Paul Henley
BBC
Almanya işçi ücretlerini düşük tutarak uluslararası düzeydeki rekabet gücünü korudu, ihracatını sürdürdü ve ekonomik büyümesini pekiştirdi. Ama ülkedeki dar gelirliler, giderek daha da köşeye sıkışmış halde buluyorlar kendilerini.
Iris Heinrich, sosyal sigorta terimiyle bir aufstocker, yani bir ofisin kantininde haftada 30 saat çalışan, bir part time görevli. Aldığı ücret ise kendisi ve ergenlik yaşındaki oğlu için yeterli değil.
Bu yüzden de, hükümetten kira ve diğer giderleri için yardım alıyor. Ama bu yardımları, "bir insan olarak varolmak için yeterli olamayacak düzeyde" diye niteliyor.
Iris Heinrich ile doğum yeri olan Essen'de buluştum. Elinde upuzun bir liste vardı, gelirlerini ve giderlerini sıralamıştı. Hükümetin ısınma, telefon ve mutfak giderlerinin "ne olması gerektiği" konusundaki tavsiyesiyle, kendisinin, herhangi bir lüksten uzak asıl listesi arasında farkları işaretlemişti.
Iris, geçmişte de kısa süreli de olsa, işsiz kalmıştı. O dönemde kendisini çok kötü ve amaçsız hissettiğini, o noktaya bir daha asla dönmek istemediğini söylüyor. Ama sorun, çalıştığı işte yeterince para kazanamaması.
Iris Heinrich, sayıları giderek artan sözleşmeli/kiralık işçiden biri. Parasını çalıştığı kuruluştan değil, iş bulmasına yardımcı olan aracı kurumdan alıyor. Vergi kesildikten sonra cebine kalan para, saat başına 4 euro.
İş mutfak alışverişine geldiğinde, Aldi veya Lidl gibi mağazalardan ötesine gitmeyi düşünemeyecek halde ve her yaptığı alışverişi çok büyük dikkatle hesaplamak zorunda.
"Aslında her sabah kendime soruyorum, niçin ayda 50 euro daha fazla almak için kalkıp işe gidiyorum ki, diye... Doğrusunu söylemek gerekirse, gerçekten de değmiyor." diyor.
Iris Heinrich'in ve onunki gibi yüzbinlercesinin durumu, görece yeni Almanya'da. 2009 Yazından bu yana ülkedeki işsizlik oranında düzenli bir düşüş gözleniyor. Ama günümüzde, bir işte çalışanların birçoğu, ekmek parasını ancak bir araya getirebiliyor.
En son ihracat rakamları, Alman imalat sanayiinin, ekonomik iyileşmeden bu yana görmeye alıştığı düzeyde yüksek bir başarıyı yansıtmıyor.
Ancak, ülkede ağır sanayi kollarının kaybolmasına da asla izin verilmedi ve dünya piyasalarında, Alman ürünleri hala, ulusal ekonomiyi pekiştirecek ve yeni iş alanları yaratacak kadar büyük bir canlanma yaşıyor.
Bununla birlikte, yeni iş alanlarının yanı sıra istihdam alanındaki uygulamalarda da, kapsamlı bir değişim meydana geldi.
Bu değişim için, 2005 yılında dönemin başbakanı Gerhard Schröder, İngiltere'de o sırada başbakan olan Tony Blair'in uyguladığı modelden esinlenmişti.
İşin esası, işverenin, çalıştıracağı kişileri daha kolaylıkla işe alabilmesini ve işten atabilmesini sağlamaktı.
Bu da "mini-iş"ler yaratılmasına yol açtı. Sosyal sigorta ve emeklilik primi ödenmeyen bu işlerin ortaya çıkmasıyla Iris Heinrich gibi leiharbeiter (sözleşmeli/kiralık işçi) sayısı hızla arttı. Ama, belki de şaşırtıcı bir şekilde bu "mini-iş"ler, ulusal düzeyde asgari ücret uygulamasına geçilmesini sağlamadı.
Esneklik Almanya'daki kimi sektörlerde, sendikalarla görüşmeler yoluyla belirlenmiş bir asgari ücret uygulaması mevcut. Ülkedeki sendikalar, güçlerinin yanı sıra, uzlaşmaya hazır olmalarıyla da biliniyor.
Birçokları son dönemde, gelir artışını, iş güvenliğiyle değiş tokuş etmeye razı oldukları söylenen sendika temsilcilerinin "fazla uzlaşmacı olduğu" kanısında.
Köln Üniversitesi öğretim üyelerinden ve "Avrupa'da Çalışan Yoksullar" adlı kitabın yazarı Prof. Hans-Jürgen Andress, Almanya'nın artık Avrupa'da belli bir akımın temsilcisi olmadığını ve ücret eşitsizliği konusunda, sosyal adaletle fazla ilgisi olmayan ülkelere yetiştiğini söylüyor.
"Almanya kutuplaştı" diyen Prof. Hans-Jürgen Andress, şöyle sürdürüyor sözlerini:
"Çarpıcı olan nokta, geçen yıl işçi ücretlerinin, Almanya'nın dünya çapında kaydettiği ihracat zaferi kadar bile artmamış olması. Gelir dağılımının üst kademelerindeki büyük artışa bakıldığında, sıradan Alman vatandaşı, her geçen gün daha fazla, 'bu ulusal başarıda biz nasıl rol oynayabiliriz?' diye sorar oldu."
Almanya'nın en başarılı ihracatçı imalatçılarından olan ve bu yılın ilk yarısında, şimdiye kadarki en verimli ihracat dönemini yaşayan Oerlikon Leybold Vacuum şirketinin CEO'su Andreas Widl, leiharbeiter (sözleşmeli/kiralık işçi) sisteminin yarattığı sosyal sorunların farkında.
Ama bu uygulamanın sağladığı esneklikten de büyük bir memnunluk duyduğunu anlatıyor. Yalnızca Köln kentinde 400 dolayında işçi çalıştıran Andreas Widl, "Başarının, bunu yaratan personelle paylaşılmasına kuvvetle inanan biriyim. Ama diğer yandan da, işler kötüye gittiğinde iş gücünü daraltabilmeliyim. İşte bu yüzden leiharbeiter modeli işime geliyor." diyor.
Widl, eski sistemde, kadrolu personel çalıştırmanın son derece katı kuralları olduğunu ve hiçbir uyarlama yapılamadığını; şirket bir sorunla karşılaştığında giderleri azaltmak için pek az seçenek bulunduğunu anlatıyor.
Yoksul akrabalar Alman hükümeti de, kiralık işçilerin, aldıkları ücretler bakımından, tamamen aynı işi yapan kadrolu çalışanların yanında büyük haksızlığa uğradıklarının farkında.
Çalışma Bakanlığı, leiharbeiter (sözleşmeli/kiralık işçi) çalıştıranların, bu kişilere eşit ücret ödemesi için baskı yapıldığını vurguluyor.
Almanya genelinde uygulanacak bir asgari ücrete ihtiyaç duyulup duyulmadığı konusunda bu haftaki Der Spiegel dergisine bir mülakat veren Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Ursula von der Leyen, er geç bir asgari ücretin belirleneceğini belirtiyor ve "Aslında ücretleri ne kadar düşürebildikleriyle değil, sağladıkları kaliteyle rekabet etmek isteyen birçok işveren de, bir asgari ücret belirlenmesini istiyor." diyor.
Ama Ursula von der Leyen, bu ücretin hükümetin dışında, ilgili taraflar arasında yapılacak görüşmelerle saptanmasını öneriyor.
Bakan "Asgari ücretin siyasi futbol oyununa dönüşmesine izin vermemeliyiz" derken, hükümetten aldığı destek ve part time işinden kazandığı parayla geçinmeye çabalayan Iris Heinrich, siyasi tartışmalara pek kulak asmıyor ve Avrupa çapında, pek çok hanede işitilebilecek şu sözleri sarfediyor:
"Kodaman takımı hep daha çok, daha çok para kazanır; benim gibi ufak insanlar ise hep daha az, daha az..."