Merkez Bankası Durmuş Yılmaz, enflasyon hedeflerinin yukarı yönlü güncellenmesinin, Merkez Bankası’nın daha gevşek bir politika izleyeceği anlamına gelmediğini belirterek, mali disiplinin sağlanmasının kritik olduğu uyarısında bulundu.
Kısa vadeli faizlerde indirim beklenmemesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, “’Yüksek faiz, düşük kur’ şeklinde bir politika uygulaması da yoktur. Türk parasının değeri amaç değil, sonuçtur” dedi.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Diyarbakır Ticaret Borsası’nda verdiği "Para Politikaları" konulu konferansta, 2001 yılından bu yana enflasyon oranında kayda değer bir düşüş sağlandığını, buna karşın fiyat istikrarının henüz tam olarak tesis edilemediğini kaydetti. Yılmaz, “Türkiye enflasyonla mücadelede 2006 yılında uygulanan güçlü parasal sıkılaştırmadan bu yana, enflasyon sıralamasında 33 ülkeyi geride bırakarak 59. sıraya gerilemiştir. Buna rağmen bugün enflasyonun bulunduğu seviye, fiyat istikrarı hedefimizden uzaktır” dedi.
2006 yılından itibaren enflasyon oranlarının hedefin üzerinde gerçekleştiğine işaret eden Yılmaz, enflasyonla mücadelenin devam etmekte olan bir süreç olduğunu altını çizdi.
Küresel alandaki enflasyon artış sürecine dikkat çeken Yılmaz, Türkiye gibi gıda harcamalarının toplam harcamalar içindeki payının yüksek olduğu ve net emtia ithalatçısı ülkelerin, gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlardan önemli ölçüde etkilendiğini vurguladı. Yılmaz, “Gıda, enerji ve yönetilen/yönlendirilen fiyatlar gibi, para politikasının etki alanı dışında kalan kalemlerin yıllık enflasyona katkısı 2004-2006 arası dönemde yüzde 51 iken, 2008 yılı Mayıs ayında yüzde 70’e yükselmiştir” dedi.
BEKLENTİLERİN FİYATLAMAYI BOZMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ
Merkez Bankası’nın, gıda ve enerji fiyatlarındaki yükselişin ikincil etkilerinin önüne geçmek amacıyla sıkı para politikası uyguladığını belirten Yılmaz, Mayıs ayında politika faiz oranının 50 baz puan yükseltildiğini ve gerektiği takdirde önümüzdeki dönemde de ölçülü faiz artışına devam edebileceğinin açıklandığını anımsattı. Beklentilerdeki bozulmaya işaret eden Yılmaz, “Merkez Bankası, enflasyon beklentilerinde son dönemde gözlenen yükselişin genel fiyatlama davranışlarında bozulmaya yol açmasına izin vermeyecektir” dedi.
KATI POLİTİKA İZLENMEYECEK
Para politikasının orta vadede fiyat istikrarı hedefine odaklandığını belirten Yılmaz, “Ancak içinde bulunulan konjonktür göz önüne alınarak bu hedefe ulaşma süresi ile ilgili katı bir politika izlenmeyecektir. Zira arz şoklarından kaynaklanan enflasyon artışına sert tepki verilmesi iktisadi faaliyette ve göreli fiyatlarda arzu edilmeyen dalgalanmalara yol açabilecektir” açıklamasında bulundu.
Merkez Bankası tahminlerinin, para politikasının temkinli bir duruş gösterdiği bir durumda dahi, enflasyonun yüzde 4 seviyesine ulaşmasının oldukça uzun bir süre alabileceğine işaret eden Yılmaz, enflasyon hedefinin yüzde 4’ten 2009-2011 dönemi için sırasıyla yüzde 7,6, 6,5 ve 5,5’e çekildiğini anımsattı. 2008 hedefinin ise değiştirilmediğini kaydeden Yılmaz, “Para politikasının etkileri açısından kısa sayılacak bir vade için enflasyon hedefinin tahmin edilen rakamla değiştirilmesi, enflasyon hedeflemesinin ‘hesap verme yükümlülüğü’ ana ilkesinin pratik anlamda ihlali anlamına gelen kolaycı bir yöntemdir. Zor fakat yapıcı olan, Merkez Bankası’nın daha önce taahhüt ettiği hedefe neden ulaşamadığı konusunda kamuoyu nezdinde hesap vermesidir” diye konuştu.
REVİZYON OLDU DİYE GEVŞEME BEKLEMEYİN
Enflasyon hedeflerinin yukarı yönlü güncellenmesinin, Merkez Bankası’nın daha gevşek bir politika izleyeceği anlamına gelmediğini vurgulayan Yılmaz, “Aksine, 30 Nisan 2008 tarihli Enflasyon Raporu’nda sunulan tahminler para politikasının bir önceki döneme kıyasla daha temkinli olduğu bir çerçeve içermekte ve temkinli duruşun uzunca bir süre korunduğu varsayımına dayanmaktadır” dedi.
MALİ DİSİPLİN KRİTİK UNSUR
Maliye politikalarının fiyat istikrarına ulaşılması için çok önemli olduğunun altını çizen Yılmaz, “Fiyat istikrarına ulaşılabilmesi için basiretli bir para politikası gereklidir, fakat bu tek başına yeterli değildir. Uygulanan maliye politikaları ve yapısal reform süreci de en az para politikası kadar önem taşımaktadır. Enflasyonun tek haneli seviyelere inmesinde maliye politikalarının katkısı büyük olmuştur. Bundan sonra da fiyat istikrarına giden yolda maliye politikalarının desteği önemli olacaktır. Özellikle mevcut konjonktürde ekonomimizin dayanıklılığını koruması için mali disiplin ve yapısal reformların devamlılığı kritik önem taşımaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
FAİZDE DÜŞÜŞ BEKLEMEYİN
Politika faiz oranını mevcut ekonomik şartların enflasyonla mücadele için gerekli kıldığı seviyenin altına yapay olarak indirerek, faizlerin genel düzeyini arzu edilen seviyelere düşürmenin mümkün olmadığını kaydeden Durmuş Yılmaz, “Böyle bir davranış, gerek enflasyon beklentilerini gerekse geleceğe yönelik risk algılamasını bozacağından, orta ve uzun vadeli faizlerin yükselmesine neden olacaktır” dedi.
Politika faiz oranlarının indirilmesinin, serbest piyasa ortamında belirlenen ve ticari işletmeler ile tüketicilere uygulanan kredi faizlerinin aşağı çekilmesi için yeterli olmadığını belirten Yılmaz, “Örneğin, Amerikan Merkez Bankası’nın Eylül 2007’den bu yana uyguladığı parasal gevşemeye rağmen özellikle risk algılamalarındaki bozulmanın etkisiyle konut ve ticari kredilere uygulanan faiz oranları, yüksek seviyesini korumuştur” dedi.
TÜRK PARASININ DEĞERİ AMAÇ DEĞİL SONUÇTUR
Kurun değerinin, piyasa koşulları altında belirlendiğini, ekonomik ve siyasi tüm politika uygulamalarının sonuçlarını ve beklentilerini yansıttığını anlatan Yılmaz, “’Yüksek faiz, düşük kur’ şeklinde bir politika uygulaması yoktur. Türk parasının değeri amaç değil, sonuçtur. Nitekim, 2001 yılı sonrası dönem incelendiğinde reel faizlerin ve Türk parasının değerinin ters yönde hareket ettiği görülmektedir” diye konuştu.
Büyümedeki yavaşlama ve küresel etkiler nedeniyle risk artışına işaret eden Yılmaz, önümüzdeki dönemde uluslararası likidite koşullarında ve küresel risk iştahında yaşanan bozulma nedeniyle bankaların kredi verme eğiliminde bir yavaşlama beklenmektedir” dedi.
MERKEZ’DE KARA LİSTE YOK
Kredi kartları konusunda gündeme gelen kara liste uygulamasına açıklık getiren Yılmaz, şunları söyledi: “Merkez Bankası’nda ‘kara liste’ diye tabir edilen bir liste bulunmamaktadır. Merkez Bankası’nda bulunan kayıtlar, karşılıksız çeklere, protestolu senetlere ve ferdi kredi ile kredi kartı borçlularına ilişkin bilgilerdir. Bu bilgiler Bankalar tarafından Merkez Bankası’na gönderilmekte ve Merkez Bankası’nda birleştirilerek tüm banka genel müdürlüklerine bilgisayar ortamında dönemler halinde duyurulmaktadır. Bankalara yapılan kredi/kredi kartı başvurularında karşılaşılan kayıtlar, doğrudan Merkez Bankası kayıtları değildir. Bankamızın işlevi, bankalar tarafından yapılan bildirimlerin birleştirilerek bankalara duyurulması ile sınırlıdır.”
KARA LİSTE BANKALARIN KEYFİNE KALMIŞ
Ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin ödenen kayıtlarda 3 takvim yılını, ödenmeyen kayıtlarda ise 5 takvim yılını doldurmuş olanların, Merkez Bankası nezdindeki ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin kayıtlardan silindiğini ifade eden Yılmaz, “Dolayısıyla, Merkez Bankası kayıtlarında ferdi kredi / kredi kartlarına ilişkin 5 yıldan daha eski herhangi bir kayıt yer almamaktadır. Merkez Bankası’nca silinen ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin kayıtların bankalarca da silinmesine yönelik yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kayıtların ilgili bankanın kendi bilgi işlem sisteminden silinip silinmemesi tamamen bankanın kendi kararıdır” dedi.
REEL SEKTÖR BANKACILIK İÇİN KREDİ RİSKİ YARATIYOR
Bankacılık sektörünün, risk oluşturacak bir yabancı para açık pozisyonu taşımadığını kaydeden Yılmaz, “Bankaların yabancı para cinsi net pozisyonları, öz sermayelerine oranla düşük seviyededir. Sermaye yeterlilik oranı yasal sınırın ve Avrupa Birliği ortalamasının (yüzde 12,1) oldukça üzerinde seyretmektedir. Benzer bir şekilde, yabancı para cinsi ve toplam likidite yeterlilik oranları da yüksek seviyesini korumaktadır. Bununla birlikte, reel sektörün yabancı para cinsinden açık pozisyonunun bankacılık sektörü için dolaylı kredi riski oluşturduğu unutulmamalıdır” diye konuştu.