MYNET-EKONOMİ SERVİSİ
Kurumsal sosyal sorumluluk/sürdürülebilirlik alanında Türkiye’nin ilk danışmanlık şirketi unvanını taşıyan Su CSR Danışmanlık, 22 yıl önce iletişim sektöründe bir ilki gerçekleştirerek, kurumların sosyal, çevresel ve ekonomik performanslarını da kapsayan ve sonraki çalışmalara model oluşturacak önemli toplumsal projelerini hayata geçirmektedir.
Uzun yıllar süren bu çalışmalarıyla kurumlara ve paydaşlarına kattığı artı değerle ülkemizde ve uluslararası alanda birçok ödül almakla beraber Ulusal ve uluslararası deneyimi ile Su CSR, kurumsal sosyal sorumluluk kavramının bir süreç yönetimi olduğunu, kurumun ya da markanın iş ve iletişim hedefleriyle örtüşmesi gerektiğinin altını çizerek, etik ilkelerle hareket eden, uzmanlığı bir iş değeri olarak benimsemiş tüm kurumlarla KSS süreçlerinde işbirlikleri gerçekleştirmektedir.
Türkiye’nin sektörlerinde önde gelen kuruluşları için sürdürülebilir, marka değerini arttıran ve sonuçları ölçülebilir çalışmalar sunan Su CSR Danışmanlığın Genel Müdürü Asya Deniz Akyol ile röportaj yapma imkanı bulduk .
İşte Asya Deniz Akyol ile yaptığımız röportajda öne çıkan başlıklar;
Ülkemiz KSS özelinde global ölçekte nasıl bir noktada? Sürdürülebilir Türk şirketleri var mı?
Ulusal ve uluslararası şirketlerin üretim ve faaliyet alanlarının genişlemesi, aynı zamanda bu şirketlerin sorumluluklarını da artırıyor. Artık kurumun finansal değeri kadar sosyal yatırım değeri de önem kazanmış durumda. Günümüzde tüketiciler, sivil toplum kuruluşları, kamu ve diğer paydaşlar, kurumlara yaptırım uygulayabilecek güce sahip. Bu yaptırım gücü, kurumların sürdürülebilirlik ve KSS konularını daha çok içselleştirmelerini, uygulamalarını geliştirerek ilerletmelerini ve kurumsal anlamda KSS kültürü oluşturmalarını sağlıyor.
Yatırımcılar da, şirketin ciro değerini izlerken aynı kurumun sürdürülebilir değerini de izleyebiliyorlar. Bu noktada büyük şirketler, KSS uygulamalarını şeffaflık ilkesini benimseyerek tüm paydaşları ve kamuoyuyla periyodik olarak paylaşıyorlar ve daha ileri seviyeye taşıyarak, bağımsız denetim alıyorlar.
Ülkemizde de sürdürülebilirlik ve KSS uygulamalarına model oluşturan pek çok kurum mevcut. Bu konuyu çok ciddiye alıyorlar ve yatırım yapıyorlar. Ancak KSS konusu kurumlarımız için halen yeni bir kavram. Fakat ülkemizde hızla büyüyen üretim ekonomisi ve buna bağlı olarak artan uluslararası rekabet, sürdürülebilirliğin ve KSS kültürünün gelişmesi için önemli bir itici güç oluyor.
Türkiye’deki KSS çalışmalarının yoğun olarak uygulandığı sektörler hangileridir?
2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre en çok KSS raporlaması yapılan sektörler, finansal hizmet sağlayan alanlar olan enerji, gıda, madencilik, telekomünikasyon, kimya, inşaat ve yapıdır. Ülkemizde de enerji başta olmak üzere otomotiv, gıda, telekomünikasyon gibi sektörlerde sıkça KSS çalışmaları yapılıyor. Diğer sektörlerde de artmaya devam ediyor.
KSS şirket bütçesine katkı sağlar mı? Nasıl sağlar?
KSS’nin temeli kaynakların doğru ve verimli kullanımıdır. Yaklaşım olarak bunların doğru ve verimli kullanımı hem kurumun hem doğal kaynakların sürdürülebilirliğine hizmet eder. Somut ve kolay anlaşılabilir bir örnek vermek gerekirse bir içecek firması için su olmazsa olmaz bir doğal kaynaktır. Doğal kaynaklar tükenmeye başladıkça kullanılan suyun maliyeti artacaktır. Eğer siz kurum olarak varlığınızı sağlayan bu doğal kaynağı korumaya alır ya da verilen zararı bertaraf etme yöntemlerine destek olursanız, bu sizin maliyetlerinizin orta ve uzun vadede sabit kalmasını sağlayacaktır. Kurum olarak atık yönetim politikasını oluşturur ve verdiğiniz taahhütlere uyarak tüketim oranlarınızı ihtiyaçlarınız oranında kullanabilirseniz, bu yine kurumsal olarak size olumlu şekilde geri dönecektir.
Bir şirket neden KSS yaklaşımına sahip olmalı, bunun şirkete yarattığı katma değer nedir?
KSS uygulamalarının finansal katkısının yanı sıra değeri yeniden tanımlayarak, işletmeler için önemine bir başka pencereden de bakabiliriz. KSS yaklaşımının yaratacağı “öncelikli katma değer”, kurumun kendisi ve tüm unsurları ile birlikte “değer” anlayışının esasının korunması olacaktır. Ekonominin anlayacağı dilden açıklamak gerekirse; yapılan bazı araştırmalar - özellikle seksenli yıllardan başlayarak - çalışanların, bir kuruma değin değer anlayışında ekonomik kazanımın veya finansal açıdan rahat olmanın anlamlı bir yaşam sürdürmenin veya yaratmanın önüne geçtiğini göstermektedir.
Bu durum, hemen hemen tüm sektörlerde - ve teknolojik gelişimin kas işçiliğini kolaylaştırdığı bir dünyada - insan kaynağını her zamankinden daha önemli bir maliyet bileşeni, verimlilikte ise artan önemde bir geliştirme unsuru haline getirmiştir.Ancak bu aşamada, yapılan analizler - ve terminolojinin kendisi - insanı, kömür gibi bir fiziksel kaynak ve satın alınabilir bir ekonomik değer unsuruna indirgeme riskini de barındırmaktadır. Bu algılanma hali kimi durumlarda daha dramatik bir sonuç üreterek çalışanın da kendisini - ama yalnızca - ekonomik bir varlık olarak görmesine neden olabilmektedir. Ancak yeni dünyanın yeni ekonomisi, insanın maddi değer katkısının yanı sıra insani değer katkısına da ihtiyaç duyar hale gelmiştir.
KSS uygulamaları veya bir şirketin KSS yaklaşımına sahip olması, bu şirketin maddi değer yaratan insan kaynağının - yani iç paydaşlarının - aynı zamanda insani değer üretimine de özendirilmesine olanak sağlayacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, nasıl ki bir ülkenin sürdürülebilirliği onu oluşturan tüm kamusal ve özel kurumlarının topyekûn katkı ve katılımına ihtiyaç duyuyorsa, bir işletmenin sürdürülebilirliği de aynı şekilde iç paydaşlarının insani katkı ve katılımına ihtiyaç duymaktadır. Bugün değil ise yarın daha da artan oranda ihtiyaç duyacaktır.
Özetle…
Özet olarak tarafların karşılıklı olarak fayda kazanacağı KSS uygulamaları; kurumun kabiliyetlerine uygun, hedef ve çıktılarının ölçümlenebildiği, kurumsal olarak yönetilebilen ve projenin kendisini sürdürülebilir kılmasını sağlayacak unsurları barındırdığı şekilde planlanmalı ve uygulanmalıdır.
Kurumlar, uygulamaları gerçekleştirirken konunun çözümü için geliştirilen modelle ilgili tarafları da sürece dahil etmelidir. Bu bir sivil toplum kuruluşu, üniversite, kamu kurumu, özel kuruluş ya da sivil inisiyatif olabilir. Buradaki önemli nokta, uygulamaya dahil edilecek tarafın gerçek faydayı sağlaması amacıyla doğru konumlandırılması, uzmanlık alanının dışına çıkmaması, uygulamaya ivme katacak bilgi ve veriye sahip olması, doğrudan ticari kaygıdan uzak olması ve yetkinlik alanlarının net tanımlanmasıdır. Uygulama ortaklarının seçiminde alan birliği, aranması gereken diğer bir özelliktir. Ortağın paydaşlarla ya operasyonel ya da itibari karşılığının olması gerekir.