13 Nisan 2010
Aylardır,hatta yıllardır yazılarımda hep bir noktaya özellikle vurgu yaparım!Yüksek faiz ve düşük kur politikasının Türkiye'ye yaptığı hasardan bahsederim hep!Öyle görülüyor ki,bu konu bazı temel değişikliklere gitmediğimiz müddetçe hep karşımıza çıkacak!
2001 yılında yaşanan yüksek kur artışı sonrasında dalgalı kur rejimi ile ani döviz taleplerinde,kurun hızla yükselerek,çıkmak isteyen paranın düşük kurdan kaynaklanan hevesini yok etmek için yapılmıştı.Bu değişiklik,o günün Türkiye'si için doğru olabilir.Ama bugün Türkiye,2000-2001 Türkiye'sine göre birçok konuda kıyas götürmeyecek kadar yapısal değişikliğe uğramış ve ciddi ekonomik kalkınma göstermiştir.Bankacılık sektörü o tarihte çürüklerden ayıklanmış ve alt yapısı kuvvetlendirilmiştir.Zamanında çok detaylı anlattığım birçok finansal reform yapılmış,kamu bankalarının kaynaklarının karşılıksız kullanımının önüne geçilmiştir.
Zaten şuan çok kısa bahsettiğim bu finansal reform,bizim yaşanılan dünya finans krizinden yara almadan,hatta not arttırarak çıkmamıza neden olmuş ve tüm dünyanın dikkatlerini üstümüze toplamıştır.
Türkiye kanımca,önümüzdeki dönem çok hızlı bir büyüme gösterecektir.Başta enerji alanı olmak üzere,inşaat,madencilik,teknoloji,iletişim,bankacılık,petrokimya vs.gibi birçok alana alışık olmadığımız boyutta dış kaynak girişlerinin olduğunu göreceğiz.
Yıllardır Batı ünyasının etkisi ile kavgalı olunan komşu ülkelerle ilgili politika,kökten değişmiş ve iyi komşuluk ilişkilerine dayalı çok hızlı büyüyen bir komşu ekonomisi gelişmiştir.Türkiye'nin komşuları ile olan etkileşimi Türkiye lehine çok daha hızlı artacaktır.
Yine çok kısa bahsettiğim bu gelişimlerin hepsinin Türkiye ekonomisi üzerinde iyi olması gerektiği halde,tam tersi ciddi bir risk yaratması kaçınılmazdır!Çünkü tüm bu bahsettiğimiz kanımca çok iyi ve doğru gelişmeler neticesinde,Türkiye'ye olan güven artmış ve artacaktır.Lakin bu durum Türkiye'ye çok ciddi kaynak girişlerine neden olmaktadır.Tüm bu gelişmeler Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesine neden olmaktadır ve bu durum köklü bir kur rejimi değişikliğine gidilmediği takdirde de,devam edecektir.
İyi de,paramızın değerlenmesinin ne sakıncası vardır?Bu Güçlü bir Türkiye'nin görüntüsü değil midir?Ne yazık ki,Türkiye'nin kendi markalarını ve teknoloji ürünlerini değil de,en başta otomobil olmak üzere,yabacı markaları üreten fason sanayicilik yapmasından ötürü,Türk Lirasının değerlenmesi,bizim için büyük riskler yaratmaktadır!
En başta ihraç ürünlerimiz göreceli olarak pahalılanmaktadır.Buna karşılık ise ithal ürünler çok daha ucuzlamakta ve dış ticaretle yerli üretimle mücadele etmek isteyen üretim sanayimizin,rekabet şansını azaltmaktadır.Bu durum,üreticilerin,üretimden vazgeçerek,ikamesi kolay üretimlerinin yerine ithalata yönelmelerine neden olmaktadır.Tabii üretim yerine ithalatın seçilmesi,istihdamda açıga çıkan birçok işsiz demektir.Çalışanların maaşları üzerinden ekonomiye olan vergi ve harcama katkısının yok olması demektir.Hatta tam tersi,devlete işsizlik maaşı olarak da ayrı bir yük demektir.
Kur baskısının bu kadar yoğun olduğu bir dönemde,ara mal ithalatını önlemek ve bu malların ülkede üretimini sağlamak o denli zordur.
Sonuçta tüm bunlar bizi bir cari açık sarmalına sokuyor.Ne kadar hızlı bir büyüme gösterirsek,aynı hızla artan bir cari açık oluşacağı da kesindir.Maalesef bir süre sonra ise bu aşırı artan cari açık,başka ciddi sorunların yaşanmasına neden olmaktadır.
Şimdi denebilir ki,kur rejimini değiştirmek şart mıdır?Faizleri düşürelim,karşılığında kurlar artmaz mı?Maalesef,belki eskiden,Türkiye'ye güvenin az olduğu dönemlerde olsaydık cevabım evet olabilirdi.Ama Ciddi güven artışı yaşayan Türkiye için faiz indirimleri,direkt kurların artmasına yol açmamaktadır.Reel anlamda eksi faiz vermemize rağmen bile,bunun kurları yükseltmediğini görüyoruz!
Ama tabii ben,mali piyasa araçlarından faizin de,hala düşük olması gerektiğini savunuyorum.Hatta önceki yazılarımda da görürsünüz ki,birçok yorumcunun tersine,faizlerin daha indirilmesini öneriyorum!Ama tabii cari açık arttıkça faizlerin indirim şansı da azalmaya başlıyor.
Bence artık hükümet edenlerin,kur rejimini tartışmaya başlaması geeklidir!
Özellikle ülke üretimi çok az olan petrol ve doğalgazı ithal eden bir ekonomi olarak,kurların yükselmesi,ülkeye ekstra bir yük yaratacağı riskini öne sürenler,bilmelidir ki,mevcut durum bundan daha da büyük riskler taşımaktadır.Üretmeyi başarmadan sağlanan büyüme,gerçek bir büyüme değildir!Kaldı ki,doğalgazı üretmeyen (şuan için!)bir ülke olarak,alternatif kaynakları geliştirmek yerine,tüm şehirleri doğalgaza bagımlı bir ısınma ve enerji üretmeye bağımlı kılma politikası da,üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir politikadır!Belki petrol ve doğalgazın üzerindeki vergiler vasıtası ile halktan çok ciddi kaynak transferi yapılıyor olabilir ama,sonuçta asıl ülkenin kaynaklarının bu seeple dışarıya akıtıldığı da bir gerçektir.
Kaldı ki,kurların artmasının en fazla ülke enerji faturasını arttıracağı hususunda da,şuanki petrol ve doğalgaz alanında Türkiye'deki arama faaliytlerine ve aramayı yapan ülke ve şirketlere baktığımda,önümüzdeki döenmde,ülkeyi ciddi olumlu süprizlerin beklediğini düşünüyorum!
Sonuç olarak,kur rejimi tartışmaya açılmalıdır.Ama benim tavsiyem,yine de sabit bir kur politikası degil ama alt seviyesi yükseltilmiş bir kur çıpasıdır.Dönemsel olarak ilan edilecek olan alt ve üst aralığı belirlenmiş bir kur çipası rejimi doğru olacağı kanısındayım.
İlk anda buna devalüasyon diye ve de enflasyonu arttıracak diye karşı çıkanlar olacaktır.Evet doğrudur,ilk anda bu etkileri olacaktır.Ama bir dönem için bunu göze almalıyız.İlk anda oluşacak olan enflasyon etkisini azaltmak için,bazı vergilerde indirime gidilmesi düşünülerek olası maliyet artışından kaynaklanacak zamların yüzdesi azaltılabilir.Ama unutulmamalıdır ki,bu olası enflasyon bir defalık artacak ve sonra yeniden inişe geçecektir.Ama bu sayede,üretim,istihdam,ihracat kurtulacaktır.Türlü yöntemlerle arttırmaya çalıştığımız aramal üretimi otomatikman gerçekleşmeye başlayacaktır.Dış kaynak yatırımları daha da artacaktır.Kur rejimini kendi lehine belirleyen Çin örneği önümüzdedir.Bu değişimi yapmadığımız takdirde ise Çin,her yönü ile ekonomimizi zora sokacaktır.
Ancak tüm bunların ötesinde,özellikle belirtmek istiyorum ki,Türkiye artık üretim yapısında da ciddi değişikliklere gitmelidir.Kendi markalarını,yüksek teknolojisini,kendi patentlerini üreten bir ülke olmaya yönelmelidir ki,bunun yapılmaya başladığını da görmekteyim!.Bunun için yerli patent ile yıllık 500 milyon dolar,1 milyar dolar gibi rakamları ihrac edenlere çok daha ciddi teşvikler verilmelidir.Bu şirketlerin artan ihracatlarına paralel,vergileri azalan oranlara tabi tutulmalıdır.Teknoloji ve patent yatırımı yapanların yatırım büyüklüklerine göre her türlü teşvik kaynağı seferber edilmelidir.
Tüm bunların başarılacağına inancım oldukça yüksek.AB müzakerelerine başlanıldığı zaman,''Artık Türkiye treni kalkmıştır,bu tren giderek hızlanacaktır.Önce binenler de avantajlı olacaktır''demiştim.Yıllar sonra haklı olduğumu görüyorum.Ama Bu trenin hızını kesen ve önündeki en büyük engel olan KUR REJİMİNİ DEĞİŞTİRME ZAMANI ÇOKTAN GELMİŞTİR!
Aydın Eroğlu