemen paraya sahip değiliz. İki paralı ülkede kamu borçlarını parasallaştırırsan risk alırsın.”
- “Türkiye için PISA testlerinde trendde yukarıya doğru olumlu bir gidiş var”
Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Evren Bolgün de kurumsal yönetişimin şirketlerde ve devlette hesap verilebilirlik, adalet, bağımsızlık ve şeffaflık gibi sebeplerden dolayı önemli olduğunu kaydetti. Bolgün, Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2019 rakamlarına göre Türkiye’nin 139’uncu sırada olduğunu anımsatarak, “Türkiye için PISA testlerinde trendde yukarıya doğru olumlu bir gidiş var. OECD ortalamasının halen altındayız. Fazla öğrenciyi PISA testlerine sokuyoruz ama sonucu o kadar artıramıyoruz.” diye konuştu.
Doğrudan yabancı yatırımlarda, 2005 yılından itibaren, 20 milyar doların üzerine çıkan ve devam eden 3-4 sene bir dönem olduğunu hatırlatan Bolgün, “Küresel krizin gelmesiyle azalıyor sonra 2011’den itibaren tekrar artıyor. 2015 yılından itibaren tekrar azalıyor. Şu anda aldığımız doğrudan yatırımın yarısını gayrimenkulden alıyoruz.” dedi.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe de demokratik sistemlerde 3 temel ayak olduğunu vurgulayarak, “Bu ayakların çok sağlam olması lazım. Bunlardan bir tanesi kurallardır. Kurallar açıktır, şeffaftır. Kurallar herkesin bildiği ve uygun davranmak durumunda kaldığıdır. Herkesi eşit derecede bağlar. Türkiye’de sorunlardan bir tanesi kuralların herkes için şeffaf ve adil bir şekilde uygulanmadığıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Ekonomi Yazarı Özcan Kadıoğlu ise 2002 yılından sonra Türkiye’nin genel performansına bakıldığında, 2003-2008 döneminde Türkiye ekonomisinde ciddi anlamda büyüme ve kalkınmanın olduğunu dile getirerek, “İnsanların gelirlerinde artış vardı. 2008 yılındaki krizden sonra Türkiye’de ve dünyada geri dönüş başladı. 2003-2019 yılları döneminde 2 trilyon 45 milyar dolarlık bir ihracatımız var. Bunun karşılığında 3 trilyon 88 milyar dolarlık bir ithalatımız var. 1,51 dolarlık bir ithalat yapıyoruz 1 dolarlık ihracat yaptığımızda. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66.” ifadelerimi kullandı.