FİNANS

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Uzmanlar piyasalar için ne düşünüyor?

YİĞİT BULUT: İMKB 38000 - 38200 BÖLGESİNDE TEPKİ VERMEYE DEVAM EDİYOR

Değerli yatırımcılar, geçtğimiz hafta ve bu hafta Cuma sabahına kadar paylaştığımız yorumlarda İMKB’nin 38,000-38,200 bölgesinden tepki vermesi gerektiğini tartışmış ve “DOW’un 11,800 ve altını test ettiği dönemde ancak 38,000’i test eden İMKB’nin” aşırı satış bölgesinde olduğunu tespit etmiştik. Bu konu hakkında sizden sorular geldi, ilk etapta bu grafikleri sizlere aktarmak istiyorum…

Yukarıda üst üste konmuş “DOW ve İMKB” grafiklerinde “38,000 bölgesini test edişi ve DOW’un 11,800 altına sarktığı dönemi görebilirsiniz”…

Çıkarım 1: DOW’un 11,800 bölgesine sarkana kadar hatta 11,800 altını seans içinde test edene kadar eldeki teknik verilere göre İMKB’nin 38,000 bölgesinde kalması “normaldir”…Burada iki detay; iç siyasi risk eski denklemi biraz zora sokuyor, İMKB iç siyasi risk ile aşırı satılmış durumda…Diğer detay ise DOW dün gece 12,000’e tam olarak çarptı ve döndü…

İMKB’nin detaylarına gelince

Bu hafta boyunca İMKB’de “aşırı satışa” tepki geldi ve 38,000 alına gitmesi gerekir dendiği bir ortamda İMKB 38,000-38,200 bandından tepki verdi.

Aşağıda “tepkinin rahatlıkla görülebileceği” günlük-5 dakikalık ve 60 dakikalık İMKB-100 grafiklerini bulabilirsiniz…

Bir grafik daha eklememde yarar var. Günlük kapanış grafiği de “aşırı satışa tepkiyi net olarak gösteriyor…

Peki bundan sonra neler olabilir ? DOW 12,000 bölgesinden tepki verdi, dolar-yen 108’i zorluyor, petrol 132 dolar desteğinde…

DOW’da geçtiğimiz haftanın son gününde 12,200 altından tepki verdiğini ve 12,300 üstünde kapandığını gördük. Bu haftaki satışlarda 12,200 altında kapanışlar gereği 12,000 bölgesini test etti…Eldeki veriler DOW’un 12,000 bölgesinden tepki vermeyi denemeye devam edeceğini gösteriyor…

Peki diğer göstergeler?

1- Dolar-yen 108-110 bandını zorlamaya devam ediyor…
2- Brent petrol ve vadeli petrol 132 dolar desteğinde…
3- Uzak Doğu borsaları “artıda”
4- Altın fiyatlarında 870-900 dolar bandı yukarı geçilemedi…

Çıkarım 2: Yurtdışında “soru işaretleri” var ama “aşırı istekli bir satış” eğilimi özellikle DOW’da henüz yok. Daha önce 12,000 altını test ettiği döneme göre daha “sakin kalma” eğiliminde bir yapısı var…Bir ekleme : geçtiğimiz hafta yazdığımız tezi aynen koruyorum; DOW 12,200 üstüne “çıktığı anda” İMKB’de 39,000’e doğru atağın hızlanması gerekir.

Dolara gelince

Cümle çok açık; 1,25 hala kırılmadı ve eldeki veri ile kırılmaz.

Son söz: Geçen hafta herkes çok olumsuzken “borsa 38,000 altına gelmez, dolar 1,25’i geçemez” tezimi paylaşmıştım. Bu hafta borsanın 38,000 bölgesinden tepki vereceğini ve doların 1,25 altın dönme eğilimini aktardım. Hala İMKB 38,000’den dönmeli ve dolar 1,22’yi test etmeli noktasındayım.

**SALİH NEFTÇİ: “TEZGAH FARAZİYESİ” HİÇ DE FENA GİTMİYOR

**

Petrol fiyatlarında bir şeyler tezgahlanıyor olmasında hafta boyunca ısrarlı olduk. Önemli tarih 22-25 Haziran arasıydı. Yani bugünden itibaren başlıyor.

1. Opec özel bir toplantı düzenledi. Petrol fiyatları konusunda felsefi görüşler tartışılacak.
2. Fed faiz toplantısı ise gelecek hafta yapılıyor. Piyasa Fed’in faiz artırmasını bekliyor.
3. Amerikan yönetimi doların değerinde bir yükselme istediğini tüm dünyaya duyurdu
4. Ve bütün bunlara dün Çin de katıldı.
5. Çin petrol ürünlerinde yüzde 18’e varan fiyat artışlarına gidecek. Hemen bugünden itibaren. Önemli çünkü yeni petrol talebinin yüzde 40’ı Çin’den geliyor! Böyle bir karar dünya arz-talep dengesini ciddi biçimde etkiler. (Zaten Amerikalılar da Çin’den bunu istiyorlardı. Şimdi oldu.)
6. Çin bu kararını açıkladıktan sonra petrol fiyatları hızla geriledi. Günlük grafiği aşağıda. 24 saat içinde Brent fiyatları yüzde 3.2 gerilemiş.

“Bu” tahmin bir de tutarsa,

“Petrolde tezgah” başlığıyla geçen 10 gün içinde yazdığımız yorumlar bir tutarsa,

Ne mi olur?

Adamın ömrü uzar!

Bir kaç küçük ipucundan hareketle finansal piyasalarda yaşanabilecek çok büyük bir hareketi yakalamış oluruz.

Bakalım.

Hadi hayırlısı.

“Petrolde Full court pres bekleyin”... Demiştik…
Dün yaşananlar sadece Çin le sınırlı kalmadı. Suudiler daha öne duyurduğumuz gibi petrol üretimini 200 bin varil attıracaklarını anons ettiler.

Üstelik hafta sonunda birde tüketicilerle birlikte bir toplantı yapılıyor.

Benzer propagandalar devam edecektir.

Dikkat ederseniz petrol de gelişmeler tam bizim senaryo çerçevesinde. Aman...petrol de Long yakalanmayın. Bize öyle geliyor ki...Bu adamlar kararlı.

**ALİ AĞAOĞLU : ALTIN, PETROLE “PAYANDA” OLDU!

**

Altın ve petrol elele, adeta dolara karşı. İstatistiki hesaplamalara göre korelasyonlarının yüksek olduğu söylenemiyor. Ancak dönem dönem psikolojik etkileşimleri hayli yüksek.

Özellikle son iki yılda. Aralarında adeta bayrak yarışı var. Birinin bıraktığı bayrağı diğeri alıyor. Ya da bir piyasada işi biten hedge fonlar (yoksa manipülatörler mi desek?) hemen diğerinde bayrağı teslim aldığı yerden “yarışa” devam ediyor. Bir gün altın petrolü, diğer gün petrol altını “gaza getiriyor”.

Petrolün 140 dolara gelmesinin ardında bir çok senaryo var. Senaryolardan biri; “bisiklete binmekten vaz geçip, arabaya binmeye başlayan Çinli” hikayesine dayanıyor. “Bir milyar Çinli aynı anda zıplarsa dünyanın yörüngesi değişir mi?” sorusunun benzeri “bir milyar Çinli arabaya binerse petrol kaç dolar olur” şeklinde değiştirilerek petrol fiyatlarındaki spekülatif harekete “kılıf” bulunuyor.

Ancak dün petrole asıl destek, altın cephesinden geldi. Altın geçtiğimiz günlerde 50 günlük hareketli ortalamasını bir kaç kez denemiş ve kıramamıştı. Ancak dün hem 50 günlük ortalamanın (894.03) hem de düşüş trendini (897.1) yukarı kırdı. (Bu arada altının 915 dolara kadar çıkması mümkün ancak üstü yine zor görünüyor. Aşamaz ise bu kez 815-835 seviyelerine inebilir.)
Altında böylesi bir hareket, petroldeki düşüş ihtimalini azalttı. Ne de olsa her ikisi de “dolara karşı” el ele vermiş durumdalar.

Bir taraftan dünyanın her köşesinde artan petrol fiyatlarına karşı yapılan gösteriler, diğer yanda Çin’den gelen haberler ve belki de en önemlisi ABD’de son 2 aydır petrol ürünlerine olan talebin artışının durduğuna dair gelen (ve hiç bir şekilde bugüne kadar fiyatlanmamış olan) haberler…

Normal şartlarda, yani spekülasyonun (daha doğrusu manipülasyonun) bu denli büyük olmadığı zamanlarda; yukarıdakilerden biri yada ikisi bir araya gelse, fiyatlar gerilemeye başlardı.

Ama olmuyor. Bir taraftan altın “payanda” oluyor, diğer taraftan düşen dolar derken petrolü 90 dolarlara kadar indirecek “kaçınılmaz” düzeltme hep bir şekilde erteleniyor.

Sanki düşüşe çok daha yukarıdan başlasın ki, bugünklü seviyeler bile ileride “makûl” hale gelebilsin diye uğraşılıyor !

Bu da piyasaların “fiyat mühendisliğinin” bir “ürünü” olsa gerek.

Önemli NOT: Bugünkü IMKB 100 kapanışı 38,038’in altında kalır ise haftalık bazda 200 haftalık hareketli ortalamanın altına inecek ki; önümüzdeki günlerde 35,500 ve hatta 32,500’ler konuşulacak demektir.

PROF. DR. HURŞİT GÜNEŞ: YABANCININ BONOYA GÜVENİ HIZLA AZALIYOR
Bir süredir bono faizleri hızla yükseliyor. Üstelik bu yükselmenin nedeni Merkez Bankası’nın faizleri yükseltme eğilimi değil. Çünkü Merkez Bankası böylesi bir eğilimini açıkladıktan sonra faizlerde çok sınırlı bir artış oldu. Demek ki bu tahmin ediliyordu.

Önce enflasyon beklentilerindeki değişime bakalım. Bundan 3 ay önce 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 6 düzeyindeydi. O zaman bono bileşik faizleri yüzde 16 kadardı. Yani reel faizler yüzde 9 düzeyindeydi… Şimdi ise bono faizleri yüzde 21’i aştı. 12 aylık enflasyon beklentileri yüzde 8,8 düzeyine geldiğine göre reel faizler yüzde 12’ye yaklaşıyor. Reel faizlerdeki bu yükseliş elbette ekonomik ve siyasal risklerdeki artıştan kaynaklanıyor.

Önceden başladı
2007 yılının ilk 2 ayında yabancılar 7,3 milyar dolarlık bono almıştı. Fakat yılın geri kalanında yabancılar ürktü ve yılın geri kalanında 9,7 milyarlık bono sattı. Hatta daha açık bir ifadeyle Eylül-Kasım 2007 döneminde (tam 3 ayda) yabancılar 9 milyar dolardan fazla bonoyu satarak döviz aldı. Böylece 2007 yılının tümüne bakıldığında yabancılar net olarak 2,4 milyar dolarlık bono satmış oldu. Merak edilmesi gereken ilk konu yabancılar birden bire Mart 2007 tarihinde böylesi bir karar alması.

Bunun bir nedeni Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan gerginlikler olabilir. Bir diğeri yurtdışında yükselen emtia fiyatlarının enflasyonu kışkırtması olasılığından yabancıların ürkmesi olabilir… Ya da her ikisi..

O dönemde bu dönüş pek göze çarpmadı. Çünkü yerli bankalar bu bonoları kapış kapış aldı. Diğer yandan da Hazinenin borçlanma ihtiyacı azaldığından faizler yukarı gitmedi. Kaldı ki arada yabancıların (Nisanda 1,9; Temmuzda 1,8 milyar dolar) bono alımları oldu.

Bu yıla girdiğimizde tıpkı geçen yıl olduğu gibi yabancılar 1,3 milyar dolarlık bono aldı. Ancak Mart ve Nisan aylarında 3,5 milyar dolarlık bono satıldı. Haliyle bono faizleri yüzde 16’lardan yüzde 21’lere geliverdi. Çünkü bu kez bonolara talep azaldı. Ne oldu da şubat ayında işler değişmeye başladı. Bize kalırsa bunun nedeni küresel. ABD’de konut kesiminde çöküntü yaşanınca gelişmekte olan ülkelerin mali piyasaları da olumsuz etkilendi.

Faizler hızla yükseliyor

Şimdi faizlerin daha nereye kadar tırmanacağı merak ediliyor. Bizce bu tırmanış bir miktar daha sürebilir. Fakat Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarındaki enflasyon verileri (göreli olarak) düşük çıkarsa bono faizleri durulur. Hatta gevşeyebilir. Mamafih biz bunu beklemiyoruz. Artan maliyetler enflasyon verilerine (en azından kısa vadede) yansıyacaktır. Öte yandan kapatma davasının sonucunun yaklaşmasıyla riskler de daha yüksek fiyatlanacaktır. Böylece faizlerde yükselme sürecektir.

Bonolarda faizlerin bu denli yükselmesinin bir nedeninin dış açık, yani kur riski olduğu düşünülebilir.. Ancak bu tam olarak doğru değil. Dikkat edilirse bonolarda çıkış hızla sürüyor ama döviz kurunda aşırı bir oynama gözlenmiyor. Yani yabancılar bonoyu riskli görüyor ama dövizi hala riskli görmüyor. En azından enflasyonun yükseleceği düşünülüyor.

**

İNAN DEMİR: İŞGÜCÜ PİYASASINDA KIPIRDANMA İŞARETLERİ**

Pazartesi günü açıklanan işgücü verileri işsizlikte geçen aya göre mevsimsel bir azalma, geçen yılın aynı dönemine göre ise artış gösteriyor. Hem genel işsizlik oranında hem de tarım dışı işsizlik oranında geçen yıla göre 0.3 puanlık artışlar, işsizliği yüzde 10.7’ye, tarım dışı işsizliği de yüzde 13.4’e taşıdı.

İşsizlik oranının geçen yılın aynı dönemine göre artması yeni bir olgu değil. Ağustos 2007’den bu yana işsizlik oranlarında bu eğilim gözleniyor. Yukarıdaki tabloda özetlendiği gibi son 12 ay içinde çalışma çağındaki nüfus yaklaşık 750 bin kişi artarken aynı dönemde istihdam edilen kişi sayısındaki artış sadece 134 bin; bu, işsiz sayısındaki 95 bin kişilik artışla birleşince işsizlik oranındaki 0.3 puanlık yükselişe ulaşmış oluyoruz.

Bununla birlikte işgücü piyasasındaki kıpırdanma işaretleri de bu sayıların içinde yer alıyor. Aşağıdaki grafikte de görülüyor; istihdam edilen kişi sayısı 2007 sonbaharından itibaren düşüş trendine girmişti. Bu düşüş trendinin dışındaki ilk sayıyı geçen ay gördük, Mart’ta da istihdam artışı geçen aya göre çok hafif de olsa yükselerek devam etti. Bu artışı sürükleyen faktör tarım dışı istihdam artışının yılbaşından bu yana hızlanmış olması; tarım istihdamındaki daralma ise devam ediyor

Son iki aydaki nispeten daha iyimser tabloya rağmen işgücü piyasasına dair iyimser olmak pek kolay değil. Birincisi, işgücüne katılım oranındaki düşüş devam ediyor; son bir yılda çalışma çağındaki nüfus 750 bin kişi artarken işgücüne dahil olmayanlardaki artış yklaşık 520 bin kişi. Zaten işgücüne katılım oranında bu düşüş olmasaydı işszilik oranındaki artış daha keskin olacaktı. Nitekim, iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanları da (İngilizce deyimiyle discouraged worker) işgücüne dahil kabul ederek hesapladığımız işsizlik oranı yüzde 18.3 olarak görünüyor ve bu seviye geçen yılın aynı ayına göre tam 1 puanlık artış ifade ediyor.

Tabii, bu Merkez Bankası açısından bakıldığında iyi haber teşkil ediyor; çünkü işgücüne katılım oranının bu kadar düşük olması, birim işgücü maliyetlerinin dezenflasyona verdiği desteğin devam etmesi anlamına geliyor. Ama sonuçta işsizlik oranının daha hızlı artmasını engelleyen etken, insanların iş bulmaktan umudu kesmiş olması ki bunu iyiye yormak mümkün değil.

İşgücü piyasasına dair iyimser olmayı engellyen diğer etken de büyüme performansı. Derinleşen siyasi belirsizlik ve yükselen faizlerle birlikte yılın geri kalanında büyümenin ilk çeyrekten daha zayıf olacağı görünüyor. Bu koşullar altında işgücü piyasasındaki nispi canlanmanın sürmesi çok zor; Merkez Bankası için iyi ama muhtemel bir erken seçim hazırlığında olan bir hükümet için kötü haber.

DENİZ GÖKÇE: BÜTÇEDE KORKULAN MALİ GEVŞEME HENÜZ YOK!

Yılın ilk beş ayında toplam bütçe açığı 2.1 milyar YTL olmuş. Geçen yılın ilk beş ayında bu rakam 3.3 milyar YTL imiş. Yani Merkezi Hükümetin toplam bütçe açığında küçük de olsa bir azalma söz konusu.

Son on iki ay dikkate alındığında toplam bütçe açığının 12.6 milyar YTL olduğunu görüyoruz. 2007 yılı sonunda bu rakam yaklaşık 14 milyar YTL idi. Yani yıllık olarak da bir azalma trendi var. Ancak bu veriler sadece yılın ilk beş ayını kapsıyor. Yıl sonuna kadar eğilim değişebilir. Üstelik yerel seçimlerin de yaklaşıyor olması bütçe açısından olumsuz gelişmelere neden olabilir. Bu nedenle bütçe rakamlarının önümüzdeki dönemde dikkatle izlenmesi gerek.

Rakamların detayına baktığımızda yılın ilk beş ayında 2007’de 80.1 milyar olan toplam bütçe gelirlerinin 2008’de 84 milyar YTL’ye yükseldiğini görüyoruz. Ancak vergi gelirleri toplam 59.2 milyar YTL’den 70.1’e yükselirken vergi dışı gelirler 20.9 milyar YTL’den 13.9 milyar YTL’ye düşmüş. Bu düşüşün de geçen yıl bir defaya mahsus gerçekleşen Telekom özelleştirmesi ödemesinden kaynaklandığını biliyoruz. Vergi gelirlerindeki yüzde 18.3 oranındaki artış ise olumlu. Enflasyona göre düzelttiğimizde reel yüzde 8.2’lik artış anlamına geliyor. Bu hem ekonomik büyümeye işaret etmesi, hem de devletin vergi toplama performansında gelişme olduğunu göstermesi açısından olumlu bir gelişme.

Giderler tarafına baktığımızda faiz giderlerinin geçen yılın ilk beş ayındaki 23.7 milyar YTL seviyesinden bu yıl 19.6 milyar YTL’ye geriledğini görüyoruz. Zaten bütçe dengesindeki toparlanma da büyük oranda faiz ödemelerindeki azalmadan kaynaklanıyor. Ancak son aylarda artan faiz oranlarının önümüzdeki dönemde faiz giderlerini artıracağını düşünüyoruz. Bunun bütçeye yansıması, 2008 yılını fazla etkilemese de 2009 ve 2010 yıllarında gerçekleşecek.

Canlı Borsa


En Çok Aranan Haberler