Benjamin Franklin der ki; “Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir; İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.”
İktisadi piyasalarda o kadar bilmece ve bulmaca var ki, hangisine el atılsa uçurumlara iniliyor. İktisatçılar çok güzel didiniyorlar, çalışıyorlar. Bazıları bir şeyler vereyim derken, bazıları kendime bir şeyler alayım diyor. Bazıları da kendi sahalarında bir şeyler öğrenmeye uğraşıyor. Her birisi de gerçekten takdir edilecek gayretler içerisinde.
Ancak, çoğu iktisatçının elde ettikleri bilgiler yetersiz kalıyor. Daha fazla bilgiye ulaşsalar daha fazla analiz yapabilirler. Daha tutarlı bilgileri topluma sunabilirler. Bilgi kaynakları da kısır kalıyor. Bilgiyi edinenlerde yetersiz bilgiler ediniyor.
İktisat çok geniş bir saha.
İktisatçıların öne sürdüğü değerlendirmeler, bilgiler iktisadi sahanın boyutuna geniş bakılırsa, çok yetersiz kalıyor. Her sahada iktisat var. Dinimizde bile "iktisatlı davranın, yani israf etmeyin" deniyor. "Miri malını koruyun" deniyor.
TV kanallarına sabahın ve akşamın belli aralıklarında birçok yayınlar artık alışıla geldi. Borsa, döviz, faiz, altın gibi sahalarda tahminler yapan iktisatçıların değerlendirmeleri senelerdir sürdürülüyor. İktisadi hayatın sadece döviz, borsa ve faiz olmadığını ne zaman öğreneceğimizi çok merak ediyorum.
Borsaya da öyle bir önem veriliyor ki, sanırsınız toplumun çoğu borsada alış veriş yapıyor. Sanırsınız her insanın cebi altın ve döviz doluda, TV’den tüyo bekliyor.
İktisatçılar durmaksızın günlük analiz yapıyor, endeks açıklıyor, geleceği tahmin ediyor.
Doktorların hastaya teşhis koyarken yanılma payları yüzde 1’e kadar düşebilir. Ama bir iktisatçının teşhislerinde yanılma oranı yüzde 60-70‘leri geçiyor.
Borsa değerlerinin, döviz fiyatlarının, altın fiyatlarının geleceği ballandıra ballandıra anlatılıyor. Şimdi de bakır ve bazen gümüş fiyatlarını bile basın yayın organlarında vermeye başladılar. Maksat iktisat konuşmak.
Günün sabah ve akşam saatleri TV iktisat programları şaşkınlık yaratıyor. Toplumun her bir ferdini borsaya, dövize ve faize gelin der gibi sunum yapılıyor.
Herkes de biliyor ki, toplumun çok az bir kısmı bu konularla ilgileniyor.
TV’lerde heyecan içerisinde izlenilen; "Yabancılar giriyor. Yabancılar çıkıyor." sözlerine çok alıştık.
O aralarda kredi derecelendirme kuruluşları talebeye not verir gibi ülkelere not veriyor. Bütün olanları da TV’de uzmanlar anlatıyor. Sevinç heyecanı, üzüntü haberleri biri birine karışıyor. Bu olayların içerisindekilerin birbirlerinden haberdar olmamaları da mümkün değil.
Peki, ferdi alım satım yapanın elinde bir bilgi, destek güç var mı? Elbette yok. Masum küçük tasarruf sahibi sadece yem konumunda.
Elinde kendi ülkesinin milli parası var. O para kendi ülkesinin milli onurudur. Kendi parasından kaçan bir ülke olabilir mi?
İktisadi hayatı artık görebilmeliyiz.
Toplumu ilgilendiren üretim, yatırım ve ihracat-ithalat rakamlarıdır.
Kasabanızda son beş yılda kaç fabrika yapıldı. İmalathaneleriniz var mı? Hayvancılık yapan var mı? Ne kadar topraklar sulanabiliyor? Ne kadar fazla meyve sebze üretebiliyorsunuz? Ne kadar istihdam arttı? Ürettiklerinizi sata biliyor musunuz?
Mazot, gübre fiyatları düştü mü? Elektriğe zam yok değil mi?
Minibüs, otobüs, taksiye zam yok değil mi?
Otomobilden vazgeçtim.
Bir kol saati yapan firmanız var mı ülkenizde?
Milletinizin bankalara ve biri birlerine kredi borcu nereye dayandı?
Devletinizin borcu azalıyor mu?
Fındığınız ne durumda?
Sarımsağı Çin’den ithal etmekten vazgeçtiniz mi?
Susamı Afrika’dan, cevizi Şili’den ithal ediyoruz. İyi mi?
TV programları maalesef böyle programlar yapmıyor.
Arsaların, arazilerin, evlerin rantı konuşuluyor. Bir kısım insanlarda bu çeşit spekülasyonların peşinde. Her yer emlak komisyoncularıyla dolu.
Küçük ve orta büyüklükteki bankaların yarısından çoğu son dört yılda ABD’de iflas etti. Türkiye’de bu durumu geçmiş yıllarda yaşadı.
Bankaların yakın kontrolü iyi yapılmalı.
İktisadi, mali politika ve para politikası açısından elimizdeki kurşunları iyi bilmeliyiz. İktisatlı kullanmamalıyız. Fotoğraf belli.
Tıp doktoru, otomobil tamiri, avukat da ameliyat yapamaz.
Kahvehanelerde çiftçilerin, esnafın, işçinin, memurun, talebenin ve kısacası her bir vatandaşımızın ülkemize neler ürete bileceğini çok iyi belirlemek ve hayat tarzlarını çok yakın algılamak zorundayız.
Ülkemizde iki çift ana üretici var. Biri sanayici ve işçileri ve diğeri gerçek üretici çiftçilerdir. Hizmetler sektöründe çalışanların toplam içerisindeki oranı yüzde 45 civarında. Yani ticaretteki istihdam oranı, üretimdeki istihdam oranının üstünde gidiyor.
Demek istiyorum ki, ülkemiz iktisadının sadece borsa-döviz-faiz çemberi olmadığı bilinmeli ve TV programlarını da üretim-yatırım-ihracat-ithalat çemberine yöneltmeliyiz.
İnsanlarımızın ellerindeki tertemiz masum kazançlarını onların alın terleriyle yoğurmalıyız. Tertemiz kazançların her biri milli servettir. Masum milli serveti helal servet olarak koruma altında tutmalıyız.
Devlet büyükleri masum ve minik milli servetin bekçisidir.
Herkesin ameli yazılıyor. Eserleri de amelleridir. Zenginlik amelle ölçülür.
Dr. Mehmet Cavlı - dr.mehmetcavli@mynet.com