Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Küresel ekonomik koşullardan beslenen arz şoklarının devam etmesinin enflasyon riskini arttırmakta olduğunu bildirdi.
BDDK'nın "Finansal Piyasalar Raporu"nun 9 uncu Sayısı Yayımlandı.
Rapora göre, Mart 2008 itibarıyla, TCMB dâhil Türk finans sektörünün aktif büyüklüğü, genel ekonomik faaliyetlerle uyumlu bir büyüme eğilimi içerisinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 21 oranında artarak 844,6 milyar YTL seviyesine ulaştı.
Raporda şu bilgiler verildi: "Uluslararası finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmanın 2007 yılının son çeyreğinden itibaren derinleşerek devam etmesi, küresel ekonomik aktiviteyi olumsuz etkilemekte ve bu çerçevede uluslararası kuruluşlar, bu konuya ilişkin öngörülerini aşağıya doğru revize etmektedirler. Küresel aktivitede yavaşlama işaretlerine ek olarak, gelişmiş ülkelerdeki likidite sıkışıklığını gidermek üzere merkez bankalarının aldıkları tedbirlerin enflasyonist baskı yaratmaya başladığı yönünde belirtiler görülmektedir. Ayrıca, petrol fiyatlarında ve tarım/gıda fiyatlarında gözlenen keskin artışlar küresel ölçekte tüketici fiyatlarına yansımaya başlamıştır. Gelişmiş ekonomilerde gözlenen yavaşlama eğilimi, gelişmekte olan ekonomilerin de yakın dönemde büyüme hızlarının azalması olasılığını artırmaktadır. Türkiye ekonomisi, 2008 yılının birinci çeyreğinde yüzde 6,6’lık bir oran kaydederek, piyasalarda oluşan beklentilerin üzerinde büyümüştür.
2008 yılının birinci çeyreğinde, ana iktisadi faaliyet kolları arasında milli gelire önemli ölçüde katkı yapan imalat sanayi, toptan ve perakende ticaret ile mali aracı kuruluşların faaliyetlerinin büyüme hızları, ekonomi genelinden yüksek gerçekleşmiş ve bu dönemdeki büyümeyi sürükleyen temel unsurlar olmuştur. Milli gelirde belirleyici rol oynayan imalat sanayi üretim endeksi ve cari dönem üretimi hakkında fikir veren imalat sanayi kapasite kullanım oranı, 2008 yılının ilk beş ayında dalgalanmalara rağmen artış eğilimine devam etmiş ve önceki yıl aynı dönem ortalamasının üzerinde gerçekleşmiştir. Dayanıklı tüketim mallarının üretimi ile beyaz eşya yurtiçi satışlarının azalma eğilimi göstermesi ve tüketici güven endeksindeki kötümserliğin devam etmesiyle yurtiçi talepte yavaşlama belirtileri görülmesine karşın, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış 2008 yılının başından itibaren enflasyon oranlarında yukarı yönlü bir harekete neden olmaktadır.
Küresel ekonomik koşullardan beslenen arz şoklarının devam etmesi enflasyon riskini arttırmaktadır. Mali disiplin ve iç borçlanma performansında kaydedilen olumlu gelişmelerin aksine, cari açık ekonominin yapısal sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır.
Gelişmekte olan bir ekonomi olarak özellikle yatırımlar açısından dış kaynağa ihtiyaç duyan Türkiye, doğrudan yabancı sermaye girişine rağmen cari açık vermeye devam etmektedir.
2008 yılının kalan kısmında başlıca risklerin, küresel dalgalanmaların kontrol edilip edilemeyeceği, yurtiçindeki gelişmelerin yarattığı iktisadi belirsizlikler ve enflasyon tehlikesi hususları etrafında yoğunlaştığı gözlenmektedir.
Türkiye ekonomisinin genel eğilimleri kesimler ayrımında incelendiğinde şirketler kesiminin gelecek görünümünün, 2007 sonu-2008 ilk çeyreği itibarıyla, 2005-2007 yılları arasında oluşan olumlu görünümden uzaklaşmaya başladığı gözlenmektedir. Ancak, büyüme, kapasite kullanım ve ihracat alanlarında oluşan görece olumsuz sinyallerin, şirket demografisine ilişkin mevcut verilerde belirgin yansımaları bulunmamaktadır.
Şirketler kesiminin yabancı bankalardan borçlanma verileri, ihracat bilgileriyle bir arada değerlendirildiğinde, Türkiye’nin 2004 yılı sonrasında Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Çin’e göre daha yüksek bir risk iştahıyla borç/ihracat oranını arttırdığı anlaşılmaktadır. Uluslar arası piyasalardan borçlanmaya yönelik bu eğilime paralel bir başka yapı ise, sektörlerin yurtiçi kredi/katma değer oranlarında ortaya çıkmaktadır. Son dönemlerde nakdi ve gayrınakdi krediler içinde yüksek paya sahip toptan ticaret, inşaat ve metal ana sanayi sektörlerinin kredi/katma değer oranlarının, 2007 yılında, bir önceki yıla göre yükseldiği gözlenmektedir.
Söz konusu sektörlerin kredi/katma değer oranlarında 2006 ve 2007 yılları ile 2008 ilk 6 ayda gözlenen düzenli artış, bu sektörlerde risk iştahlılığının 2008 yılında da devam ettiğine işaret etmektedir. Gayrı nakdi krediler açısından bakıldığında ise, metal ana sanayi ve inşaat
sektörünün 2008 ilk altı ay sonu itibarıyla yüzde 50 oranına yaklaşan kredi/katma değer oranları, benzer bir tabloyu ifade etmektedir.
Toplam hanehalkı varlıkları içerisinde önemli bir yer tutan konutlara ilişkin olarak, 2006 üçüncü çeyreğindeki gerileme hariç, fiyatların, 2005-2007 yıllarındaki hızlı artışı takiben 2007 sonu itibarıyla yavaşlamaya başladığına dair işaretler gözlenmektedir. Özellikle 2005-2007
döneminde konut fiyat artışlarına yansıdığı düşünülen hızlı konut talebi genişlemesinin, konut kredileri kullanımında da farklı ivmelerle de olsa artışlara neden olduğu ve konut kredilerinin toplam tüketici kredileri içindeki oranının yükseldiği görülmektedir. Konut finansmanı amaçlı kredilerin hanehalkı borçluluk oranlarının artışına diğer kredi türlerinden daha yüksek katkı yaptığı, ancak 2007 sonu itibarıyla ihtiyaç kredilerinin büyüme hızının konut ve taşıt kredileri artış hızlarının üstüne çıktığı dikkat çeken bir başka husustur.
Mart 2008 itibarıyla, TCMB dâhil Türk finans sektörünün aktif büyüklüğü, genel ekonomik faaliyetlerle uyumlu bir büyüme eğilimi içerisinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 21 oranında artarak 844,6 milyar YTL seviyesine ulaşmıştır. Aynı dönemde, milli gelire oranitibarıyla bakıldığında finans sektörünün toplam varlıklarının Gayri Safi Yurtiçi Hâsılaya (GSYİH) oranının yüzde 95, bankaların aktiflerinin söz konusu büyüklüğe oranının ise yüzde 71,3 düzeyinde olduğu gözlenmektedir. Yapısal göstergeler itibarıyla, bankacılık sektörü, 2007 yılında olduğu gibi 2008 yılının ilk çeyreğinde de büyümeye devam etmiş, toplam şube sayısı 8.378’e personel sayısı 173.075’e ve ATM sayısı 19.500’e ulaşmıştır.
Mart 2008 döneminde, bankacılık sektörü toplam aktifleri 634 milyar YTL olarak gerçekleşmiştir. Bankacılık sektörü toplam varlıklarının yüzde 65,6’sı, toplam yükümlülüklerin ise yüzde 64,3’ü Türk parası cinsindedir. Toplam aktif içerisinde bir yandan kredilerin payı yükselirkendiğer yandan menkul kıymetlerin payındaki azalma devam etmektedir. Nitekim 2008 yılı ilk çeyreğinde bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi 2007 yılı son çeyreğe göre yüzde 12,2 oranında artarak 320,4 milyar YTL’ye ulaşmıştır. Aktif kalitesinin ve bankaların risk yönetimine ilişkin performanslarının önemli bir göstergesi olarak değerlendirilebilecek olan tahsili gecikmiş alacakların brüt kredilere oranında 2007 yılındaki düşüş eğiliminin 2008 yılının ilk çeyreğinde de sürdüğü ve olumlu seyrin devam ettiği görülmektedir. Diğer taraftan, mevduatın krediye dönüşüm oranı da 2008 yılının ilk çeyreğinde artmaya devam etmiş ve yaklaşık yüzde 82 seviyesine yükselmiştir. Ayrıca, TP kredilerin 2007’nin son çeyreğinde yüzde 76,1 olan toplam krediler içindeki payı 2008 ilk çeyreğinde yüzde 73,1’e gerilemiştir.
Mart 2008 itibarıyla bireysel kredilerin türleri itibarıyla gelişimine bakıldığında en hızlı artışın konut kredilerinde yaşandığı görülmekte, kredi kartları istikrarlı bir seyir izlerken, taşıt kredilerinde ise 2005’ten itibaren nispi bir düşüş yaşandığı görülmektedir. Aynı dönemde,
bilânço dışı işlemlerin toplam aktif büyüklüğüne oranı da yüzde 76,1’e yükselmiştir. Aralık 2007 döneminde yüzde 18,9 olarak gerçekleşen sermaye yeterlilik rasyosu (SYR), Mart 2008dönemi itibarıyla yüzde 17,2 olarak gerçekleşmiştir. Bankacılık sektörü toplam özkaynakları, Mart 2008 döneminde Aralık 2007 dönemine göre yüzde 4,3 oranında artarak 80,8 milyar YTL olmuş, buna karşın risk ağırlıklı varlıklar yüzde 15 oranında artışla 471 milyar YTL’ye yükselmiştir. SYR’deki gerilemenin ana etkeni kredi portföyündeki artış nedeniyle kredi riskine esas tutarın artması ve Ocak 2008 itibarıyla geçici ve kesin teminat mektupları ile akreditiflerin risk ağırlığının artırılmasıdır. Bu dönemdeki 1,7 puanlık düşüşe rağmen bankacılık sektörünün SYR’si hedef rasyo yüzde 12 ve yasal oran yüzde 8’in üzerinde seyretmektedir. Bu durum yakın zamanda küresel piyasalarda görülen olumsuz gelişmelere karşı bankacılık sektörünün daha dirençli olmasını sağlayacak bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Sektör genelinde, maruz kalınan risklere ilişkin bulundurulması gereken asgari sermayenin toplam sermaye yükümlülüğü içindeki payları kredi riskine ilişkin sermaye yükümlülüğü yüzde 38, operasyonel riske ilişkin sermaye yükümlülüğü yüzde 5,9 ve piyasa riskine ilişkin sermaye yükümlülüğü yüzde 2,5 olarak gerçekleşmiştir.
Sektör yüzde 53,7 gibi önemli bir oranla serbest sermaye ile çalışmaktadır.
Mart 2008’de Türk bankacılık sektörünün net dönem kârı bir önceki döneme (Mart 2007) göre nominal bazda yüzde 14,4 artarak 3,9 milyar YTL’ye ulaşmıştır. Uluslararası piyasalardabirçok bankanın zarar açıklamasına rağmen Türk bankacılık sektörünün kârlılığını artırması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Kârdaki artışın kaynağını kredilerden alınan faizin etkisiyle artan net faiz geliri oluşturmuştur. Diğer taraftan bir önceki yılın aynı dönemine göre bankacılık sektörünün aktif ve özkaynak kârlılığı, sırasıyla, yüzde 2,8 ve yüzde 21,4 seviyesinde
gerçekleşmiştir.
Kredi portföyünün büyüklük itibarıyla dağılımına bakıldığında, bankalarca kullandırılan büyük kredilerin (bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna öz kaynakların yüzde 10’u veya daha fazlası oranında kullandırılan krediler) ilk dilim olan yüzde 10-yüzde 20 arası kredilerinin miktarında artış yaşandığı ve söz konusu kredilerin hem özkaynak hem de krediler içindeki payını arttırdığı görülmektedir. Ancak aynı dönemde yüzde 20-yüzde 25’i arası büyüklüğünde olan kredilerinin hem miktarında hem de kredi ve özkaynaklar içindeki paylarında düşüş
yaşandığı görülmektedir. Bu dönemde montan açısından 1 milyon YTL’den büyük kredilerin toplam içindeki payında göreli bir artış sonucu, söz konusu kredilerin toplam içindeki payı yüzde 43,2 olarak gerçekleşmiştir."