Rengin Arslan
İstanbul
Türk lirası dolar karşısında bu hafta %4,3 kaybederek bankalar arası piyasada TSİ 14:33 itibariyla en düşük 2,33'e kadar geriledi.
Ekonomi gündemine damgasını vuran olay ise Merkez Bankası'nın 3 milyar dolar civarında bir arzla piyasaya müdahale etmesi oldu. Merkez Bankası'nın bu hareketi Türk Lirası'nın dolar karşısındaki düşüşünü durdurmayı amaçlıyordu ancak liranın gerilemesini engelleyemedi.
Merkez Bankası en son bundan iki yıl önce, 4 Ocak 2012'de piyasaya doğrudan müdahale etmişti.
Bunun yanında gelişmekte olan piyasalar bugün satış baskısıyla karşı karşıya kaldı. Satışlar, uluslararası yatırımcıların riskli ülkelerden kaçmasının bir sonucu olarak değerlendiriliyor.
Uzmanlar ise liradaki düşüşün; içinde Türkiye'nin de yer aldığı ve yabancı sermaye ve sıcak para girişine duyarlı olan "Kırılgan Beşli" ülkelerinin bir süredir karşı karşıya kaldığı bir riskin yansıması olduğunu belirtiyor ancak Türkiye'nin kendi iç politik gelişmelerinden kaynaklı olarak diğer dört ülkeden ayrıldığını da söylüyor.
"Kırılgan Beşli" olarak tanımlanan ülkeler Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye.
Hurriyet Daily News ve Yurt gazetelerinde ekonomi yazıları yazan Mustafa Sönmez, "Mayıs ayında Amerikan Merkez Bankası (FED) yeni para politikası izleyeceğine karar verdiğinde Türkiye benzeri ülkelerin hepsinde yabancılar yüzlerini Amerika'ya doğru döndüler. Dolayısıyla hepsinde dış kaynak sorunu yaşanmaya başlandı" diyor ve ekliyor: "Türkiye'de ana etken, zaten kırılgan olan ekonomiye politik krizin eklenmesi oldu".
FED, Mayıs ayında verdiği sinyalin ardından 18 Aralık'ta aylık tahvil alımını 10 milyar dolar azaltmış ve bu piyasaları olumsuz etkilemişti.
Sönmez, Merkez Bankası'nın dün piyasaya dolar satarak müdahale etmesine rağmen doların yükselişinin durmamasını "çok vahim" olarak niteliyor.
Okan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Taner Berksoy ise Merkez Bankası'nın müdahalesinin piyasada bir etki yaratmamasını iç risklere bağlıyor: "Yargı sistemiyle oynuyorsunuz. Türkiye'ye gelecek adamın yasal güvence konusunda güveni yok. Merkez Bankası burada bir şey yapamaz. Merkez Bankası faizi, kuru hangi seviyeye getirirse bu riski kapayabilir ki? Böyle bir şey mümkün değil."
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu da Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının diğer dört ülkeye göre kırılganlığını ve dış yatırım ve sıcak paraya olan duyarlılığını arttırdığını söylüyor.
Kozanoğlu, "Türkiye ekonomisi bu benzer ülkeler arasında en fazla cari işlemler açığı veren ülke. Aralık rakamları belli olmamasına rağmen 2013 yılında 56-57 milyar dolar civarında olması bekleniyor." diyor.
Dövizin yükselmesinden en çok etkilenenlerin arasında ithalat yapan firmalar da var.
Türkiye'de üretilen malların üretimi için gerekli hammadde ithalatının yanı sıra, doğrudan ithal edilen ürünler de söz konusu.
Yıllık cirosu 7 milyon Türk Lirası olan YY İthalat'ın sahibi Caner Taşlıyurt yurtdışından doğrudan iç piyasada satılmak üzere mal ithal edenlerden biri.
Dövizdeki artışın olumsuz etkilerini şöyle sıralıyor: "Dolar kurundaki artış %20 olduğunda biz fiyatlarımıza %20 artış yapamıyoruz. Yapsak malın alınabilirliği düşüyor."
Taşlıyurt aynı zamanda tüketimin de düştüğünü gözlemlediklerini söylüyor ve cirolarının geçen yılın aynı aya göre yaklaşık %30 düştüğünü belirtiyor. Bu durgunluğun Aralık ayı sonundan ve Ocak başından itibaren yaşandığını ekliyor.
Peki dövizdeki belirsizlik veya yükseliş devam ederse ne yapacaklar?
"Firmayı korumak için fiyatları olabildiğince revize ederek, kâr marjını düşürerek sağlam durmaya çalışacağız. Ama ithalatta yapılabilecek çok fazla bir şey yok. Eğer satışlarımızdaki düşüş devam ederse doğal olarak 18 kişiyi çalıştırma imkanı ortadan kalkar. Firmayı koruma altına almak için ilk yapılabilecek iş maalesef istihdamın azaltılması oluyor." diyor.
Görüşlerini aldığımız Hayri Kozanoğlu ve Mustafa Sönmez de benzer bir riske dikkat çekiyorlar. Dövizin yükselmesi sonucunda zora düşebilecek olan firmaların alacakları ilk tedbirlerden birinin istihdamı düşürmek, diğer bir deyişle çalışan sayısını azaltmak olacağını söylüyorlar.
Peki bu sinyaller bir ekonomik krizin başlangıcı olabilir mi?
Sönmez, "Bir krizin ön aşamalarını yaşamaya başladık. Kriz; ekonominin küçülmesi, negatif büyümedir, istihdamda daralma, işsizliğin artmasıdır. Türkiye bunları yaşamaya başladı. 2014'ün ilk yarısında negatif büyüme rakamı ortaya çıkabilir." diyor.
Kozanoğlu ise aynı fikirde değil. Dünya ekonomisinin 2007-2008 yıllarındaki küresel krizde, "krizin bulaşıcı" olduğunu gördüğünü ve "Türkiye gibi dünya ekonomisinde belli bir yeri olan bir ülkenin çok şiddetli bir kriz yaşamasını kimsenin istemeyeceğini" söylüyor.
Bununla birlikte, "Türkiye'nin ekonomi politikasını yönetenler bir kriz ihtimalinin üzerine benzin dökecek her tür hamleyi yapıyorlar." diyor.
Kozanoğlu'nun beklentisi "Dış çevrelerin ekonominin rayına oturabilmesi için bir sonraki aşamada hamle yapabilecekleri" yönünde.