**Devlet Bakanı Babacan, yaşanan son krizin Türkiye'nin alışık olduğu türlerden olmadığını belirterek, "Krizden çıkış döneminde içinde bulunduğumuz durumun kıymetini bilmemiz gerekiyor" dedi.
**
Ankara Sanayi Odası (ASO) meclis toplantısında konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ekonomide yaşanan gelişmelere ve küresel ekonomik krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bir işadamının, sanayicinin, ihracatçının hükümetten öncelikle istikrar, güven ve öngörülebilirlik beklediğini anlatan Babacan, 8-10 sene öncesine kadar bunun mümkün olmadığını, değil bir yıl, bir ay, bir hafta, hatta bir gün sonranın bile nelerin olacağının bilinmesinde güçlük çekildiğini ve bu nedenle iş hayatında uzun vadeli planların yapılamadığını söyledi.
34 yıl boyunca 2-3 haneli olarak devam eden enflasyonun ve çok yüksek reel faizlerin Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelini engellediğini ifade eden Babacan, "Şöyle bir Güney Kore ile Türkiye'yi yan yana koyun. 1940'larda, 50'lerde neredeydik, bugün neredeyiz. Neden Güney Kore'nin kişi başına düşen milli geliri bugün Türkiye'nin iki katından fazla. Türkiye'nin tabi kaynakları daha az değil, insan kaynağı daha zayıf değil. Bunun sebebi çok basit; istikrarsızlık" diye konuştu.
Babacan, 18 Kasım 2002'de iktidara geldiklerinden itibaren azimle çalıştıklarını ve yatırımın, üretimin, istihdamın, ihracatın önündeki engelleri teker teker kaldırmaya başladıklarını kaydetti.
Bütün bunlarla birlikte ilk defa Türkiye ekonomisinin küresel ekonomik kriz ortamında normal bir ekonominin verdiği tepkileri vermeye başladığını kaydeden Babacan, "Bir bakıma anormal şartların, olağanüstü dönemin de artık kalıcı olarak geride kaldığını da bu krizle hep beraber görmüş olduk" dedi.
BU KRİZ ALIŞIK OLDUĞUMUZ TÜRLERDEN DEĞİL
Yaşanan son ekonomik krizin Türkiye'nin alışık olduğu türlerden olmadığını ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
"Türkiye'de pek çok kriz iç kaynaklı olmuştur, yani sebebi biz olmuşuzdur. Ancak bu kriz bizim hiçbir sorumluluğumuzun olmadığı, tam tersine Türkiye'nin onca reform yaptıktan sonra karşı karşıya kaldığı ve dışarıdan etkilendiği bir krizdir. Ancak şunu da rahatlıkla söylemek istiyorum ki; eğer biz zamanında gerekli tedbirleri almasaydık, 2004, 2005, 2006 yıllarında bütçe açığımızı düşürmeseydik, borç stokumuzu düşürmeseydik, bankacılık sistemimize çeki düzen vermeseydik, bankacılıkla ilgili reformlarımızı yapmasaydık bugün bu kriz Türkiye'yi çok daha derinden etkilerdi. Eğer Türkiye nispeten az etkilendiyse, Türkiye bir finans krizi yaşamadıysa bu zamanında alınan tedbirlerin, zamanında yapılan reformların bir sonucudur.
Aksi halde 2 hafta önce İskoçya'daki G-20 toplantısında masa etrafındaki ülkelerden sadece Türkiye bankacılık sektörü sebebiyle zarara uğrayıp kamu kaynakları aktarmak zorunda kalmayan bir ülkeydi. Çok istisnai bir durumdur bu. Pek çok ülkenin o dev finans kuruluşları, dev bankaları çok ciddi zararları uğramıştır ve çok yüksek miktarlarda kamu kaynakları kurumlara aktarılmıştır.
Bu kamu kaynakları o ülkelerin hem bütçe açığını, hem borç stoğunu çok ciddi oranlarda arttırmıştır. Bugün bütçe açığı açısından çift haneli rakamlar Avrupa genelinde ve ABD'de çok sıradanlaştı. Pek çok ülkenin milli geliri kadar ya da fazla artık kamu borç stoğu olacak. Türkiye'nin ise bu sene yüzde 66 kapatıyoruz bütçe açığını. Krizden çıkış döneminde içinde bulunduğumuz durumun kıymetini bilmemiz gerekiyor."
Ekonomi yönetiminin sadece grafiklerden, tablolardan, rakamlardan ibaret olmadığını belirten Babacan, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin de önemli olduğunu düşünerek çarşının, sokağın, esnafın, sanayicinin ve işadamının da nabzını tuttuklarını söyledi. "Özellikle kayıt dışının böylesine büyük olduğu bir ekonomide hangi veriye nasıl bakmanız gerektiğini de bilmeniz gerekiyor. Dolayısıyla sorunları ilk elden dinlemek ve kararları ona göre şekillendirmeyi de biz son derece önemsiyoruz" diye konuştu.