Dünyanın en hızlı büyüyen 2. ekonomisi haline gelen ülkemizde, devlet ve özel sektör odağında teknolojiye verilen önem de, olması gereken seviyeye ulaştı. Bilincin artması, üreten ve teknolojiyi her alanda kullanan Türkiye ideali için umut teşkil ediyor.
FATİH Projesi, ekonomideki iyileşmeler, sanayinin teknolojiyi benimseye başlaması ve bunların yanı sıra yaşanan onlarca büyük gelişme, ülkemizi geri dönülmez bir yola soktu. Gelinen son noktada, ya bu dağı tırmanacağız ya da uçuruma yuvarlanacağız!
Devlet ve özel sektör odağında yapılan teknoloji hamlelerine ve geri dönüşlerine baktığımızda son derece güzel bir tabloyla karşılaşıyoruz. Tüm bu büyük süreç içerisinde herkes üzerine düşeni az çok yaparken, bir görev sahipsiz kaldı: “Halkı bilinçlendirmek”. Şimdi bu sorun, bulduğu tüm açıklardan faydalanarak Türkiye’nin gelişimini baltalıyor.
Türkiye teknoloji konusunda oldukça büyük atılımlar gerçekleştirdi. Birçoğunun da arifesindeyiz. Bu açıdan bakıldığında ülkemizin büyük ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz. Peki halk teknolojiye ve gelişen teknolojiye ayak uydurma konusunda ne kadar bilinçli? 10 yıl öncesiyle bugün arasında bilinç konusunda gerçekten büyük fark var mı? Hem evet, hem hayır. Eskiden öğrenmek ve bilinçlenmek isteyen insanların yapacağı pek bir şey yokken, artık bilgisayar okur yazarlığı projeleri ve bilinçlendirme kampanyalarından yararlanabiliyorlar. Bu nedenle evet. Ancak bir de öğrenmek istemeyen ve buna gereksinim duymayan insanlar var. Bu nedenle de hayır.
Anlamadan Dinlemeden Linç
Güvenli İnternet tartışmalarında “genç toplum” filtrelerin zorla uygulanacağına inanarak, bir yanlış anlamadan yola çıkarak kuşak çatışmasına sebep oldu. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, nihayet geride bıraktığımız bu anlaşmazlık sürecine dair şunları söylüyor: “Sistemin tanıtımıyla ilgili çok görüşmelerimiz oldu. Bu konuyla ilgili gerçekten çok fazla işlem yaptık. Radyo programlarında, gazetelerde, televizyonlarda, Avrupa Birliği’nde ve Avrupa Komisyonu’nda Güvenli İnternet Hizmeti’ni anlattık. Ancak anlattığımız şey sistemin uygulanış şekli değildi. Hep güvenli internet sansür değildir, kullanıcı tercihine bağlıdır, tüketici hakkıdır konularını anlattık. Ama şimdi biz uygulamaya döndük. Burada bizim eksikliğimiz mi oldu, sizin kanaatinizde. Ancak soru bize bu sansür müdür şeklinde gelince biz de öyle olmadığını anlatmaya çalışıyorduk. Biz kalkıp da, aile profilinin veya aile seçeneğinin içerisindeki alt detayları konuşamıyorduk.
Güvenli İnternet Hizmeti’ni istemeyenler hiçbir değişiklik olmadan devam ediyorlar, biz insanları buna inandıramadık. Israrla bu hizmetin sansür olduğuna dair bir bakış açısı sergilendi. Çıktığım bir televizyon programında, Güvenli İnternet Hizmeti’nin sansür olduğunda diretildi. Ben de defalarca sansürün tanımını yapmak gerektiğini ve isteyen kişilerin kullanıp istemeyenlerin kullanmayacağı bir şeyin nasıl sansür olarak tanımlanabileceğini sordum. Keşke bunları değil de, Güvenli İnternet Hizmeti’nin nasıl uygulanacağı konusunda hep birlikte fikir yürütebilseydik.”
Güvenli İnternet’in linç edildiği dönemde eleştiri oklarının hedefi olan Tayfun Acarer, yalnızca IT Advisor’a verdiği bu demeçte, biliçsizliğin nasıl çığ gibi büyüyebileceğini gözler önüne seriyor. Öğrenmesini bilen ve seven genç toplum gerçeği gördükten sonra her şey yoluna girdi. Ne yazık ki aynı şeyi baz istasyonları için söyleyemiyoruz. Baz istasyonları hala bir numaralı düşman olarak görülüyor.
[
****](http://itadvisor.com.tr/21-yuzyilin-cadilari-baz-istasyonlari/)