İlhan Tanır
Washington
ABD ve Avrupa Birliği (AB), dünyanın en büyük iki ekonomik gücü olarak ekonomik pazarlarını entegre etme adına önemli çalışmalar yapıyorlar.
AB - ABD Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO) olarak adlandırılan bu serbest pazar kurma girişimlerinin yakın zamanda Washington’da 7'nci tur müzakereleri taraflara göre ‘yapıcı’ geçti.
Karşılıklı olarak teklifler incelenmeye başlandı ve bazı alanlarda konsolide edilmiş metinlerin ortaya çıktığı duyuruldu.
Konu hakkında Carnegie Endowment for International Peace isimli düşünce kuruluşu için geniş bir inceleme kaleme alan ve aynı zamanda İstanbul merkezli Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi'nin de (EDAM) kurucusu olan Sinan Ülgen'e göre, TTYO’dan her iki tarafın da beklentileri oldukça yüksek.
Center for Economic Policy Research'ün 2013 yılı bulguları gerçekleştiği takdirde bu ortaklıktan AB yıllık olarak 164 milyar dolar, ABD’nin ise 131 milyar dolarlık bir kazanç sağlamayacak.
ABD ve AB ile yoğun ticari ilişkiler içinde bulunan ama TTYO'ya dahil olmadığı için bu ortaklıktan mahrum kalacak Kanada ve Türkiye gibi ülkeler ise, Almanya merkezli Institute for Economic Research’e göre azımayacak derecede bir gelir kaybına uğrayacak.
Ülgen’in 'içerde misin dışarıda mı kaldın (Locked in or Left out)' başlıklı raporundaki alıntıya göre, Kanada, TTYO’nun dışında kalmasıyla ulusal gelirinin yüzde 10 büyüklüğündeki bir kısmını kaybederken, Türkiye’nin ise yine ulusal gelirinin yüzde 2,5’i oranında yıllık bir kayıba uğraması sözkonusu.
Bu yeni serbest ticaret alanının oluşumu için ‘Ekonomik NATO’ tabirini kullananlar az değil.
Bunlardan biri de TUSİAD’in Washington temsilciliğini yapan Barış Ornarlı. Ornarlı, özellikle Washington’da, gerek Amerikalı yetkililerle gerekse de Kongre’deki görüşmelerde, güvenlik odaklı NATO’ya üye olan Türkiye’nin, TTYO için de gözetilmesi savını sıklıkla kullandığını ve bu yönde bir gündem oluşturmak adına çalışıldığını söylüyor.
Diğer yandan taraflar arasındaki müzakereler, 2013 yılının ilk yarısında resmi olarak başlamasına rağmen bir tarafta 50 eyalete sahip olan ABD, diğer tarafta ise 28 ülkeli AB’nin temsilcileri, müzakerelerde ayrıntılara indikçe bazı somut engellerle karşılaşmaktalar.
Ornarlı’ya göre, şu aşamada iki taraf özellikle mali hizmetler, yatırımcı-devlet tahkim konuları ve tarım gibi alanlarda ortaya çıkan sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışıyor.
Müzakelerin ne zaman bitebileceği hakkında şimdiye kadar ortaya konmuş bir takvim bulunmuyor. Merkezi Ankara olan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Amerika Araştırmaları Merkezi Başkanı Mehmet Yeğin’e göre, AB ve ABD arasındaki TTYO süreci "yapısal olarak Türkiye'nin aleyhine işliyor. TTYO’nun bir parçası olmaya çalışmak, Türkiye için nehir akışına ters yüzmeye çalışmaya benziyor. Çünkü tarafların (ABD ve AB) hiçbir şey yapmaması durumunda Türkiye dışarıda kalıyor. ABD'nin aktif bir şekilde Türkiye'yi dahil etmek istemesi gerekiyor ki bu ancak Yeni Kongre ile Türkiye'nin beyaz bir sayfa açmasıyla olur.‘’
Demokratlar, felsefi olarak daha korumacı ve serbest ticaret anlaşmaları karşıtı bir pozisyon takınıyor. Bundan dolayı da, geçtiğimiz dönemde, Başkan Barack Obama ile aynı partiden olmalarına rağmen, TTYO’yu hızlandırıcı bir fonksiyon eda edebilecek "hızlı yöntem (Trade Promotion Authority)" yetkisini Beyaz Saray’a vermediler.
Bu yetki olmadan, Kongre üyeleri, belki de yüzlerce maddeden oluşacak serbest ticaret anlaşmasının her bir fıkrasını Kongre'de oylama ile veto etme imkanına sahip olacak ve bu da süreci adeta ilave bir müzakere katmanı eklemiş olacak.
Şimdilerde Kongre’nin tümünün kontrolünü ele alan Cumhuriyetçiler ise, felsefi olarak serbest ticaret anlaşmalarına daha sıcak bakmakta ve bunun daha az bürokrasi ile daha çok ticaret ve büyüme anlamına geldiğini savunmakta.
Bundan da yola çıkarak Yeğin, "ABD-AB arasındaki müzakerele süreci önümüzdeki dönemde hızlanacak" öngörüsünde bulunuyor ve "hatta Başkan Obama'ya 'hızlı yöntem' yetkisinin verilme olasılığı da artıyor" diye ekliyor.
Ne var ki, derinden kutuplaşmış Washington'da, muhalif Cumhuriyetçi kanat üyelerinin, böyle olumlu bir adım atıp, atmayacakları bekleyip görülecek.
Ornarlı, Avrupalıların da müzakelerin selameti açısından, TTYO anlaşmasını paket olarak Kongre’nin önüne getirebilecek bu yetkinin Başkan’a verilmesini beklediklerini ekledi.
AB Bakanı Volkan Bozkır: Türkiye TTYO'nun dışında kalırsa Gümrük Birliği'ni askıya alabiliriz.
Türkiye’nin TTYO ile ilgili gelişmelerde beklentilerin karşılanmadığının en önemli sinyali, AB Bakanı Volkan Bozkır’ın henüz geçen hafta verdiği "TTYO’ya alınmazsak Gümrük Birliği üyeliğini dondururuz’’ demecinde görüldü. Washington’daki Brookings Enstitü’de çalışmalar yapan ve TTYO ile ilgili incelemeler de kaleme almış olan Kemal Kırışçı’ya göre, bu demeç "kısmi olarak gövde gösterisi iken diğer taraftan da Türk tarafının derinden yaşadığı kızgınlığı" yansıtması açısından önemli.
Bakan Bozkır’ın AB’ye savurduğu bu tehdidi BBC Türkçe’ye değerlendiren ve TTYO’yu yakından izleyen iki diğer uzmana göre ise Bozkır bir taraftan bu tehditle "iç politikaya yönelik seçim yatırımı yaparken" diğer taraftan ise, "Gümrük Birliği'nden ayrılma tehdidi aslında içi boş ve daha çok Türk şirketlerini yaralayacak bir sonuç vereceği için, gerçekçi de değil" diyor.
Ayrıca hiç şüphe yok ki Türkiye’nin 2014’ü AB yılı olarak ilan ettiği bir dönemde, ‘Gümrük Birliğinden ayrılırız’ çıkışları, AB ile olan ilişkileri daha da zedelemekte.
Dünyanın iki büyük ekonomik bloğu, global yatırım ve ticaret pazarının yüzde 60’ını temsil edecek yeni bir oluşumun köşe taşlarını yavaş ama kararlı adımlarla yerleştirirken, Türkiye’nin aleyhine işleyen bir başka konu da, Türkiye’nin Washington’daki imajının ABD yönetimi ile ilişkilerinin ve özellikle TTYO anlaşmasında önemli bir rol oynayan Kongre ile bağlarının son yılların en kötü seviyelerinde seyretmesi.
Türkiye’nin daha hızlı ekonomik reformlar ile hareketlenmiş olan ‘serbest ticaret’ trenini yakalaması gerektiğini savunanlar artarken, TTYO müzakere sürecinin de şimdiden ikinci bir AB üyeliği müzakereleri hayal kırıklığına giderek benzediği algısı yerleşmeye başlıyor.
1950’lerde üyesi olunan NATO üyeliği ile Türkiye Batı ittifakının sağlam bir üyesi olmuş, sonraki on yıllarda bu çekirdek ittifakın üstünde ilişkilerini bina etmişti, güvenlik şemsiyesi altına girmişti.
‘’Ekonomik NATO’’ üyeliği için ise şimdilik şans pek de Türkiye’nin yanında değil gibi.