Hemen belirtmek istiyorum ki, demokrasilerde darbenin yeri yoktur. Demokrasilerde beğenilmeyen yöneticiler ancak sandıkta değiştirilmelidir. Sandıkta çoğunluğun seçtiği bir iktidarı, siyasi seçimlerle yenemeyip de askeri darbelerle yıkmaya kalkışmak vatana ihanettir.
Ancak, demokrasiyi kullanarak, demokrasi ve cumhuriyet rejimini yok etmeye çalışan siyasi darbelere de karşıyım! Yasama, yürütme ve yargı gücünün birbirinden bağımsız ve tarafsız olması gerekir. İnanç ve adalet başta, her türlü hak ve özgürlüklerin korunduğu demokratik cumhuriyet yapımızı korumak esastır. En kötü demokrasi bile, en iyi darbeden iyidir.
Ne Mutlu Ki, Kandırılanlardan Olmadım!
Yıl 1997 idi. Fetullah Gülen'in emniyet, kaymakamlar, valiler, hakimler, siyasiler, savcılar yani tüm bürokrasi kademeleri olarak devlete nasıl sızacaklarını izah ettiği, orduyu nasıl ele geçireceklerini anlattığı bir videosu yayınlanmıştı. İzleyince tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum. Tam da o sıra eşim ile nişanlı idik. 5 Temmuz tarihinde de evlenme kararı almıştık. Nikah ve düğünümüze gelen tüm konuklarımıza yaşananlar nedeniyle tepkimizi göstermek için Atatürk çerçeveli nikah şekerleri dağıtmıştık.
Yıllar geçti, görüşlerimden hiç şaşmadım. Ama şimdi sesli düşünerek bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum!
Ben o tarihte, izlediklerimden sonra Fetullah Gülen'in sistemli bir şekilde planlı olarak devlet rejimini yıkmaya çalışan bir cemaat lideri olduğunu söylüyordum. Bu güne kadar da her zaman bu görüşümü dile getirdim.
Ben kendi halinde, hiç bir özel istihbarat birimi olmayan, sadece şahit olduğu izlenimleriyle bu tespitleri yapmış bir düz vatandaş olarak, Gülen cemati için bu görüşlerimi korurken, bir çok siyasi ise, askerin Fetullah Gülen'e haksızlık yaptığını ifade ediyorlardı. Muhterem Hoca Efendi şöyle iyi biri, böyle iyi biri diye göz yaşları ve methiyeler dökmediler mi? Ne istedilerse verdik denmedi mi? Cemaate ait dershaneleri için, üniversite sınavlarında sorulan soruları servis yaptıkları ya da bire bir benzerlerini sadece rakamları değiştirip ezberlettikleri medya da konu olmadı mı? Her yerde yaygınlaştırıan dershaneler ile ikili bir eğitim düzeni yaratılmadı mı? Ama bundan ziyade, KPSS'de, askeri lisede, her türlü üniversitede ele geçirilmek ve yaratılmak istenilen kadrolar için sayısız suistimali duymadık, okumadık mı? Her şeyden öte kul hakkının en önemli hak olduğunu bilmesi gerekenlerin bu yaptıkları kul hakkı yemek değil miydi? Ama bunları farketmemiz için bunca zaman mı geçmesi gerekiyordu? İlle de 17-25 Aralık emniyet kalkışmasını, şimdi yaşadığımız hain darbe girişimini mi yaşamamız gerekiyordu?
Ak Parti iktidarı öncesinde sandıkta yok olan eski merkez sağ partilerinin liderlerinin seçimlerden önce Pensilvanya'ya gidip, Gülen'i ziyaretlerini ve sonra da iki partiyi de uzlaşmayıp seçime sokmadıklarını unuttunuz mu?
Türkçe Olimpiyatlarında Gülen'e kendisini artık çok özlediklerini söyleyen mevcut siyasilerimiz değil miydi?.
17-25 Aralık öncesinde KPSS ve diğer her türlü sınavdaki usülsüzlükler yaşanırken akıllar neredeydi? Emniyet, yargı ve milli eğitim içindeki cemaat yapılanması varken, askerin kozmik odasının tüm bilgileri ele geçirilirken bunlara neden göz yumuldu? Polis Akademisine yıllarca usulsüz sınavlarla Gülen cemaatinin yerleştiğini göremeyenler çareyi akedemiyi kapatmakta bulmadı mı? Peki her türlü inanca ve görüşe sahip insanların, bilgi ve liyakat esasına göre değil de, sadece belli görüş ve cemaat esasına göre seçilmesine göz yumarak, bu kadroları ele geçirmesine seyirci kalmak en büyük hatalardan birisi değil miydi?
Zamanında Yüksek Askeri Şüra'da cemaat yapılanmasına karıştıklarından dolayı askerden atılanlar için şerh düşüp bu kararları yanlış bulanlar acaba şimdi bu düştükleri şerhlerden pişman olmuşlar mıdır? Ama ne çare ki, bizler sadece son olanları hatırlayıp, tüm bunların yaşanmasında, Gülen cemaatinin ve benzer cemaatlerin devlet içinde bu denli yapılanmasında hatası, kusuru, ihmali olanları hiç sorgulamıyoruz. Ya bu paralel yapı devleti ele geçirseydi ne olacaktı?
Peki devlette sadece Gülen cematinin yapılanması mı var? Maalesef hayır. Diğer bir çok cemaat yapılanması daha var. Devlet içinde dini yapılanmalara hiçbir şekilde müsade edilmemeli. Yoksa benzer sorunları yine yaşamamız kaçınılmaz olur. İşte bu nedenle devletin laik olması çok önemlidir.
Darbe Teşebbüsü İçinde Darbe!
Ülkemde dün akşamdan beri yaşananlara inanamıyorum. Halbuki güne ne de güzel başlamıştım. Ailem ve arkadaşlarımızla Sığacık'tan kiralık bir tekne ile çıkıp, akşama kadar çok güzel ve pırıl pırıl koyları gezmiştik. Zaten günlerdir ayrı streslerle yeterince yorulmuştuk. Bir günlük kaçamak ile kafa dağıtalım demişken, akşam bir anda haberler gelmeye başlayınca ne oluyor şaka mı bunlar dedim.
Tuhaf Bir Darbe Girişimi!
Ben 1980 darbesini yaşamış gayet iyi hatırlayan biriyim. Benim şahit olduğum ve bildiğim darbeler sabaha karşı herkes elden ayaktan çekildiği sırada, yollar ve trafik boş iken yapılırdı. Dün ise İstanbul'un en yoğun trafiğinin olduğu bir ortamda bu girişim başladı. Yani o tarafikte zaten bir yere gidebilmek bile mümkün değildi.
Benim şahit olduğum darbede asker aynı anda önce siyasi parti liderlerini ve millet vekillerini tutuklardı. Böylece çağrı yapıp, halka hitap etmeleri önlenirdi. Tüm yollar, kavşaklar ve caddeler asker tarafından tutulurdu. O zaman tek kanal vardı. O nedenle hemen tv ve radyo kanallarının yayın merkezlerine el konur ve ekrana çıkan en rütbeli komutan yönetime el koyduk diye bildiriyi okurdu. Her yerde askeri görürdük. Dün ise, hiç bir siyasi parti temsilcisine dokunulmadan, hiç bir tv. kanalına el koymadan sadece tuhaf bir TRT baskını ile bu girişime kalkıldı. Sırası ile tüm siyasiler ekranlardan halka çağrılarını yaptılar. Böylece halkımız da demokrasiye sahip çıkmak için sokağa çıktı. O ana kadar ne olduğunu anlamaya çalışırken, sonra çok az sayıda ve düşük rütbede olan askerlerin karşısına dikildi.
Birkaç uçak ve helikopter ile koca Türkiye'de yönetimi ele geçirmeye kakışmak çok acemi bir darbe girişimi geldi bana. Darbe tecrübesi çok olan askerlerin bunları bilmemesi mümkün mü? Ancak, buna rağmen saatlerce emniyet güçleri de olayları uzaktan izlemekle yetindiler. Sanki onlar da acaba ne oluyor derler gibiydi. Türkiye'nin başkentinin tepesinde, TBMM ve Cumhurbaşkanlığının üstünde bir kaç uçak ve helikopter saatler süren uçuş ve bombalamaları öylece seyredildi. Anında bunlara müdahale edilemez miydi? Hemen kalkacak diğer uçaklarla bu saldırganlığı sürdürenlerin uçak ve helikopterleri düşürülemez miydi? Dünyanın ikinci büyük silahlı gücü Rusya'nın uçağını küt diye düşüren Türkiye nasıl oluyor da siyasi rejimini yıkmaya kalkışan bir kaça askeri hava unsurunu saatlerce izledi anlamak mümkün değil. Ama başkentte, mecliste, bakanlıklarda, ve cumhurbaşkanlığı sarayının güvenliğinde çok büyük bir zaafiyet olduğu kesin.
Semalarda darbecilerin hava unsurları, hatta yakıt ikmal tanker uçakları bile varken, cumhurbaşkanı nasıl oluyor da uçakla bir yerden bir yere gitmeye kalkıyor? Hiç bir askeri danışman bu davranıştaki tehlikeyi görmüyor mu?
Darbeye kalkışanlar ne yayınları, ne sosyal medyayı ne de tlf haberleşmesini kesmiyorlar. Böyle bir askeri müdahale bu kadar plansız nasıl oluyor? Neyse iyi ki de öyle oluyor. Bu sayede darbe gerçekleşemedi. Ama girişimin çapı, şekli ve saatlerce doğru dürüst müdahale edilememiş olmasının bana çok tuhaf geldiğini söylemeliyim.
Ama darbe girişimine karşı çok ağır kalan müdahale, sonrasında çok hızlı bir şekilde yaşanmaya başlandı. Tüm Türkiye'de bir çok komutan ve askeri personel tutuklanmaya başlandı. 3 Bin'e yakın hakim ve savcı görevlerinden alındı. Yüksek yargı üyelerinden, AYM üyelerinden göz altına alınanlar var. Ülkenin bir çok şehrinde tutuklamalar sürüyor.
Sanki, darbe girişimini planlayanlar arasında da bir anlaşmazlık, aniden yapılmasına neden olan bir gelişme yaşanmış da, tutuklanan bir çok komutan askeri darbeye başladıklarından habersiz kalmışlar gibi. Yani ne tarafından bakarsak bakalım anlaşılamayan bir çok noktası olan bir darbe girişimini yaşadık.
Ama yine hemen dikkat çekmek istiyorum; özellikle yargı kademelerinde, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay ve AYM üyeliklerinde yapılan göz altılarda tutuklananların o görevlere gelemesine kimler onay vermişti? Hatta bir çoğu için seçildikleri günlerde de liyakat eleştirileri yok muydu? Görüyorsunuz ki, liyakata bakmadan sadece belli bir inanç için yapılan kayırmalar sonra hakkın peşinde değil, belli bir cemaat liderinin peşinden koşan kadrolar yaratıyor! İşte yaşadığımız tehlikenin en büyük nedeni budur.
Halkın devlete ve demokrasiye sahip çıkması çok güzel. Her görüşten herkes sokaklara dökülerek, bugünün dünyasında ve günümüz Türkiye'sine artık darbelere yer olmadığını tüm dünyaya göstermiş oldular. Ama maalesef eğer görüntü doğru ise kafası kesilen, çivili kemerlerle dövülerek linç edilen asker fotoğrafları ile ortadoğu'daki kafa kesen ISİD manzaralarını ülkemizde yaşatmış olduk. Bunun yapılmasına müsade etmek de demokratik bir hukuk devletine yakışmadı. Suç işleyen, vatana ihanet eden en ağır suç ile yargılanmalı ama bu şekilde halka linç ettirilmesi kontrol edilemeyen görüntüler yaratır.
Ayrıca belki de ne olup-bittiğinden haberi bile olmayan erlere çok üzüldüm. O erler kim? Sizlerin bizlerin askere yolladığımız belki de daha iki-üç aylık asker çocuklarımız. Şimdi en alt rütbedeki erlerimiz komutanları kendilerine şurayı tutun geleni geçirmeyin derse, nasıl sorgulayabilirlerdi ki? Eminim dün gece o erlerin enne-babaları da ekranlarda evlatlarını gördüklerinde gözlerine inanamamış, sabahı edememişlerdir.
Sonuçta darbe girişiminde bulunanlar başarılı olamadılar. Ama darbeye kalkışan hainlere karşı sokağa dökülen halk desteği ile, PKK gibi ülkeye zarar veren teröristlere karşı ülkeyi korumaya çalışırken, yüzlerce şehit veren ordumuzun, yani askerimizin itibarına darbe yapılmış oldu.
Dün olaylarda saatlerce sessiz kalıp müdahale yapılmazken, bugün askeri birlikler emniyet güçlerince basılıp, bir çok birlik komutanı, ve yüksek rütbeli asker isimleri sanki önceden listelenmiş gibi göz altına alındı. Sakallı cüpheli bir grubun askeri birliklerimizin önünde zikir yaptığını gördük. Bunları tüm dünya da izliyor. Şimdi soruyorum, bu sakallı cüppeli zikir yapanlar, tekbir getirerek askeri falakaya yatıranlar çok değil, acaba bundan 4-5 sene öncesine kadar muhterem hoca efendi denen Fetullah Gülen hakkında ne düşünüyorlardı. 5 sene evvel görseler acaba kendisine karşı nasıl davranırlardır?
Din ve inanç kişiye özeldir. Allah ile kulu arasındaki meseledir. Kimsenin üzerinde din ve inanç baskısı kurulması doğru olmadığı gibi, toplumu da dindar, dinsiz, laik, ataist, Müslüman, Hrıstiyan, Musevi diye ayrıştırmak da doğru değildir. Vatandaşlık bağı ile bir ülkeye bağlı olan herkes bir birine eşit haklara sahiptir.
Şimdi Ne Olacak?
Siyasi Yansımaları!
Bu girişime meydan veren 12 Eylül'ün darbe anayasasıdır dendiği için, artık anayasayı değiştirmek isteyenlerin önünde kimse duramayacaktır. Değiştirilen maddeler içinde demokasiye uygun olmayanlar olursa buna gelecek tepkiler de düşük kalacaktır. Halkın verdiği destek onrası, askeri darbeler artık litaratürümüzden tam anlamıyla çıkmıştır. Bundan sonra asker siyasi gerilimlerde sessizliğe bürünecektir. Ama en azından yıllardır süren anayasa değişikliği sonunda muhtemelen olacaktır.
Sadece orduda değil, tüm kamu yapısı içinde yer alan Fetullahçı yapılanmalar çok hızlı bir şekilde temizlenecektir.
Dokunulmazlıkları kalktığı halde savcıların davetlerine uymayan siyasiler, gerekirse zorla savcı karşısına çıkartılacaklardır.
Ülkemiz bu karışıklık içinde yeni terör riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Umarım yeni bir terör saldırısana maruz kalmayız.
Erken Seçim Bekliyorum!
Benim zaten bir şekilde erken seçim olacağı beklentimi biliyorsunuz. Dün yaşananlar maalesef tüm dünya tarafından izlendi. Şimdi dünyaya Türkiye'de demokrasinin kazandığını göstermek zamanıdır. En kısa zamanda bir erken seçime gidilerek, halkın hükümetin ve demokrasinin arkasında olduğu gösterilecektir. Böyle bir seçimde bu yaşananlardan sonra sizce kimin oyu artacaktır? Seçimlerden sonra çok defa tekrarladığım düşüncemi yine tekrarlıyorum. Olası bir erken seçimde iki partinin sandıktan çıkmasını bekliyorum. Bir de bağımsız Kürt millet vekillerinin oluşturduğu bir grup mecliste temsil edilecektir diye düşünüyorum.
HDP'nin kesinlikle baraj altında kalmasını, MHP'nin de büyük ihtimal baraja takılarak AK Parti'nin anayasayı tek başına değiştirecek çoğunlukla meclise girmesini bekliyorum.
Başkanlık Rejimi Hayırlı Olsun!
Eğer böyle bir erken seçim olursa, düşündüğüm gibi yüksek oyu alacak iktidar partisinin ilk uygulaması başkanlık rejimine geçmek olacaktır diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan darbe girişimi sonrasında en güçlü olduğu dönemi yaşayacaktır. Mevcut parlamenter sisteminin manasızlığını yıllardır söylüyorum. Kuralları demokrasiye ve güçler ayrılığı ilkesine uygun olan bir başkanlık rejimi bu parlamenter sistemden daha kötü olmayabilir. Başkanlık rejiminden korkunun temel nedeni kişiye dayalı korkulardır diye düşünüyorum.
Siyasi olarak 2002'den beri mevcut olan iktidar değişmeyecek sadece iktidarın ülkeyi yönetirken kullandığı siyasi rejimin şekli değişecektir. Başkanlık sisteminde de demokrasi ve cumhuriyet aynen korunabilir. Ama tüm güçler sadece başkanın kontrolüne verilir ve başkan mutlak hakim olarak tüm yargılamaların dışında tutulacak olursa, işte o zaman demokrasi ve cumhuriyet rejiminden bahsedilemez. Sayın cumhurbaşkanımızın gücünün zirvesine çıktığı bu dönemdeki tutumu, ülkenin başkanlık rejimine geçişininin kolay ya da bir çok siyasi kavgalarla olmasına neden olabilir. Bakalım hangisi olacak göreceğiz.
Ekonomik Yansıması!
Türkiye tarihinde şahit olmadığımız yeni bir tecrübe daha yaşadık. Meclisimiz kendi silahlı kuvvetlerimizin içinde odaklanmış bir terörist grubun saldırısına maruz kaldı. Bir çok şehit verdik. Dün geceden itibaren tüm dünya tv.lerinde askerin askeri vurduğu, askerin polis ile çatıştığı, halkın askerin önüne set olduğu görüntüler izlendi. Siyasilerin halka sokakları bırakmayın çağrılarını tüm dünya izliyor. Ama tüm bunlara rağmen döviz kurlarında yaşanan yükseliş korkutucu boyutlarda değildir. Birkaç gün içerisinde döviz ve faizde yaşanan yükselişin yeniden normal seviyelerine yani Dolar kurunun 2,90'lar civarına inerek yatışmasını bekliyorum. TCMB da faizlerdeki baskıyı gayet rahat kontrol altına alabilir. Dış dünyada ne faiz ne de kurlar için ekstra bir risk yaratacak bir ortam yok.
Yaşananlar nedeniyle yabancıların Türkiye'ye bakışında korkular oluşabilir. Doğrudan yabancı yatırımlar ötelenebilir. Hatta yabancı yönetici kadrolarının bu ortamda ülkemizde kalmak istememesi nedeniyle mevcut olan yabancı yatırımcılar ülkemizdeki faaliyetlerine bir süre ara vermek zorunda kalabilirler. Ama bir süre sonra siyasi iktidarın gelişmeleri kontrol altına aldığı görülünce yabacıların Türkiye'ye bakışında da düzelme başlayacaktır.
Bu yaşadığımız görüntülerin çok kısa sürede etkilerini silmek yine siyasilere kalıyor. Darbe girişimine karşı ortak takınılan tavrı, bundan sonraki siyasi gündemlerde de gerilim yaratmadan, uzlaşmacı bir tutum izleyerek sürdürebilirlerse, Türkiye önemli bir sınavı, dünyaya demokrasi dersi vererek atlatmış olur. Böylece Türkiye'nin ne Mısır, ne Irak, ne Libya, ne Suriye olmadığı iyice anlaşılır. Umarım bu yaşananların kendiliğinden olmayacağını gören siyasilerimiz, yıllardır bizi parçalamaya çalışan batının bu hayellerini iyice suya düşürecek olgunluğu gösterirler.
Borsaya Yansıması!
Eğer darbe gerçekleşse idi çok sert düşüş yaşanacağı kesin olurdu. Türkiye'nin notları düşürülürdü. Hatta muhtemelen bir süre borsa bile kapalı tutulabilirdi. Yaşadığımız bu darbe girişimi de gelişmiş batı ekonomilerinin kendi ülkelerinde alışık olduğu bir durum değil. Ama sonuç ...Devamı İçin
İnadına demokrasi, inadına cumhuriyet, darbelerin de her türlüsüne hayır diyorum.
NOT: Yazı, 16 Temmuz 21:37'de borsaanalizci.com'da yayınlanmıştır!
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
Twitter: @_Stratejist_