Mynet Finans’a özel açıklamalarda bulunan Ekonomist Mehmet Cavlı, Türkiye ekonomisinin 2010 yılını değerlendirerek, 2011’e dair akademik öngörülerini paylaştı. Cavlı, 2011'in Şubat ve Mart aylarına özellikle dikkat çekti.
2011 yılının kullandırılan kredilerin geri dönüşümü açısında ve küresel sermayenin 2011 yılında Türkiye’de bulunup bulunmayacağı konusunda belirsiz bir döneme girileceğinden Şubat ve Mart aylarının bahsedilen sebepler nedeniyle çok kritik aylar olabileceğini ifade eden Ekonomist Mehmet Cavlı, “Elbette ki, küresel sermaye sadece Türkiye değil, Hindistan, Çin, Brezilya gibi bazı ülkeler için de aynı kararı verecek. Küresel sermayenin de toplumsal bir vicdanı olduğu ümidini taşıyorum.” dedi.
2011 için üçüncü önemli konunun da tarım sektörü olduğunu kaydeden Cavlı, “Bütün dünyada tarım, çok stratejik ve hassas döneme girmiştir. Mart sonuna kadar tarımın masaya yatırılıp önemli kararlar alınması gerekir. Tarımda ithalat üzücüdür. Türkiye tarım ülkesidir. Verimli topraklarımız var. Sularımız var. Nüfusumuz yeterli. İstatistikler, fiyatlar ise ikaz veriyor. Tarıma sahip çıkılmalı.” şeklinde konuştu.
Bununla birlikte, para yönetiminin de gözden geçirilmesi gerektiğinin altını çizen Cavlı, şunları söyledi:
“2008 krizi sonrası anlaşıldı ki; para yönetimini bütün dünyada sadece merkez bankalarına bırakmak doğru olmayabilir. Merkez bankalarının yapılarının yeniden gözden geçirilmesinde yarar var. Sadece, Türkiye’deki Merkez Bankası değil, tüm dünyadaki merkez bankaları yeniden yapılanmalı ve gözden geçirilmeli. 2008 krizi başta ABD Merkez Bankası’nı tartışılır hale getirmiştir. Önlemlerin alınması, uyarıların yapılması, sinyallerin fark edilmesi yönüyle merkez bankaları önemli yetkili ilk noktalardan biridir.
Türkiye olarak 2008 krizini hiçbir dünya ülkesi kadar ağır yaşamadık. Bu durumumuza şükretmeliyiz.
Bir iktisatçı olarak düşünür isek; 21 Şubat 2001 krizi sonrası Merkez Bankası’nın yetki ve sorumluluklarını masaya yatırmak iyi olurdu. Burada bütün kamuda kamusal özerklik konusunun çok iyi irdelenmesi ve yeniden yapılanması ve gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya krizlerinin sona ermediği düşünülürse, iyi günlerimizde, tedbirlerimizi alabiliriz.” dedi.
EKONOMİNİN FAY HATLARI
Türkiye ekonomisinin iktisadi fay hatlarına dikkat çeken Cavlı, öncelikle, kamunun iç ve dış borçları, özel sektörün iç ve dış borcu, tüketici kredileri ve kişilerin birbirlerine olan borçlarını ekonominin fay hatları olarak sıraladı. Cavlı, “Bunların herhangi bir sahasında oluşacak bir tetikleme, jeolojik fay hattında deprem etkisi sonucu oluşacak yıkım benzeri, milli ekonomiyi de aynı şekilde iktisadi kuleleri ile birlikte yıkabilecektir.” dedi.
Ekonomist Cavlı, Yunanistan, İrlanda, İspanya, Portekiz’in iktisadi durumlarının sıkıntılı olduğunu ve İtalya’nın iktisadi kriz sırasında beklediğini, bu gelişmiş ülkelerin ödenmesi zor olan borçlanmalardan kaynaklanan ekonomik krizlerle baş başa kaldığını söyledi. Ve şu anda Türkiye’de herhangi bir sorun olmadığını da ifade eden Cavlı, üretim, yatırım ve ihracatın yeteri kadar düzeltilememesi, hane halkı gelirlerinin artırılamaması halinde çok ciddi problemler çıkabileceği uyarısında bulundu.
Cavlı, çözümü şu sözlerle aktardı:
“Bunun çözümü için, öncelikle küresel sermayenin Türkiye’ye sıcak para şeklinde değil de, yatırım amaçlı olarak gelmesi teşvik edilmeli. Türkiye’de bir an önce üretim, yatırım ve ihracat donanımlı bir ekonomik yapı programının oluşturulmasında fayda görmekteyim.
2011’deki - üretim, yatırım ve ihracat - programıyla birlikte, Türkiye’de devletin yapacağı yatırımları belirleyip, bunların başlatılması gerekir. Mesela, özelleştirme gelirleri son 10 yılda 35 milyar dolar üzerinde ekonomiye gelir getirdi. Bu paranın daha ekonomik, daha yatırıma ve üretime yönelik kullanılması gerekiyor. Özelleştirmenin yapıldığı sektörlerin verimliliklerinin artırılması ve istihdama katkısının sağlanması yönünden bir gözden geçirme, bir denetleme yapılmasında fayda var. Ayrıca, bugünden sonra yapılacak özelleştirmelerin daha dikkatli, daha sakin, daha soğukkanlı yapılması ülkeye daha fazla yarar sağlar.
Şu anda ekonomi büyüyor, faiz aşağı iniyor ama hane halkı gelirlerinde bir artış görülemiyor. Kişi başı milli gelir artıyor ama topluma ne derece yansıyor belli olamıyor. Bu nedenle, bir an önce hane halkı gelirlerinin artırılması için programlar öngörülmeli. Kaynakların doğrudan doğruya ekonomiye kazandırılması istikametinde çalışmalar yapılması beklentisi içerisinde olsak iyi olur.’’
2001 KRİZİ TECRÜBE OLDU
Türkiye ekonomisi için 2010 yılını değerlendiren Ekonomist Mehmet Cavlı, burada sağlıklı bir değerlendirme yapılmak istenirse, son 10 yıla dönüp bakılması gerektiğinin altını çizdi. 2001 yılında 21 Şubat Krizi’nin Türkiye için büyük bir tecrübe olduğunu belirten Cavlı, “Bu kriz sonrasında Türkiye çok ciddi bir toparlanmaya girdi. 2005-2006-2007 ve 2008 yılları gerçekten bir toparlanma yılları oldu. TL’dan altı sıfırın atılması harika bir teşebbüstü. TL itibar kazandı.” dedi.
Bu toparlanma ile birlikte, kişi başına düşen milli gelirde çok ciddi bir artış gerçekleştiğini aktaran Cavlı, “Milli Gelirin ne kadarı küresel sermayenin gelişi ile arttı? Kişi başına milli gelire ne kadar yansıdı? Elbette bu detayların ekonomistler tarafından irdelenmesi lazım. Kişi başına düşen milli gelir hesaplanmasında tabii olarak Türkiye’nin borçlanmasını, tüketici kredilerinin hangi boyutlara ulaştığının tespit edilmesi gerekir.
Tüketici kredileri toplamı en son 110 milyar TL’yi geçti. Bu krediler, 10 milyon 380 bin üzerinde kişiye verildi. Bu kredilerin içinde taşıt, konut, bireysel krediler de var. Bunların dışında, vatandaşın birbirine olan borçları, alışverişleri var. Bunlar da önemli bir miktar oluşturuyor. Vatandaşların ve işletmelerin toplam borç stokunun 450 milyar TL’yi geçtiği biliniyor. Yani bir kredi yoğunluğu toplum içerisinde var. Dediğim gibi bu ekonominin en büyük fay hatlarından biri.” dedi.
HANE HALKI ENFLASYON KURBANI
Enflasyon konusunda da önemli tespitlerde bulunan Ekonomist Mehmet Cavlı, enflasyon hesaplanırken 400’ün üzerinde kalemin sepete girdiği bilgisini verdi.
Cavlı, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“TÜİK’in rakamlarına göre, domates 2009 Kasım’dan 2010 Kasım’a kadar yüzde 179 artmış. Sarımsak yüzde 79, karnı bahar yüzde 76, sakatat yüzde 50, mücevher altın yüzde 18, alkollü içkiler yüzde 32, dana eti yüzde 27, sigara yüzde 31 artmış.
Buna mukabil, spor ayakkabı yüzde 2 azalmış. Kafe düşmüş. Numaralı gözlük camı yüzde 14, kek yüzde 14, ayva yüzde 7, bulaşık için temizlik ve bakım ürünleri yüzde 18, cep telefonu ücreti yüzde 19 düşmüş.
Şimdi, biz enflasyonu tespit ederken 400 küsür kaleme bakıyoruz. Ama hane halkı giderlerine baktığımızda, elektrik, su, doğalgaz, ulaştırma giderleri, telefon ücreti o ailenin ana masraflarını oluşturuyor. Bu her ay karşılaşılan ana masraflara baktığımızda daha fazla yıllık fiyat artışı gözleniyor. Bu da hane halkında tasarruf etme imkânını yok ediyor. Tasarruf edemeyen vatandaş alış veriş yapamıyor. Piyasa talep daralmasına maruz kalıyor.
Bu nedenle, ülkede hane halkı gelirlerini artırıcı plan ve program yapmadığımız sürece, milli bir yatırım programı yapmamız mümkün değil. Biz bu yatırım programının çalışmalarını büyük bir kongre ile veya büyük bir konsensüs oluşturarak ortaya çıkarabiliriz.”
EKONOMİYE ALT YAPI ŞART
Türkiye’nin 1987 ve 1992 yılları arasında serbest bölgeler, organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri, limanlar, hava alanları, turizm yatırımları gibi iktisadi can damarlarının temellerinin atıldığını belirten Cavlı, “O dönem Türkiye’de ekonomi alanında çok önemli bir alt yapı oluşturuldu. Fakat bu süreç devam edilemedi ve 1994 yılındaki krizde bu süreç durdu. 2001’de ayrı bir kriz meydana geldi ve geçmişteki o iktisadi alt yapı bozuldu. Bu alt yapıyı şu anda düzeltme imkanımız var, zaman geçmedi. Şu anda ekonomide herhangi bir sarsıntı, herhangi bir problem görünmüyor. Bu alt yapıyı yeniden temin ederek küresel sermayeyi doğrudan doğruya yatırımlara dönüştürmek zorundayız. Eğer dönüştüremezsek, küresel sermayenin vereceği karara göre Türkiye’de olumlu veya olumsuz bir dalgalanma olabilir” açıklamasında bulundu.
Bunun yanı sıra, Türkiye’de sanayi sektöründeki artışın çok iyi bir şekilde irdelenmesi gerektiğinin altını çizen Cavlı, aslında sanayideki büyümenin, artan nüfusla aynı orantıda gerçekleşmediğini vurguladı.
“Sanayideki üretim artışı endeksi yorumu, geçmişte aşağılara düşen sanayi kapasitelerinin artan üretimi şeklinde diyebiliriz. Yani eksi büyümeleri şu anda artıya çevirme gayreti içerisindeyiz. Bu nedenle üretim sektöründe ciddi bir hamle yapılması gerekir. Bu hamlenin ardından istihdam artışı, bunun ardından hane halkı gelirlerinin artışı meydana gelecektir” diyen Cavlı, "Dalgalanmalara karşı uyanık olunmalıdır." dedi.
Cavlı, bu konudaki sıkıntıları şu sözlerle anlattı:
“Türkiye’de ithalatta iki konu çok dikkate değerdir. Bunlardan biri tarım, diğeri de petrol ithalatı. Tarım ve ormancılıkta Ocak-Ekim 2010’da ithalat yüzde 42 artmış. Bu şu demek, tarımda dışa bağımlı hale gelmiş bulunuyoruz.
Bir de petrol ürünlerinde 2002 yılında ham petrol ithalatı 4 milyar 87 milyon 775 bin dolar iken, 2010 ilk iki çeyrekte 2 milyar civarında gerçekleşti. Ham petrol ithalatında düşüş gözleniyor. Türkiye’de 8 yıl içerisinde o kadar otomobil, kamyon ve motorlu taşıtlar üretildiği halde ham petrol ithalatında azalma var. Rakamlar bu şekilde iyi incelenmesi gerekir."
KÜRESEL SERMAYE AKIŞINA DİKKAT ETMELİYİZ
Küresel sermayenin dünyadaki dolaşımına dikkat çeken Ekonomist Mehmet Cavlı, küresel sermayenin gittiği ülkeyi kalkındırdığını belirtti.
“ABD’deydi orayı kalkındırdı, ayrıldı ülkeye sıkıntı girdi. AB’ye ait küresel sermaye Avrupa’dayken orayı kalkındırdı, ayrıldı şimdi sıkıntı yaşıyorlar. Dünyanın ticari pasta büyüklüğü belli. Pastanın yüzde 20’si ABD elinde iken, Çin, Hindistan, Japonya, Rusya pastayı gün geçtikçe bölüyor. Ayrıca, Brezilya bile dünyanın beşinci ekonomik büyüklükte olacağını iddia ediyor. 2008 yılından sonra dünya iktisadi pastası küçüldü. Para bol, para yerine geçen tahviller, bonolar, senetler, çekler, protokoller, sözleşmeler, akreditifler piyasalarda elden ele dolaşıyor. Sonuç olarak, iyi düşünülmesi gereken bir manzara.” diyen Cavlı, küresel sermayeye bağımlı bir dünya ekonomisi oluştuğunun altını çizdi.
Hem Avrupa hem de ABD’nin kendi küresel sermayelerini kendilerine dönmesi için inanılmaz bir gayret gösterdiğini ifade eden Cavlı, eğer küresel sermaye dünyada yerinden çıkıp da Avrupa, Japonya ve ABD’ye dönecek olursa, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan piyasalarda çok ciddi bir çalkalanmaya neden olabileceği öngörüsünde bulundu.