FİNANS

Hedef; İMKB A.Ş.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Başkanı Hüseyin Erkan, İMKB'nin özeleştirilmesinin farklı biçimde düşünülmesi gerektiğini belirterek, "Bizim ulaşmayı düşündüğümüz hedef, İMKB’nin bir anonim şirket olarak faaliyet göstermesi. Ancak bu yolda çok dikkatli olunması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü İMKS herhangi bir kamu şirketi gibi değil. Burası Türk sermaye piyasasının kalbinin attığı yer herhangi bir şirket özelleştirmesi gibi düşünülmemelidir" dedi.

BORYAD Dergisi'ne açıklamalarda bulunan Erkan, küçük yatırımcının borsaya olan ilgisinin devam ettiğini ve bu katılımı daha da ileri bir boyuta taşıyabilmek için ilgili tüm kurumlarla ortak çalışmalar yürütmek gerektiğini belirterek, "Biz bir pazar yeri işletiyoruz. İMKB teknik bir işlem platformu, tek başına yeterli olamaz. Yatırımcıların haklarının korunması, yatırımcıların borsaya yönelmesi için belli teşviklerin sağlanması gibi konular, SPK, Maliye Bakanlığı gibi kurumları da ilgilendiriyor. Hep birlikte hareket etmemiz lazım.

Özellikle geçmişte kapatılan, el konulan bankalar ve bunların sonucunda mağdur olan yatırımcılarla ilgili SPK ve Maliye Bakanlığı’na önerilerimiz oldu. Mevzuata göre sadece hakim ortakların hisselerine el konuluyordu ancak yapılan değişiklikle tüm ortakların hisselerine el konulması gündeme geldi. Bu noktada TMSF’nin de görüşlerine saygı duymak lazım. Çünkü çoğu zaman “hakim ortak kimdir, küçük ortak kimdir” ayırımını yapmak çok zor olabiliyor. Hakim ortağın da şirketin halka açık kısımda belli bir oranda pay sahibi olduğu durumlar ortaya çıkabiliyor. Bunun da takip edilmesi, tahmin edileceği üzere çok zor. Mevzuat değişikliği hususundaki durumun bu mantığa dayandığını düşünüyorum" dedi.

El konulan bu bankaların batmadığına ve kurtarıldığına değinen Erkan, "Bir kısmı satıldı. Sonuç olarak bu bankalar faaliyetlerini devam ettiriyorlar. Bu arada olan küçük yatırımcıların hisselerine oldu. Şu gerçeği hiçbir zaman unutmamak gerekiyor: Hisse senedi garantili bir yatırım değildir. Siz şirketin kârına da zararına da ortaksınız. Hakim ortağın verdiği yanlış kararın zararını küçük ortağın çekmesi tabii ki yanlış. Ama siz şirketin tüm faaliyetlerine ortaksınız. Bu çok ince bir ayardır. Hukukçuların, BDDK’nın, SPK’nın, TMSF’nin ve Maliye Bakanlığı’nın bir araya gelerek bu konularda bir düzenleme yapması gerekiyor. Biz de elimizden geldiğince yatırımcı haklarının korunması konusunda önerilerde bulunuyoruz" diye konuştu. Halka arzların artırılmasına yönelik başlatıyan çabaya ilaveten, talep tarafının da güçlendirilmesi gerektiğini ve halka arzlarda, yerli yatırımcıya verilen tahsisatın artırılmasına yönelik önerileri bulunduğunu söyleyen Hüseyin Erkan, "Bireysel yatırımcının, kurumsal yatırımcılar vasıtasıyla borsaya girmesini tavsiye ediyoruz. Küçük yatırımcı hangi hisseye yatırım yapması gerektiği konusunda yeterli bilgiye sahip olamayabiliyor. Yatırımını, duyduğu tavsiyeler doğrultusunda yönlendirebiliyor. Ortağı olacağınız şirketin seçimi çok önemli. Yatırım sonrasında da şirketin faaliyetlerinin takip edilmesi gerekiyor ve tüm bunları yatırımcı göz ardı edebiliyor. Bu yüzden, yatırımlarını onların adına karar veren yatırım fonlarına emanet etmelerinde fayda görüyorum" dedi.

Hüseyin Erkan BORYAD'la yaptığı söyleşide şu görüşlerine yer verdi: "Türkiye’de yatırım fonları yeterince büyümedi. Yine de uzun vadede baktığınızda, hisse senedinin ya da hisse senedi ağırlıklı A tipi yatırım fonlarının getirisi, neredeyse hiçbir yatırım aracında yok. Kısa vadede bu durumlar pek tabii değişebilir. SPK’nın yapmış olduğu çalışmalar sonucunda, “Korumalı Yatırım Fonları” gibi bazı yeni modeller ortaya çıktı. Bu tip yeni enstrümanlar, yatırımcının haklarını korumaya, onların zararını minimize etmeye yönelik olarak yapıldı. Ben bunun gibi yeni
seçeneklerin piyasamızı büyüteceğine inanıyorum. Bireysel emeklilik fonları da küçük yatırımcıların piyasaya katılmasına yardımcı olan bir diğer kurumsal yatırım örneği. Şimdiye kadar bireysel emeklilikte 5-6 milyar YTL’lik bir fon birikmiş. Bu fonlarda vergi muafiyeti sadece asgari ücretle sınırlı. Vergi muafiyetinin artırılması hem bu fonların büyümesine yardımcı olacak hem de onların vasıtasıyla piyasamıza gelecek olan kurumsal yatırımcıyı teşvik edecektir. Kısacası, küçük yatırımcıların bu tip kurumsal yatırımcılar aracılığıyla piyasada yer almasının onlar açısından daha güvenli olacağı kanaatindeyim.

Önümüzdeki dönemde küçük ve orta ölçekli şirketler için düşündüğümüz yeni uygulamalar var. Örneğin, yatırımcıların kendi illerinde faaliyet gösteren ve ortak olmak istedikleri küçük ve orta ölçekli şirketlerin yer aldığı “Yerel Yatırım Fonları” oluşturmaya çalışıyoruz. Sanayi ve Ticaret Odaları’yla yapacağımız işbirliklerinde, her Oda’dan en az 5 şirket getirmeleri karşılığında söz konusu iller için birer endeks hesaplayacağız.

Anadolu’nun her ilindeki yatırımcıların, kendi illerindeki yatırım fonuna yatırım yaparak sermaye piyasasının büyümesinden faydalanmasını hedefliyoruz. Burada her ilden en az 5 şirket olması zorunluluğumuz var. Çünkü 5’ten az şirketle bir endeks oluşturmamız çok zor. Bu konudaki çalışmalarımıza başladık. Elimizde 4-5 ile yönelik çalışmalar mevcut. Her şeyin üzerinde titizlikle duruyoruz. Bizim öncelikli hedefimiz Anadolu’nun tüm şehirlerini içine alan bir çalışma yapmak. Ancak her ilden 5 şirket olmadığı takdirde, bu projeyi “Bölgesel Endeks”e çevirme düşüncesindeyiz. Amacımız, mümkün olduğunca çok sayıda endeks ortaya çıkararak Borsa Yatırım Fonları’nı teşvik etmek. Bu yöndeki çalışmalarımızın hepsi, sermaye piyasasını tüm Türkiye’ye yayma planlarımızın bir parçası.

Yatırımcı Danışma Merkezi’mizin çeşitli illerde yapmış olduğu toplantılara devam edeceğiz. Birkaç yıl ara verildi bu toplantılara şimdi yeniden başlıyoruz. Yatırımcıların haklarının ne olduğunu, haklarını nasıl aramaları gerektiğini bilmesi bizim için çok önemli.

Bilgilendirme ve eğitimin, tanıtımdan daha öncelikli olması gerektiğini düşünüyorum. Tanıtım faaliyetleri cazibeyi artırabilir.

Ürünler hakkındaki genel bilgileri, teknik altyapımızın üstünlüğünü ve güvenilirliğini aktarabiliriz.

Atina Borsası’yla yapmış olduğumuz bir işbirliği var ortak bir endeks kuruyoruz. Son aşamasına geldik, sadece imza atılması kaldı.

Her iki ülkeden yaklaşık 15’er şirket bu endekste işlem görecek. Bu endekse dayalı Borsa Yatırım Fonları (BYF) çıkarılacak. Bunun için iki model düşünüyoruz. Birinci modelde, tek bir uluslararası BYF oluşturularak yurtdışına ihraç edilecek ve her iki ülkenin borsasında da yabancı menkul kıymet olarak işlem görecek. İkincisinde ise, yine o endekse dayalı ve her iki ülkede de ayrı ayrı işlem gören yerli BYF’ler şeklinde olacak. Böylelikle bölgesel yatırımcıların iki borsada birden satın alma fırsatları doğacak. Özellikle Yunanistan’da faaliyet gösteren kurumsal yatırımcıların –ki oradaki kurumsal fonların toplam değeri bizdekilerin kat kat üzerinde- iştahını kabartan bir proje bu.

Yine aynı şekilde ortak adımlar atabilmek için Ortadoğu, Balkan ve Orta Asya ülkeleriyle de görüşmeler yapıyoruz. Bilindiği gibi Avrasya Borsaları Federasyonu’na başkanlık ediyoruz. O platformda da bir gösterge endeksi kurmayı planlıyoruz. 500-600 hisse senedinden oluşacak olan bu endeks, sadece bir gösterge olacak. Sonraları ise daha düşük sayıda ve yatırım yapılabilir hisse senedi içeren bölgesel endeksler oluşturmayı düşünüyoruz. Örneğin, Balkan Endeksi, Orta Doğu Endeksi, Orta Asya Endeksi gibi. Bunlara dayalı olarak çıkarılacak BYF’lerin de birçok borsada işlem görmesini hedefliyoruz.

İstanbul'un bölgesel bir finans merkezi haline geleceğini düşünüyoruz. İstanbul, şu anda zaten bölgenin en büyük finans merkezlerinden biri. Bizimle birlikte bölgede ortaya çıkan iki merkez daha var: Moskova ve Dubai. Üç merkezin de kendine göre avantajları var. Ama İstanbul’un diğerlerinden daha büyük avantajlar barındırdığı kanaatindeyim. Biz sahip olduğumuz konumu kullanmanın yanında aynı zamanda yasal mevzuatta da kolaylıklara gitmeli ve teşvikler sağlamalıyız. Böylelikle İstanbul, Dubai ve Moskova’yı geri planda bırakarak bölgenin tek merkezi olabilir. Bunun da en önemli ayağı, sermaye piyasasını genişletmektir. Biz bu konudaki tüm çalışmalara dahiliz ve bu alandaki en önemli rollerden birini İMKB üstlenecektir.

KOBİ Borsası'na gelince zaten 4 yıl önce kuruldu ve çeşitli çalışmalar yapıldı. Ancak KOBİ Borsası’nın tek başına çalışmasının uygun olmadığı yönünde raporlar sunuldu. Önümüzdeki dönemde SPK’nın da vereceği kararla bu konuya bir açıklık getirilecek.

İMKB olarak şu anki yapımızla bir KOBİ Borsası’ndan farklı değiliz. İMKB’ye kote 320 şirketten sadece 138 tanesi en büyük 1000 şirket arasında yer alıyor. Diğer geri kalanı orta ve küçük ölçekli şirketler. KOBİ’lerin İMKB’ye gelmesi gayet kolay ikinci ulusal piyasamızda hiçbir sayısal kriterimiz yok. Hatta kâr kriterimiz bile yok. Yeter ki, SPK’dan halka arz izni alınabilsin.

Ayrıca şöyle bir çalışmamız da var: KOBİ’lere yönelik “ayrı” bir piyasa oluşturmayı planlıyoruz. Bu, bir alt piyasa değil ayrı bir piyasa olacak. Aracı Kuruluşlar Birliği ve Gelişen İşletmeler Piyasası’yla yapmış olduğumuz görüşmelerde, Gelişen İşletmeler Piyasası ismini kullanmamız da gündeme geldi. Ama her şey ilerleyen günlerde netlik kazanacak. Bu piyasada her türlü şirkete hizmet verebilecek bir yapının oluşmasını sağlayacağız. Hatta işlem platformu ve işlem sistemi de farklı olacak. Piyasa yapıcılarla çalışılacak yeterli likiditesi olmayan şirketlerin hisse senetleri, günlük ya da seans başına tek bir müzayedeyle belirlenecek olan fiyattan işlem görecek. Geliştirdiğimiz kriterlerle her türlü şirketin çok az bir maliyetle ve kolaylıkla işlem göreceği bir piyasa oluşturmayı düşünüyoruz. Projenin altyapısını neredeyse tamamlamış durumdayız.

Yılbaşına kadar bu piyasanın faaliyete geçeceğini tahmin ediyorum. Geçtiğimiz yıllarda İMKB’nin özelleştirilmesine yönelik çalışmalar yapıldı. Özelleştirmenin ne için yapılacağını iyi düşünmek lazım.

Özelleştirmeler genellikle rekabete uyum sağlayacak esnek yapıya kavuşabilmek ya da sermaye artırarak rekabette elini güçlendirmek için yapılıyor. Dünya Bankası’nın yaptığı bir çalışmada, İMKB’nin rekabet gücü detaylıca araştırıldı. Bu araştırmadan, İMKB için yapılacak özelleştirme çalışmasının, kaynak ihtiyacına bağlanmaması gerektiği sonucu çıktı. Bunun nedeni ise, İMKB’nin kendi kaynağını yaratabilecek bir kurum olmasıyla açıklandı ve mevzuatta netlik sağlanması ve İMKB’nin rekabet edebilecek bir güce ulaşması için esnek bir mevzuatın gerektiği noktaları ön plana çıkarıldı. Biz de bu görüşe katılıyoruz.

İMKB ne kuruluşunda ne de sonrasında kamudan hiçbir şekilde kaynak kullanmayan bir kuruluş. Meslek kuruluşu gibi faaliyet gösteriyor.

Kendi özerk bütçesi var. Bütçesi genel kurulunda sonuçlanır, hiç kimse bu bütçeye karışmaz.

Bizim ulaşmayı düşündüğümüz hedef, İMKB’nin bir anonim şirket olarak faaliyet göstermesi. Ancak bu yolda çok dikkatli olunması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü İMKB herhangi bir kamu şirketi gibi değil.

İMKB’nin özelleştirilmesi konusunda bir yetki boşluğu söz konusu.

İMKB’nin anonim şirkete çevrilmesinde yetki kimdedir?.. Bu durumda yetki tam olarak ne tek başına Özelleştirme İdaresi’nde, ne SPK’da, ne de İMKB’de. Dolayısıyla, bir yetki kanunu gerekiyor. Bu konuda çalışmalara başladık. Çıkarılacak yetki kanunu çerçevesinde, kimin bu kararları alacağı belli olacak. İMKB anonim şirket olduğunda hisselerin nasıl paylaşılacağı da büyük önem taşıyor. Tüm bu bilgiler açığa kavuşturulduktan sonra özelleştirme yapılabilir. Satışla elde edilecek fonu düşünerek özelleştirmeye gitmek doğru bir karar olmaz. Burası Türk sermaye piyasasının kalbinin attığı yer. Anonim şirket olması aşamasında da her türlü detay dikkate alınmalıdır herhangi bir şirket özelleştirmesi gibi düşünülmemelidir."

YORUMLARI GÖR ( 0 )
Mynet’te En Çok Takip Edilen Hisseler
Hisse

En Çok Aranan Haberler