SELÇUK ALTUN - MYNET
"Hepimiz geleceği iyi hesap etmeliyiz, çünkü ömrümüzün geri kalan kısmı gelecekte geçecek" der ünlü bir düşünür. Gerçekten de gelecekte kötü sürprizlerle karşılaşmamak için bu hesabı bugünden tezi yok, yapmaya başlamalıyız. Peki, ama bunu nasıl yapacağız? Neyse ki, bu konuyu kendisine dert edinmiş, geleceğimizi planlarken bize yol gösterecek, ışık tutacak kişiler var.
Bunlardan bir tanesi de sermaye piyasalarının duayen isimlerinden Attila Köksal.
Attila Köksal, 20 yılın üzerinde bir süredir sermaye piyasalarının içerisinde yer alıyor ve şu anda Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) Başkanlığı'nı yapıyor. Aynı zamanda Ünlü Menkul Değerler CFA görevini sürdürüyor.
Ülkemiz insanlarının gelecekleri için ciddi kaygıları olan Attila Köksal’ın geçtiğimiz günlerde “Geleceğe Yatırım” adıyla bir kitabı çıktı.
Bu piyasalarda yıllardır edinmiş olduğu bilgi, birikim ve deneyimi kitabına taşıyan Köksal, temel olarak 12-18 yaş aralığını hedef alıyor. Kitapta, yarının büyükleri için tasarruf ve yatırım tavsiyeleri bulunuyor.
Ünlü Menkul Değerler’deki ofisinde görüşme fırsatı bulduğumuz Attila Köksal ile uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Bu sohbet esnasında çok önemli tespitlerde bulunan Köksal, yarının büyükleri dediğimiz genç nüfusumuz için “patlamaya hazır bir bomba” benzetmesi yaptı ve şimdiden hazırlıklara başlanması uyarısında bulundu.
İşte Attila Köksal ile yaptığımız röportajda öne çıkan başlıklar;
Kitap yazmaya ne zaman karar verdiniz? Bu proje nasıl ortaya çıktı?
Attila Köksal: Türkiye'de de hem yatırım hem de tasarruf konusunda çok ciddi yanlışlar yapılıyor. 20 yıldan fazla bu piyasada olunca insan birçok yanlışı gözlemliyor. Bunu yaptığımız anketlerde de görüyoruz.
Ben bu kitabı uzun zamandır yazmayı düşünüyordum. Türkiye sermaye piyasasının gelişmesini konuşuyoruz hep. Ancak sermaye piyasasının gelişmesi için alt yapının doğru bir şekilde oturması lazım. Bir de bizim Türk yatırımcısının zihniyet değiştirmesi gerekiyor. Çünkü buradaki en önemli konu Türk halkının maalesef tasarruf yapmayı ve yatırım yapmayı bilmemesi.
Tabii bunun nedenleri var. Ülkemiz, 20-30 yıllık, 1960 yılının sonlarında başlayan bir yüksek enflasyon döneminden geçti. Yüzde 60, 70, 80 enflasyon oldu. Bu enflasyon ortamında halkımızın yatırım alışkanlıkları maalesef yanlış şekillendi.
Döviz, altın, yastık altı, kısa vadeli banka mevduatı gibi alanlara yöneldik. Bu, o güne göre doğruydu. Ama artık bugüne göre doğru değil. Ben buna ‘enflasyon jenerasyonu’ diyorum. Bu ‘enflasyon jenerasyonunun yatırım alışkanlıklarını değiştirmemiz lazım. Bir de yeni jenerasyon gençlerin doğru yatırım alışkanlığı edinmesini sağlamalıyız. Böyle bir fikirle bu kitabı yazmaya karar verdim. Hakan Osmanoğlu meslektaşım sağ olsun, yardımcı olmayı teklif edince onu da ekibe kattık. Kitabın ana fikri benden çıktı. Hakan da kalemi kuvvetli bir arkadaş, kitabın belki yarısından fazlasını o yazdı. Güzel bir ekip çalışması oldu.
Kitabınızda hangi mesajları veriyorsunuz?
Attila Köksal: Bu kitap, 12-18 yaş arası çocuklara hitap ediyor. Kitabımızda sürekli biriktirme ve tasarruf yapma mesajı veriyoruz. İlk kitabımızda çocuklara, tasarruf nedir, aile bütçesi nedir, anne-baba nasıl para kazanır, nasıl harcama yapar, bizim burada çocuklar olarak misyonumuzun ne olması lazım konularına değiniyoruz. Bunu çocuklara anlatmak lazım. Tasarrufun önemli bir şey olduğunu, paraya ileriki yaşlarda ihtiyaç olacağını, tasarrufun bir hobi, bir lüks olmadığını ve zorunluluk ve alışkanlık olduğunu öğretmemiz lazım. Tabii tasarruf denince sadece suyu kısmak, elektriği kapatmak tek başına yetmez. Biriktirmeyi öğretmemiz lazım.
Yetişkinler için bir hazırlığınız var mı?
Attila Köksal: Elbette… Şu anda da onun üzerinde çalışıyorum. Yetişkinler için "Yaşam Boyu Tasarruf, Yaşam Boyu Yatırım" kitabımı yazmaya başladım. Bu artık herkese hitap ediyor olacak.
Ama yine aynı mesajı verecek, yani sürekli biriktirme ve tasarruf yapma mesajı vereceğiz.
ÖNLEM ALINMAZSA FELAKET KAÇINILMAZ
Tasarruf elbette önemli, ama siz neden bu kadar çok üzerinde duruyorsunuz?
Attila Köksal: Bizim çok genç bir nüfusumuz var ve bu nüfus sürekli harcama yapıyor. Bu ekonomi için aslında iyi bir durum. Ülkenin büyümesi için harcama yapılması gerekiyor. Yabancıların da Türkiye'ye ilgi duymasının nedeni bu genç nüfus ve hala büyüme potansiyeli olan bir ülke olması.
Fakat, diğer yandan da bizim bu gençleri borç içinde büyütüp, emeklilik yaşlarına da borç içinde sokmamız demek, büyük bir felakete doğru gitmek anlamına geliyor. Dolayısıyla, bunu iyi dengeleyip, tasarrufu biraz öne çıkarmamız lazım. Diğer türlü olduğunda gelecekte çok büyük bir felakete doğru gideriz.
Hükümet de şimdi bu durumu gördü ve frene bastı. Ekonomiden sorumlu bakanlar tasarruf konularını sık sık dile getirmeye başladı. Bu nedenle bireysel emeklilik sistemine ciddi destekler veriyor. Kredi kartında bazı kısıtlamalara gidiyor. Ayrıca, büyüme konusunda da frenleyici önlemler aldı. "Yüzde 5 büyümeyeliz, yüzde 2 - 3 büyüyelim ve birkaç sene bu şekilde gitsin" denildi. Çünkü öbür şekilde büyüdüğümüzde, hem gelecek için çok büyük sorunlar yaratıyoruz, hem de cari açık gibi ekonomimizin kemikleşmiş bazı problemleri ile karşı karşıya kalıyoruz.
ÇOK BÜYÜK EMEKLİLİK PROBLEMLERİ BİZİ BEKLİYOR
Bakın toplumumuzda çoğu kişinin çok büyük kredi kartı borcu var ve bununla yıllarca mücadele ediliyor. Neden yapıldı bu kredi kartı borçları diye baktığımızda ortada bir şey yok. Zamanında evine televizyon almış, başka bir eşya almış, eskimiş gitmiş, ama hala borcu ödeniyor. Bazen ödenememiş ve faizler katlanmış. Bununla uğraşan o kadar çok insan var ki. O nedenle kredi ile bir alışveriş yapılırken çok iyi düşünmek lazım. Bir sağlık sıkıntısı olursa ona yapacak bir şey yok. Ama, herhangi bir tüketim eşyasına yüksek faizle kaynak yaratmak çok yanlış. Bu nedenle bunları bizim anlatmamız ve öğretmemiz, bunları ekonomideki büyümeyi frenleme pahasına da olsa anlatmamız gelecekte bizi kurtarır. Yoksa çok büyük sosyal sigorta ve emeklilik problemleri bizi bekliyor. Bu jenerasyonun yaşlanması, bir zaman bombası haline dönüşüyor.
BANA TORUNUM BAKSIN DÖNEMİ BİTTİ
Başbakan'ın önce 3 çocuk, sonra 5 çocuk istemesi bundan mı kaynaklanıyor?
Attila Köksal: Evet, o biraz öyle. Yeni jenerasyonun eskiyi finanse etmesi düşünülüyor. Ama artık bu da demode bir model. Biz Hindistan gibi olmayacağız herhalde. 3 çocuk, 5 çocuk diyoruz ama, dünyada şartlar da değişiyor. Bu çocuklara eğitim vermeniz lazım. Bunlar için de çok ciddi kaynaklar gerekiyor. Yeni jenerasyonun eskiyi finanse ettiği model, bütün dünyada çöktü. Onun için artık karşılığı olan emeklilik sistemleri ortaya çıkıyor. Yani siz birikim yapacaksınız, koruyacaksınız. O para büyüyecek ve onunla emekli olacaksınız. Yoksa ben yaşlanayım da bana torunum baksın diye bir şey yok. Bu model çöktü.
Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu'nda (SGK) karşılığı olmayan bir emeklilik sistemi var. Bugün hepimiz çalışanlar olarak bu kuruma paralar ödüyoruz ama bu paralar dağılıyor. Devletin çeşitli noktalarında kullanılıyor. Yani bizim ödediğimiz paralar bir yere yatmıyor. Sosyal güvenlik fonu diye bir şey yok. Birikmiyor bir yerde. Sistem şu, çalışanlar ödeme yapıyor. Emekliler onların ödemelerinden maaş alıyor. Nüfus genç oldukça bunda bir problem yok. Ama nüfus yaşlanmaya başlayınca, arkadan "yerlerine 3'er çocuk gelmeyince" ki gelmeyecek. Artık bir çocuk işin normu oldu. O zaman gelecek nesil, eskilere para yetiştiremeyecek. O nedenle, SGK'nın şu hali sürdürülebilir değildir. Dünyanın hiçbir yerinde de olmadı zaten. Onun için bizim zaman içerisinde karşılığı olan bir yapıya geçmemiz lazım.
EKONOMİ ŞAHLANDI AMA YATIRIMCI ZARAR ETTİ
Peki yatırımcılar tasarruflarını nerede ve nasıl değerlendirmeli?
Attila Köksal: Türk halkının yatırım portföyünü, Türkiye ekonomisinin gelişmesine endekslememiz lazım.
Bugün Türk yatırımcısının yatırımları altın, döviz, kısa vadeli banka mevduatlarında. Şimdi son 10 yılda, Türkiye ekonomisi şahlandı, borsamız rekorlar kırdı, Türk Lirası müthiş düşük seviyelere geldi, öbür taraftan altın bir ara bir kazandırdı ama hikaye. Türk yatırımcısının yatırımları nerede dedik, altın, döviz ve kısa vadeli faizde. Faizlerde tarihi dip seviyelere geldi. Türk yatırımcısı bundan zarar etti. Bırakın Türkiye ekonomisinden pay almayı, bu gelişmeden zarar etti. Türk Lirası’nda kaybetti, dolarda kaybetti, altında kaybetti ve kısa vadeli mevduatta da kaybetti.
Türkiye ekonomisi iyiye gittikçe faizler aşağı gidiyor. Mevduatlar yenilendiğinde zarar ediyorsunuz, daha düşük faizle mevduatınızı bankaya veriyorsunuz. Yine Türkiye ekonomisi iyiye gittikçe dolar düşüyor. Geçtiğimiz günlerde bir yaygara koptu. Dolar çıktı. Ama 2000'li yıllara göre kıyasladığımızda dolar yatırımcısı yine zararda.
Türk yatırımcısının portföyüyle, Türkiye ekonomisinin gelişmesi arasında çıkar çatışması var. Yani nerdeyse Türk yatırımcısı, Türkiye ekonomisinin kötüye gitmesini isteyecek duruma geldi. Döviz yükselince seviniyor bizim yatırımcımız, halbuki dövizin yükselmesi bizim için iyi değildir. Faiz yükselince seviniyor. O zaman demek ki bu faiz lobisi ve döviz lobisi dediğimiz aslında bu bütün yatırımcılar! Görüyor musunuz burada ki çarpıklığı, bizim bunu düzeltmemiz lazım.
Vatandaşta ekonomi geliştikçe sevinmeli, hisse senetleri yükseldikçe sevinmeli, faizler düştükçe sevinmeli, Türk Lirası değer kazandıkça sevinmeli. Bizim bunu değiştirmemiz, bu alışkanlığı kırmamız lazım. Asıl Türk Sermaye Piyasası’nın gelişmesi için yurt içindeki yerli yatırımcı, yerli kurumsal yatırımcı tabanını büyütmemiz lazım.
Bakın bizim anlatmaya çalıştığımız düzenli yatırım. Hisse senetlerine de, tahvillere de diyelim her ay artırabildiğiniz bir kısmı ile çeşitli yatırım araçlarına bölerek mutlaka ve mutlaka yatırım yapın. Türkiye ekonomisi gelişmeye devam ediyorsa, bizim hisse senetlerimiz de büyüyecektir, bonolar tahviller de değer kazanacaktır. Ama, "Ben en düşükten gireyim, en yüksekten satayım" dediğiniz zaman bunu başarmanız mümkün değil, hele bireysel yatırımcının başarması hiç mümkün değil.
EN KÖTÜ YATIRIMLARDAN BİRİ ALTIN
Tasarruf denince halkın büyük bir çoğunluğunun bunu altın alarak yaptığını biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Attila Köksal: Altın kadar Türkiye'de vatandaşa para kaybettiren başka bir enstrüman yok. Son 2-3 yıldır biraz hareketlendi de millet para kazanıyorum zannetti. En kötü yatırım araçlarından birisi. Hiçbir getirisi olmayan ve tamamen yurtdışı dalgalanmalarla hareket eden bir araç. Evet portföyünüzün yüzde 3-5'i altın olur ama Türkiye'deki gibi yüzde 30 hatta yüzde 100 yatırımını altında tutan başka bir halk yoktur. Bütün varlığını altına koymak çok saçma. Altın, yatırımı bilmeyen insanlar için kolay. Bizim halkımız da öyle yapıyor. Gidiyor bir çeyrek alıyor ve kenara atıyor. O açıdan kötü diyemem. Ama seçilen enstrüman yanlış.
RİSKİ ÖLÇÜLÜ ALMAK LAZIM
Sizce ideal bir portföy dağılımı nasıl olmalı?
Attila Köksal: Bu, kişiye ve yatırımın vadesine göre değişir. Ben ekranlarda bazı "uzmanlar" görüyorum. Çıkıyor diyor ki, yüzde 30 hisse senedi, yüzde 30 bono ve yüzde 40 mevduat. Ya kardeşim, bu kimin için? Benim için mi, senin için mi, Rahmi Koç için mi? Rahmi Bey yüzde 30 hisse senedi alın diyebilir misin? O nedenle yatırım, her kişi için değişir. Bir kere yaş faktörü var. Herkesin ihtiyaçları, beklentileri farklıdır. Ben belki emekliliğe hazırlanıyor olacağım. Belki başka birisi emekli olmuştur ve artık hiç risk almıyor olması lazım. Ona sabit getirili bir yatırım aracı önermek gerekir. Ya da daha genç birisi, bu kadar birikimi yok ve daha riskli yatırım araçlarına yönelebiliyor. Ama riski alırken de hesaplayarak ve uzun vadede alması lazım.
Mesela uzun vadede hisse senetlerinin riski daha düşüktür. Günlük oynamalardaki çalkantılara maruz kalmazsınız. BİM, Garanti, Migros gibi hisseleri alıp bekleyenler ihya oldular. Tabii arada Demirbank ve Çukurova da almış olabilirdiniz. Onlar da paralarının eridiğini gördüler. Demek ki burada riski yayarak endekse yatırım yaparsanız o kadar çok kazanmazsınız ama hiçbir zaman da paranızın tamamını kaybetmezsiniz. Şimdi bunlara da başka bir portföy yapısı kurmak gerekir. Bir şablon ve yapı yok. O nedenle televizyonda çıkan arkadaşlara sinirleniyorum. Kime hitap ediyorsunuz. Sizi seyreden binlerce insan var ve her biri ayrı karakter. O nedenle her vaka değişik.
ÖNÜMÜZDEKİ 1-2 SENEYE DİKKAT!
Piyasalarla ilgili kısa ve orta vadede ne düşünüyorsunuz?
Attila Köksal: Piyasalarla ilgili kısa vadede bir öngörü paylaşmak gerçekten zor. O nedenle ben kısa vadeli öngörülerde bulunmuyorum. Yine bakıyoruz televizyonlarda bazı arkadaşlar haftaya 80 bin, sonraki hafta bilmem ne olacak diyor. Bunu bilmek mümkün değil. Bunu bilmek için, Obama'nın ne yapacağı, FED'in ne yapacağı, yarın bizim Merkez Bankası'nın ne yapacağı, deprem olup olmayacağı gibi birçok şeyi bilmeniz lazım. Bu nedenle, kısa vadeli tahminleri anlamsız buluyorum, kısa vadeli yatırımı da anlamsız buluyorum. Kısa vadeli yatırım yaparak para kazanmak mümkün değil.
Ama orta ve uzun vadede baktığımızda; Türkiye ekonomisi büyüyor. Ekonomi gelişiyor, yabancı yatırımcının ilgisi var. Demografik olarak çok güçlü bir yapımız var. Ama önümüzdeki bir iki sene politik nedenlerle sıkıntılı bir süreç yaşayacağız. Seçimler nedeniyle. Artı, 4-5 yıllık çok ciddi bir büyüme, gelişme sürecinden geçtik. Şimdi önümüzdeki bu dönemde, hem ekonomide hem de borsada aşağı ve yatay bir dönem görebiliriz. Bu da bir iki yıl sürebilir. Özellikle, 2015'ten itibaren ben Türkiye sermaye piyasalarının çok ciddi bir atılım yapacağını düşünüyorum.
Ama ondan sonra tekrar, çok beklenmedik gelişmeler olmazsa ekonominin yukarı doğru dönmesi lazım.
Arada tabii politik bazı çalkantılar oluyor. Onlar da aslında alım fırsatı. Biz de diyoruz ki vatandaşa, girip bir tane hisse alma. Git, endeks fonlarını al. Bireysel emeklilik fonları var, sırf hisselere yatırım yapan. Onlardan her ay 100 liralık alsan, birkaç sene sonra ciddi bir birikim elde etmiş olursun.
KIDEM TAZMİNATI FONU BÜYÜMEYİ ETKİLER
Bir de çalışanların en önemli tasarrufu, kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemelerden söz ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Attila Köksal: Kıdem tazminatında şirketler karşılığını ayırıyor ama karşı tarafında varlık yok. Halbuki, kıdem tazminatı kadar şirketin varlık ayırması gerekiyor. Aktif tarafında şirket bir takım yatırımlar yapmalı. Onu çeşitli yatırım araçlarına bölmeli ve görmeliyiz ki bu şirket, kıdem tazminatı karşılığını ayırıyor. Şu anda, şirketler bu kaynağı kendi günlük akışı içerisinde bir takım yerlerde kullanıyor. Karşılığı olduğu zaman, bilirsiniz ki şirket bir gün batsa bile, elemanlarının tazminatlarını ödeyecektir.
Bu konuda şimdi birtakım girişimler yapılıyor. Şu anda yapılan çalışmaların son halini bilmediğimiz için çok net tespitlerde bulunamayacağım ama bu konuda çalışılması son derece olumlu. Bu şirketler için bir yük oluşturacak. Ama, şu anda şirketler, elemanlarının tazminatlarıyla kendisini finanse ediyor. Yani şirketlere ek bir finansman yükü de getiriyor. Bu büyümeye de bir miktar etki eder. Fakat, doğrusunu yapmak için bir yerden başlamamız lazım. Bir yerden başlamazsanız gittikçe büyüyen bir problem olmaya devam edecek.
FOREKS YATIRIM DEĞİL, KUMAR!
Forex piyasaları için ne düşünüyorsunuz?
Attila Köksal: Forex, aracı kurumlar için nimetleri olan bir piyasa, ama yatırımcılar için değil. Bunu Aracı Kurumlar Birliği Başkanı olarak söylüyorum. Bu işi yapan birçok şirketin hoşuna gitmiyor olabilir, bunu herkes bilir. Forex işlemi yapan, kaldıraç işlemi yapanlara ben yatırımcı demiyorum. Çünkü, bu bir yatırım işlemi değildir. Tamamen trade işlemidir, al-sat işlemidir. Dövize yatırım yapabilirsiniz, gidip alıp kenara koyup bekleyebilirsiniz. Düşer, çıkar, ayrı konu. Ama günlük al-sat yapmak, bir de buna kaldıraç koymak tabiri caizse kumara yakındır.
Forex işlemi yapan arkadaşlar yanlış anlamasın, aynı şey hisse senedi için de geçerlidir. Hisse senetlerinde de günlük al-sat yapar ve bir de kaldıraç koyarsan bu da kumardır. Bu şekilde ne yaparsan yap, kumardır. Çünkü, terse gittiği zaman paranın tamamını kaybetme riski vardır. Bu nedenle, bu tür işlemlerin daha sofistike kişilere bu piyasaların sunulması gerekmektedir. Ben burada birçok yatırımcının zarar ettiğini düşünüyorum. Yatırımcılara, burada mümkün olduğu kadar daha az ve daha düşük kaldıraçlarla işlem yapmalarını öneriyorum. Bu piyasalar çok riskli ve hareketli. Burada para kazanmak, para kaybetmekten çok daha zor. Para kaybetmek daha kolay.
Merkez Bankası Başkanı’nın 1.92 dolar kuru öngörüsü için ne düşünüyorsunuz?
Attila Köksal: Bence talihsiz bir açıklama oldu. Bir merkez bankası başkanının yapmaması gereken bir hareketti. O kadar çok değişken var ki, bu söylemde bulunmak yanlış. Ama TL değer kazanacak mı derseniz, kazanabilir. Bence, 2 civarındaki TL seviyesi makuldür. Çünkü, uzun zamandır değer kazanan bir paramız var. Bir miktar soluklanması ve değer kaybetmesi lazım ki, üretim sektörlerinde ve ihracat yapan firmalarımızda bir rahatlama olsun. TL'nin değerlenmesi, rekabet açısından dezavantaj oluşturuyor. 2 - 2,10 - 2,20 bence iyi seviyeler. Bu seviyeler bazı borçlu şirketleri sıkıntıya sokabilir ama, ekonominin geleceği için iyi noktalar. 1,92 olabilir, bu para akımlarıyla ilgili bir şey. Ama sanki olmasa ve buralarda dengelense daha sağlıklı olacak diye düşünüyorum.
Merkez Bankası’nın faiz politikası ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Faizleri düşük tutmak mantıklı mı?
Attila Köksal: Bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler faizleri yükseltiyor. Biz de er geç faizleri yükselteceğiz. Kaldı ki, tasarruftan bahsediyoruz. Tasarruf artırmak için neredeyse kampanya başlattık. Reel faizin eksi olduğu bir yerde tasarruf yapılmaz. İnsanlar harcama yapar. Geçtiğimiz bir iki yıl içinde hep negatif reel faiz gördük. Bu şu demek; sen paranı faize koyma, başka yerlere git. Dolayısıyla, Merkez Bankası faizleri artıracak. Piyasayla inatlaşmanın da bir anlamı yok. Zaten piyasa gereğini yapıyor. Bugün mevduat faizleri 9.60. Ben geçen ay 10.10 ile mevduat yaptım. Piyasa zaten veriyor. Merkez Bankası ne kadar ayrı bir faizden bahsetse de, hem Eurobond’larda hem Türk Lirası tahvillerde faiz gelip bir yerlerde oturuyor. Merkez Bankası da buna ayak uyduracaktır.